Türkiye'nin siyasi gündemi son günlerde adeta bir fırtınaya dönüştü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli arasındaki ilişkiler, "Terörsüz Türkiye" süreci nedeniyle daha önce hiç olmadığı kadar gerilmiş durumda. Bu süreç, iki ortağı ilk kez bu denli karşı karşıya getirirken, gözler şimdi kurulacak komisyonun alacağı kararlara çevrilmiş durumda. Özellikle Selahattin Demirtaş'ın olası serbest bırakılması ihtimali, Ankara kulislerini hareketlendiren en büyük soru işareti olarak öne çıkıyor.
Bu süreçte en çok konuşulan senaryolardan biri, kurulacak komisyonun Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakma ihtimali. Bahçeli’nin bu duruma asla razı olmayacağı kulislerde dillendirilirken, Erdoğan’ın “Terörsüz Türkiye” hedefi uğruna bu adımı atmaya hazır olduğu iddia ediliyor. Eğer böyle bir serbestlik gerçekleşirse, MHP tabanında büyük bir kırılma yaşanacağı, hatta ittifakın resmen bitebileceği konuşuluyor. Bahçeli’nin son dönemde sertleşen üslubu, “Bu işin sonu yok” diyerek rest çekmesi, Ankara’da soğuk duş etkisi yaratmış durumda.
Öte yandan IŞİD dosyaları yeniden açılmış gibi. İzmir’deki polis karakolu saldırısından sonra yakalanan isimlerin sorguları, 2014-2017 yılları arasındaki o karanlık dönemi hatırlatıyor. O yıllarda Türkiye, IŞİD’in lojistik merkezi haline gelmişti. İstanbul’daki hücre evleri, Antep’teki atölyeler, Urfa’daki geçiş noktaları… Binlerce yabancı savaşçı, eşleri ve çocuklarıyla birlikte Türkiye üzerinden Suriye’ye geçmişti. Dokumacılar Grubu’nun lider kadrosu Türk vatandaşlarından oluşuyordu ve bunlar bugün hâlâ küçük hücreler halinde faaliyetlerine devam ediyor.
Kara para boyutu ise işin en korkutucu kısmı. 50-60 milyar dolarlık bir hacimden bahsediliyor. Sistem şöyle işliyor: Yasa dışı bahis paraları önce kripto borsalarına, oradan altın rafinerilerine, sonra Kapalıçarşı’daki kuyumculara, ardından sahte faturalarla beyazlanmış altın olarak piyasaya sürülüyor. Borsada çökertilen şirketler (Invesco, Varusa gibi) bu paraları değerlendirmek için kullanılıyor. Halil Falyalı suikastı bu zincirin sadece görünen kısmıydı. Falyalı’nın muhasebecisinin de öldürülmesi, kimsenin konuşamaması için net bir mesajdı.
En çarpıcı detay ise şu: Bu devasa operasyonlarda hiçbir siyasetçi, hiçbir üst düzey bürokrat ifadeye bile çağrılmadı. MASAK raporları, BDDK yazışmaları, Mali Şube tutanakları ortada duruyor ama dokunulmazlık zırhı devrede. Bu durum, Erdoğan-Bahçeli geriliminin altında yatan asıl nedenlerden biri olarak görülüyor. Çünkü bu dosyalar açılırsa, sadece muhalefet değil, iktidar ortakları da ağır darbe alır.
15 Temmuz’un yeniden tartışmaya açılması da cabası. Tutuklu subay Hakan Evrim’in mahkemedeki savunması, “Hulusi Akar, Yaşar Güler ve Abidin Ünal darbe olacağını biliyordu ama önlem almadı” iddiası, hâlâ yankı buluyor. Akıncı Üssü’nün günah keçisi ilan edildiği, gerçek darbecilerin korunduğu öne sürülüyor. HTS kayıtlarının hâlâ gizli tutulması, Gülen cemaatinin bazı yayın organlarının rahatça faaliyet göstermesi bu iddiaları güçlendiriyor.
Tüm bu gelişmeler bir araya geldiğinde, Türkiye adeta yavaş çekim bir sistem krizi yaşıyor. Terörsüz Türkiye girişimi, Kürt meselesinde çözüm umudu doğurmuşken, şimdi tam tersi bir tablo ortaya çıkıyor. Demirtaş’ın serbest kalma ihtimali Bahçeli’yi, kara para dosyaları Erdoğan’ı, IŞİD hücreleri ise herkesi tedirgin ediyor.
Önümüzdeki haftalar kritik. Komisyon çalışmaya başlarsa, ilk raporlarda neler yazacağı belirleyici olacak. Eğer Demirtaş dosyası raftan inerse, Bahçeli’nin tepkisi ne olacak? Eğer kara para operasyonları derinleşirse, hangi isimler korunacak? Ve en önemlisi, gençlerin radikalleşmesi bu kadar hızlıyken, terör tehdidi nasıl durdurulacak?
Ülke nefesini tutmuş bekliyor. Çünkü bu kez mesele sadece iki liderin koltuğu değil; devletin bekası, milletin birliği ve geleceği söz konusu. Gelişmeler anbean takip edilmeli; zira bir sonraki hamle, yıllarca konuşulacak bir kırılma noktası olabilir.