Dünya

Gazze'de Ateşkes Sonrası Kanlı Gerçek: 367 Can Kaybı Alarmı

Orta Doğu'nun en hassas bölgesinde, barış umutlarını gölgeleyen saldırılar devam ediyor. Filistinlilerin günlük hayatını tehdit eden bu gelişmeler, uluslararası arenada yankı uyandırıyor ve insani krizin derinliğini sorgulatıyor. Detaylar, tarafların iddialarını ve rakamların ağırlığını masaya yatırıyor; bu sessiz fırtına, barış sürecini nasıl etkileyecek, merakla bekleniyor.

Orta Doğu'nun en karmaşık çatışma alanlarından biri olan Gazze Şeridi, son yıllarda milyonlarca insanın kaderini belirleyen olaylara sahne oluyor. Bu dar arazi şeridi, sadece coğrafi bir sınır değil, aynı zamanda umut ve acının iç içe geçtiği bir insanlık hikayesi. Ateşkes anlaşmaları gibi diplomatik adımlar, zaman zaman umut rüzgarları esse de, günlük hayatta yaşanan gerilimler bu çabaları gölgeliyor. Filistinliler, sınırlı kaynaklarla ayakta kalmaya çalışırken, bombardımanlar ve abluka gibi unsurlar, temel ihtiyaçları bile lüks haline getiriyor. Uluslararası toplumun gözleri bu bölgeye çevrilirken, her yeni gelişme küresel dengeleri sarsıyor. Peki, bu hassas dengeyi ne bozuyor ve barışın önündeki engeller neler? Detaylara inmeden önce, genel çerçeveyi kavramak, olayın çok katmanlı yapısını anlamak açısından vazgeçilmez.

Gazze'de ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana geçen süreç, ne yazık ki sükûnet yerine yeni acılarla dolu bir tablo çiziyor. 10 Ekim 2023'te başlayan ateşkes, esir takası ve insani yardım koridorları gibi vaatlerle umut yaratmıştı; ancak bu anlaşmanın üzerinden iki yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, saldırılar durmak bilmiyor. Filistin kaynaklarına göre, bu dönemde İsrail ordusunun düzenlediği hava bombardımanları, topçu atışları ve zırhlı araç operasyonları, sivil yerleşim alanlarını hedef almaya devam ediyor. Refah, Han Yunus, Gazze kentinin kuzeyi gibi kalabalık bölgeler, sık sık bu eylemlerin odağı haline geliyor. Bu saldırılar, sadece askeri bir hamle değil, aynı zamanda günlük hayatı felç eden bir baskı unsuru; zira evler dinamitleniyor, mülteci kampları vuruluyor ve temel altyapı çökertiliyor. Bu durum, ateşkesin ruhuna aykırı düşerken, taraflar arasında karşılıklı suçlamaları tetikliyor ve barış sürecini baltalıyor.

Saldırıların boyutunu yansıtan rakamlar, olayın vahametini gözler önüne seriyor. Ateşkesin başlamasından bu yana, İsrail'in Gazze'ye yönelik eylemlerinde 367 Filistinli hayatını kaybetmiş, 953 kişi yaralanmış ve enkaz altından 624 ceset çıkarılmış durumda. Son 48 saatteki bilanço ise daha da yürek burkucu: 6 kişi hayatını yitirmiş, bunların 5'i göçük altında kalmış, 15 yaralı ise hastanelere ulaştırılmış. Bu kayıplar, özellikle sivil savunma ekiplerini vuruyor; örneğin, son olaylarda bir sivil savunma çalışanı ve oğlu, görev başındayken şehit düşmüş. Gazze genelinde ise Ağustos 2023'ten bu yana toplam ölü sayısı 70 bin 354'e, yaralı sayısı ise 171 bin 30'a yükselmiş. Bu istatistikler, sadece sayısal bir veri değil; her bir rakamın ardında bir aile, bir hikaye ve bir gelecek yatıyor. Abluka nedeniyle insani yardımın kısıtlanması da cabası: Günlük gereken 660 gaz yüklü tırın sadece 104'ü girmiş, bu da ihtiyacın yüzde 16'sını karşılamış. 252 bin aileye ulaşılmışken, 470 bin aile hâlâ bekliyor; bu yetersizlik, kış aylarında krizi derinleştiriyor.

Saldırıların coğrafi dağılımı da dikkat çekici; Tuffah, Şucaiyye, Beyt Lahiya, Bureyc Mülteci Kampı ve Megazi Mülteci Kampı gibi yerler, son haftalarda en çok etkilenen noktalar arasında. Sabah erken saatlerde başlayan hava bombardımanları, topçu atışları ve zırhlı araçlarla desteklenen operasyonlar, evleri hedef alıyor. Örneğin, son dönemde birkaç evin dinamitlenmesi, enkaz altında kalan sivillerin sayısını artırmış. Batı Şeria'da ise durum farklı değil: İsrail askerleri Nebi Salih, Er-Ram, Madma, Arraba, Burkin, Dura, El Halil, Cenin ve Eriha gibi köylerde baskınlar düzenlemiş, 4 Filistinliyi gözaltına almış. Yerleşimcilerin tarlaları yakması ve Filistinlilere saldırması, Siir, Kisan, Mesafir Yatta ve El-Han el-Ahmar gibi alanlarda gerilimi tırmandırmış. Doğu Kudüs'te Ayrım Duvarı yakınlarında açılan ateş sonucu 4 Filistinli yaralanmış. Bu eylemler, sadece Gazze'yle sınırlı kalmayıp, tüm Filistin topraklarında bir güvenlik zincirini oluşturuyor; zira Sarı Hat ihlalleri sırasında 3 Filistinlinin öldürülmesi, sınır güvenliğinin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.

Tarafların pozisyonları, bu olaylar zincirinde net bir ayrım çiziyor. İsrail ordusu, Sarı Hat ihlallerini gerekçe göstererek eylemlerini savunsa da, Filistin kaynakları bunları ateşkes ihlali olarak nitelendiriyor. Gazze Sağlık Bakanlığı, son verileri paylaşarak 28 Kasım-5 Aralık arası 223 ek kaybı duyurmuş; sivil savunma ekiplerinin 142'nci üyesinin şehit düşmesi, insani yardımın ne kadar tehlikeli hale geldiğini ortaya koyuyor. Hamas'ın yurt dışı sorumlusu Halid Meşal, Gazze üzerinde dış vesayet kabul etmediklerini belirterek, İsrail'in planlarını reddetmiş. Meşal, ablukanın devamını, açlık ve yardımların engellenmesini eleştirerek, İsrail'i soykırım suçlusu olarak damgalamış; esirlerin serbest bırakılması için uluslararası baskı çağrısı yapmış. Gazze Hükümeti Medya Ofisi ise gaz tırlarının kısıtlanmasını insani bir suç olarak görüyor; aile başına 8 kilo gaz dağıtımının 3 ay sürdüğünü ve bunun kıtlığa yol açtığını vurguluyor. Bu açıklamalar, Filistin tarafının direnişini ve dış müdahaleye karşı tutumunu pekiştirirken, İsrail'in sessizliği suçlamaları artırıyor.

Uluslararası toplumun tepkileri ise sınırlı kalmış; makalede doğrudan BM veya diğer kuruluşların yorumu yer almasa da, Hamas'ın çağrıları küresel bir yankı uyandırıyor. ABD'nin Gazze için önerdiği "geçici komite" planı, Filistinlilerce reddedilmiş; bu, dış aktörlerin rolünü sorgulatıyor. İnsani krizin boyutu, sivil savunma çalışanlarının kaybıyla daha da belirginleşiyor: Son olayda Süheyl Abdullah Dehman ve oğlu, bir yaşlı kadın ile oğlu gibi sivillerin ölümü, olayın rastgele olmadığını gösteriyor. Batı Şeria'daki Filistinli işçilerin –Ağustos 2023'ten Ekim 2025'e kadar 44 kişinin– İsrail ateşiyle öldürülmesi, ekonomik boyutu da ekliyor; zira bu kayıplar, geçim kaynaklarını vuruyor. Yerleşimcilerin tarla yakmaları, tarımsal yıkımı tetikliyor; bu, Filistin ekonomisinin kırılganlığını artırıyor.

Bu gelişmelerin arka planında, ateşkesin ilk aşamasından bu yana yüzlerce ihlal yatıyor. 10 Ekim 2023'te Trump'ın onayıyla başlayan anlaşma, esir takası vaat etse de, pratikte bombardımanlar ve abluka devam etmiş. Son 48 saatteki 6 ölüm, enkaz altından çıkarılan cesetler ve hastanelere ulaşan yaralılar, krizin tırmandığını gösteriyor. Gazze'nin mülteci kampları gibi yoğun nüfuslu alanlar, en çok etkilenen yerler; dinamitleme operasyonları, evsizlik dalgasını körüklüyor. Filistinlilerin bu süreçteki direnci, Meşal'in sözlerinde somutlaşıyor: Dış vesayet reddi ve soykırım suçlaması, uluslararası mahkemelere taşınma potansiyeli taşıyor. İnsani yardımın yetersizliği –gaz dağıtımındaki gecikmeler– kış aylarında hastalık salgınlarını tetikleyebilir; zira 470 bin ailenin bekleyişi, bir zaman bombası gibi.

Olayların yankıları, sosyal medyadan diplomatik koridorlara uzanıyor. Filistin diasporası, #GazzeAteşkesİhlali etiketiyle kampanyalar düzenlerken, uluslararası kuruluşlar sessiz kalmış olsa da, Hamas'ın çağrıları baskıyı artırıyor. Batı Şeria'daki baskınlar ve yerleşimci saldırıları, bölgesel gerilimi yayıyor; Eriha ve Cenin gibi noktalardaki çatışmalar, yeni bir cephe açabilir. Uzmanlar, bu ihlallerin barış müzakerelerini baltaladığını belirterek, esir takası gibi vaatlerin uygulanmasını talep ediyor. Gazze Sağlık Bakanlığı'nın verileri, kayıpların sivil ağırlıklı olduğunu gösteriyor; bu, uluslararası hukukun test edildiği bir alan.

Geniş perspektiften bakıldığında, Gazze'deki bu ateşkes sonrası saldırılar, Orta Doğu'nun kronik yaralarını deşiyor. 367 ölüm ve 953 yaralı, sadece istatistik değil; her biri bir ailenin hikayesi. Abluka ve yardım kısıtlamaları, insani krizi derinleştirirken, Sarı Hat ihlalleri sınır güvenliğini tehdit ediyor. Hamas'ın direniş vurgusu, Filistin ulusal kimliğini pekiştirse de, dış aktörlerin rolü belirsizliğini koruyor. Bu olaylar, küresel güç dengelerini etkiliyor; zira soykırım suçlamaları, uluslararası mahkemeleri harekete geçirebilir. Filistinlilerin ekonomik kayıpları –işçi ölümleri ve tarla yıkımları– toparlanmayı zorlaştırıyor.

Sonuç olarak, Gazze'deki ateşkes sonrası 367 can kaybı, barış umutlarını paramparça eden bir gerçeklik olarak duruyor. Son 48 saatteki ölümler ve enkaz altındaki cesetler, krizin tırmandığını haykırıyor; insani yardımın yetersizliği ise yaraları derinleştiriyor. Tarafların suçlamaları arasında, sivillerin acısı büyüyor; uluslararası toplumun sessizliği, bu yarayı daha da kanatıyor. Bu tablo, barışın ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatırken, Filistinlilerin direnci umut ışığı yakıyor. Gelecek adımlar, bu kanlı döngüyü kırmada kilit; zira her ölüm, bir barış çağrısı.