Günümüzde modern hayatın vazgeçilmezi olan yapay ışıklar, geceleri de etrafımızı aydınlatıyor. Akıllı telefonlar, sokak lambaları, televizyon ekranları ve oda ışıkları, karanlığı tamamen ortadan kaldırıyor. Peki, bu durum kalp ve damar sağlığımızı nasıl etkiliyor? Son yıllarda yapılan geniş çaplı araştırmalar, gece ışığa maruziyetin beklenmedik bir risk faktörü olabileceğini gösteriyor ve bu konu giderek daha fazla dikkat çekiyor.
Vücudumuzun doğal ritmi, yani sirkadiyen ritim veya iç saat, 24 saatlik döngülerle çalışır. Bu ritim, uyku-uyanıklık döngülerini, hormon salgılarını, vücut ısısını ve iştahı düzenler. Dış etkenler olan ışık ve karanlık, bu ritmin ana sinyalleridir. Beyindeki ana saat, bu sinyallere göre vücudu yönetir. Ancak yapay ışıklar gece devreye girince, bu denge bozulmaya başlar.
Gece yapay ışığa maruz kalmak, sirkadiyen ritim bozukluğuna yol açar. Bu bozukluk, kalp ve damar hastalıkları için bilinen bir risk faktörüdür. Daha önce yapılan çalışmalar, genellikle dış mekan ışık kirliliğini veya küçük grupları incelemişti. Ancak yeni ve kapsamlı araştırmalar, bireysel ışık maruziyetini doğrudan ölçerek daha net sonuçlar ortaya koyuyor.
Bu araştırmalarda, katılımcılar bileğe takılan ışık izleme cihazlarıyla bir hafta boyunca takip ediliyor. Gece saatlerinde düşük ve yüksek ışık maruziyeti gruplara ayrılıyor. Ardından yıllarca süren izlemelerde, kalp ve damar hastalıklarının ortaya çıkışına bakılıyor. Katılımcılar 40 yaş üstü yetişkinlerden oluşuyor ve toplamda on binlerce kişi inceleniyor.
Sonuçlar oldukça dikkat çekici: Gece daha fazla ışığa maruz kalanlarda, koroner arter hastalığı, kalp krizi, kalp yetmezliği, atriyal fibrilasyon ve inme riski belirgin şekilde artıyor. Bu artış, sigara, alkol, fiziksel aktivite eksikliği, kötü beslenme gibi klasik risk faktörlerinden bağımsız olarak gözleniyor.
Araştırmacılar, gece ışığın en yüksek seviyelerinde riskin %30 ila %50'ye varan oranlarda yükseldiğini tespit ediyor. Özellikle en parlak geceleri yaşayanlarda, kalp krizi riski %47'ye, kalp yetmezliği %56'ya kadar çıkabiliyor. Bu doz-bağımlı ilişki, ışığın ne kadar fazla olursa riskin o kadar arttığını gösteriyor.
Kadınlarda kalp yetmezliği ve koroner arter hastalığı riski daha fazla etkilenirken, genç yetişkinlerde kalp yetmezliği ve atriyal fibrilasyon daha belirgin oluyor. Yaşlılarda ise genel risk yüksek olsa da, bu farklar dikkat çekiyor. Genetik yatkınlık, sosyoekonomik durum ve diğer faktörler hesaba katsa bile, ilişki güçlü kalıyor.
Mekanizma olarak, gece ışığın melatonin hormonunu baskılaması, uyku başlangıcını geciktirmesi ve stres tepkilerini tetiklemesi rol oynuyor. Bu durum, damar iç yüzeyini hasarlıyor, kan basıncını yükseltiyor, iltihaplanmayı artırıyor ve pıhtı oluşumunu kolaylaştırıyor. Beyinde stres merkezleri aktive oluyor, arterlerde iltihap oluşuyor ve uzun vadede damar sertliği gelişiyor.
Daha önceki çalışmalar da benzer ipuçları vermişti. Örneğin, dış mekan ışık kirliliğinin inme riskini artırdığı, shift çalışma gibi ritim bozan durumların kalp hastalıklarını tetiklediği biliniyordu. Ancak bireysel ölçümlerle yapılan bu büyük kohort çalışmaları, konuyu daha somut hale getiriyor.
Günlük hayatta gece ışığa maruziyet kaynakları çok çeşitli: Oda lambası bırakmak, televizyon açık uyumak, telefon ekranına bakmak veya sokak ışıklarının perde arasından sızması. Bu küçük gibi görünen alışkanlıklar, uzun vadede birikerek risk yaratıyor.
Özellikle şehirlerde ışık kirliliği yüksek seviyelerde. Uydu verileriyle ölçülen dış mekan ışığı bile, ev içindeki maruziyeti dolaylı yansıtıyor ve benzer risk artışları gösteriyor. Araştırmacılar, her standart sapma artışında 5 yılda %35, 10 yılda %22 risk artışı hesaplıyor.
Bu bulgular, kalp ve damar hastalıklarını önlemede yeni bir yaklaşım öneriyor. Mevcut önlemler – sağlıklı beslenme, egzersiz, sigara bırakma – yanında, gece karanlığı sağlamak da etkili bir strateji olabilir. Karanlıkta uyumak, vücudun doğal ritmini koruyarak kalp sağlığını destekliyor.
Pratik öneriler arasında, yatak odasını tamamen karanlık hale getirmek var: Kalın perdeler kullanmak, ışık sızdırmayan maskeler takmak, ekranları yatmadan önce kapatmak. Sabahları ise bol doğal gün ışığı almak, ritmi yeniden ayarlıyor.
Kadınlar ve gençler için riskin daha yüksek olması, kişiselleştirilmiş önlemleri önemli kılıyor. Ayrıca hava kirliliği gibi diğer çevresel faktörlerle birleşince, gece ışığın etkisi daha da artabiliyor.
Son yıllarda yayınlanan çalışmalar, bu konuyu giderek doğruluyor. 2025'te çıkan veriler, gece ışığın bağımsız bir risk faktörü olduğunu netleştiriyor. Karanlık geceler, sadece iyi uyku için değil, kalp sağlığı için de kritik.
Eğer kalp damar hastalıkları riskini azaltmak istiyorsanız, gece ışık maruziyetini minimize etmek basit ama etkili bir adım olabilir. Bu alışkanlık değişikliği, diğer önlemlerle birleşince koruyucu etkiyi güçlendiriyor.
Gece karanlığını korumak, modern hayatın getirdiği risklere karşı güçlü bir kalkan olabilir. Araştırmalar çoğaldıkça, ışık hijyeni kalp sağlığının vazgeçilmezi haline geliyor. Karanlıkta uyuyarak, kalbinizi geleceğe daha sağlıklı taşıyabilirsiniz.




