Eğitim, bir ülkenin geleceğini şekillendiren en kritik alanlardan biri. Ancak Türkiye'de Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) elindeki trilyonluk bütçeler, son yıllarda hem büyüklüğü hem de kullanım şekliyle tartışma konusu olmayı sürdürüyor. 2025 yılına girerken, bu devasa kaynakların nasıl yönetildiği, kime emanet edildiği ve nereye harcandığı, kamuoyunda büyük bir merak ve endişe yaratıyor. Özellikle Bakan Yusuf Tekin'in görevde olduğu 2,5 yıllık dönemde, eğitim bütçesinin 2 trilyon 977 milyar lirayı aşması, bu tartışmaları alevlendiriyor. Peki, bu paralar nereye gidiyor? Hangi harcamalar ön plana çıkıyor ve hangi iddialar bakanlığın yönetimini gölgeliyor? Bu makalede, eğitimin trilyonluk bütçesinin detaylarını, eleştirileri ve ortaya atılan şaşırtıcı gerçekleri derinlemesine inceliyoruz.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, 2022 ortalarından beri koltuğunda oturuyor ve bu süre zarfında eğitim politikalarıyla sıkça gündeme geliyor. Tekin'in kararları ve açıklamaları, hem destek hem de sert eleştirilerle karşılanıyor. Örneğin, kendi kızını özel bir okula göndermesi, kız öğrenciler için ayrı okullar açılması girişimi ve "Sizin için tarikat, bizim için STK" şeklindeki ifadesi, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. * "İmamları sınıf öğretmeni yapıyoruz" * diyerek aldığı bir başka karar, öğretmen atamalarında mülakat sisteminin devamı ve mülakat mağduru bir öğretmene yönelik * "Megaloman, terbiyesiz, ahlaksız" * benzetmesi, bakanın üslubunu tartışmaya açtı. Milletvekillerine * "Geri zekalıya anlatır gibi anlatıyorum" * diye seslenmesi veya * "Dünyada bu kadar öğretmen, kamu tarafından fonlanmıyor" * diyerek kamusal eğitimi tanımlaması da polemiklerin bir parçası haline geldi. Hatta 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerinde okullara Atatürk posterinin yanına Cumhurbaşkanı Erdoğan posteri astırılması, eğitimdeki ideolojik tartışmaları alevlendirdi.
Bu polemiklerin gölgesinde, Tekin'in yönettiği bütçe rakamları hayret verici boyutlara ulaşıyor. 2025 yılı için Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan MEB'e aktarılan kaynak 1 trilyon 451 milyar 715 milyon lira. Bu para, yılbaşından itibaren sadece 54 gün içinde harcanmak zorunda. Bütçenin dağılımı ise şu şekilde: Yaklaşık 1,1 trilyonu personel maaşları ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) primlerine, 116 milyar lirası mal ve hizmet alımlarına, 31 milyar lirası yatılı okullara, 142 milyar lirası sermaye giderlerine ayrılmış. Ders kitaplarına ayrılan 27,5 milyar lira ise müfredat değişiklikleri nedeniyle önümüzdeki yıl büyük ölçüde çöpe gidecek gibi görünüyor. Hayat boyu öğrenme programlarına 35,7 milyar lira, sınav organizasyonlarına 6,5 milyar lira ve okullara kömür temini için 1,7 milyar lira gibi kalemler, bütçenin günlük ihtiyaçlarını yansıtıyor.
Ancak asıl büyüklük, Avrupa Birliği (AB) fonlarıyla ortaya çıkıyor. Suriyeli mültecilere yönelik projeler ve Erasmus gibi değişim programları için AB'den gelen 6 milyar Euro (güncel kura göre yaklaşık 292 milyar lira) eklenince, Tekin'in elindeki toplam kaynak 3,2 trilyon lirayı buluyor. Bu rakam, bir ülkenin eğitim sistemini dönüştürmek için muazzam bir potansiyel taşıyor, ama aynı zamanda yönetimdeki şeffaflık sorunlarını da gün yüzüne çıkarıyor.
Lüks Harcamalar ve Öğretmenevlerinin Gizli Yüzü
MEB'in bütçesindeki en çarpıcı unsurlardan biri, öğretmenevleri. Bu kurumlar, adeta otellerle yarışıyor: Oda ücretleri lüks tesislerin fiyatlarını aratmıyor, menülerdeki yemekler ise birinci sınıf restoran kalitesinde. Öğretmenevleri, yıllık milyonlarca lira gelir elde ederek MEB'in kasasına para basıyor. Öte yandan, fabrikalarla rekabet eden meslek liseleri, her yıl 5 milyar lira kâr marjıyla çalışıyor. Ancak bu kârların nereye gittiği belirsiz; MEB'in parasını yatırmak için kullanabileceği bir kasa bile Merkez Bankası'nda mevcut değil.
Devlet okullarındaki öğrenciler için durum ise içler acısı. 18 milyon öğrenciden yüzde 19,2'si açlık nedeniyle bayılma noktasına geliyor. Türkiye, OECD'nin 37 üyesi arasında, okula aç giden öğrenci oranının en yüksek olduğu ülke konumunda. Buna rağmen, MEB öğrenciye tek bir ücretsiz öğün yemeği bile çok görüyor. Öte yandan, Cumhurbaşkanı'nın katıldığı bir okul açılış töreni için 36,9 milyon lira harcanması, "yağcılık" eleştirilerine yol açıyor. Bu tür harcamalar, bütçenin önceliklerini sorgulatıyor.
AB Fonlarının Kayboluşu ve Denetim Skandalları
AB ile ilişkiler, MEB bütçesinin en tartışmalı kalemlerinden biri. Bu yıl AB Sayıştay'ı (ECA), MEB'e aktardığı 530 milyon Euro'nun izini sürüyor. Denetçiler, paranın akıbetini sorduğunda MEB'den "veri yok" yanıtı alınmış. İddialara göre, MEB sadece AB'yi değil, Cumhurbaşkanı'nı da bu fonlardan habersiz bırakarak paraları repoya yatırmış. Ankara'nın kulislerinde fısıldanan bu sır, eğitimin trilyonluk bütçesinin nasıl gizli ceplere aktarıldığını gösteriyor.
Daha da ileri giderek, 2025-2026 eğitim yılı için MEB'e ayrılan ek 1 trilyon 944 milyar lira hesaba katıldığında, Tekin'in görevde kalması halinde 2026 Aralık'a kadar yöneteceği toplam Hazine kaynağı 4,8 trilyon lirayı aşacak. Faiz ve repo gelirleriyle bu rakam 5 trilyon lirayı geçiyor. Ancak bu devasa meblağın denetimi yetersiz kalıyor. Örneğin, Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü'nün bu hafta 27 personeli Dubai'ye "eğitim teknolojilerini incelemek" bahanesiyle göndermesi, MEB koridorlarında dedikodu konusu.
İhale Yolsuzlukları ve Üst Düzey İddialar
MEB'de ihaleler, trilyonluk bütçenin en riskli alanı. Öğrenci servisi kiralama, fotokopi makineleri veya temizlik hizmetleri gibi küçük ihaleler il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri tarafından şeffafça duyurulurken, bakanlık düzeyindeki büyük ihaleler EKAP (Elektronik Kamu Alımları Platformu) üzerinden geçiştiriliyor. Sorun, "ihalesiz ihaleler"de: Öğretmenevleri varken 5 yıldızlı otellerde konferans düzenlemek sıradanlaşmış. Bir fizibilite raporuna göre 257 milyon TL'lik bir işin 2,4 milyar TL'ye ihale edilmesi üzerine itiraz eden bir genel müdür, görevden alınmış.
Üst düzey bürokratlar arasında da şaibeler var. Aylık 140 bin lira maaş alan bir genel müdürün 40 milyon liralık lüks cip alması ve Londra'da mülk edinmesi, yakında MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) raporlarıyla aydınlanacak. Bu bürokratın adı, Cumhurbaşkanlığı onayı olmadan kamuoyuna açıklanmıyor. MEB'i yönetenlerin eşleri, çocukları ve üçüncü derece yakınlarının mal varlıklarının incelenip şeffafça yayınlanması çağrısı giderek yükseliyor. Adrese teslim milyarlık ihaleler, bile isteye başlatılan polemiklerle örtbas edilemez hale geliyor.
Gelecek Yıllar ve Eğitimdeki Dönüşüm İhtiyacı
2025 bütçesinin detayları, eğitimin trilyonluk kaynaklarının potansiyelini gösterirken, aynı zamanda yönetimdeki zaafiyetleri de ortaya koyuyor. Bakan Tekin'in 3,5 yıllık döneminde Hazine'den aktarılan 4,8 trilyon lira, faizlerle 5 trilyonu aşarken, öğrencilerin temel ihtiyaçları karşılanmıyor. AB fonlarının repoya yatırılması iddiası, Cumhurbaşkanı'nın MEB'i yakın takibe alması ve ihale skandalları, eğitimin geleceğini tehdit ediyor.
Uzmanlar, bu trilyonların şeffaf yönetilmesi için acil reformlar talep ediyor. Öğrencilerin aç gitmediği, öğretmenlerin mülakatsız atandığı ve bütçenin lüks yerine eğitime harcandığı bir sistem mümkün. Ancak mevcut tablo, "Eğitimin trilyonları kimlere emanet?" sorusunu cevapsız bırakıyor. Bu iddiaların aydınlatılması, sadece MEB'i değil, tüm ülkeyi ilgilendiriyor. Eğitimdeki bu karmaşa, yarınlarımızı nasıl şekillendirecek? Cevap, önümüzdeki aylarda belli olacak.