Kocaeli Dilovası'nda Parfüm Deposu Yangını: 6 Can Kaybı
Kocaeli Dilovası'nda Parfüm Deposu Yangını: 6 Can Kaybı
İçeriği Görüntüle

Ege'nin mavi-yeşil cenneti, Aydın'ın incisi Kuşadası'nda bir felaket yaşanıyor. Dilek Yarımadası Milli Parkı'nın hemen yanı başında, sadece 2 kilometre mesafede uzanan Kocagöl, bölgenin en değerli sulak alanlarından biri olarak yıllarca doğanın nefesini tutuyordu. Bu küçük ama hayati göl, yeraltı sularını besleyen bir kaynak, taşkın felaketlerini önleyen doğal bir kalkan ve binlerce kuşun göç yolunda vazgeçilmez bir mola yeriydi. Plajı, nesli tehlike altında olan caretta caretta kaplumbağalarının yumurtlama alanı olarak biliniyordu. Doğaseverler, burada saatlerce kuş gözlemi yaparak huzur buluyor, doğanın ritmini dinliyordu. Ancak son yıllarda patlayan aşırı yapılaşma dalgası, bu narin ekosistemi adım adım yutmaya başladı. Bugün Kocagöl, beton yığınlarının gölgesinde soluk alıyor; sazlıkları küle dönmüş, suyu hafriyatla kirlenmiş ve geleceği belirsiz bir hayalet göle dönüşmüş durumda. Bu trajedi, sadece bir gölün değil, Ege'nin tüm doğal mirasının nasıl yok edildiğinin acı bir aynası.

Kocagöl'ün hikayesi, 21 yıl öncesine, yani milenyumun başında uzanıyor. O dönemlerde göl, etrafı sazlıklarla çevrili, berrak sularıyla bir vaha gibiydi. Kuşadası'nın güneyinde, milli parkın koruma kalkanı altında huzurla varlığını sürdürüyordu. Göçmen kuşlar –pelikanlardan ördeklere, ak balıklardan kırlangıçlara kadar– burayı dinlenme ve beslenme üssü olarak seçmişti. Caretta carettalar, kum plajlara yumurtalarını bırakırken, yerel balıkçılar geleneksel yöntemlerle geçimlerini sağlıyordu. Bölge sakinleri, Kocagöl'ü "Ege'nin gizli incisi" diye anıyordu; turizm patlamadan önce, doğa yürüyüşleri ve piknik alanları için ideal bir nokta olarak parlıyordu. Ancak 2000'lerin ortalarından itibaren değişim başladı. Turizm yatırımları, konut projeleri ve ticari alanlar için arazi açma furyası, gölün eteklerini tehdit etmeye koyuldu. Yıl be yıl, yeşilin yerini griye bıraktı; sulak alanın doğal dengesi bozuldu.

En vahşi saldırı ise son birkaç yılda hız kazandı. Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği'nin Başkanı Bahattin Sürücü, Kocagöl'ün dramını şöyle anlatıyor: "Kıyıyı çevreleyen sazlıklar bir gecede yakıldı. Göle iş makineleri sokuldu ve balıkçılık bahanesiyle inşaat başlatıldı. Betonlaşma, gölün tam ortasına kadar yayıldı." Sürücü'nün bu sözleri, doğanın sessiz çığlığını yansıtıyor. Sazlıklar, gölün doğal filtresi ve kuş yuvalarıydı; onların yok edilmesiyle birlikte biyoçeşitlilik çöktü. İş makinelerinin gürültüsü, göçmen kuşları korkutup kaçırdı; caretta caretta yuvaları, kumların altında ezildi. Balık popülasyonu azaldı, su kalitesi düştü. Dahası, gölün hemen yanındaki geniş arazi parçası, turizm tesisi inşası için imara açıldı. Bu adım, son darbe oldu: Artık göl, devasa otel ve rezidans projelerinin gölgesinde küçülüyor.

Bu yıkımın boyutları, sadece görsel değil, bilimsel verilerle de kanıtlanıyor. Kocagöl, Kuşadası'nın tek doğal sulak alanı olarak, yeraltı sularının %30'unu besliyordu – bu oran, bölgenin su krizinde hayati öneme sahip. Taşkın riskini %40 oranında azaltan bir tampon görevi görüyordu; son yıllarda yaşanan sellerde, benzer alanlar sayesinde Kuşadası kurtulmuştu. Kuş göçü açısından ise, yılda tahmini 50 bin kuşun uğrak yeriydi. Caretta carettalar içinse, Dilek Yarımadası'ndaki en güvenli yuva noktalarından biriydi. Ancak betonlaşma, bu dengeyi paramparça etti. Hafriyat kamyonları, göl kenarına tonlarca moloz ve atık dökmeye başladı. Su seviyesi düştü, kirlilik arttı. Yerel balıkçılar, "Eskiden ağlarımız dolardı, şimdi boş dönüyoruz" diye yakınıyor. Doğasever gruplar, haftalık gözlemlerle durumu belgelemeye başladı; fotoğraflar, sazlıkların küle dönmüş halini, makinelerin gölde yarattığı çukurları ve imar paftalarının yeşili nasıl yuttuğunu gösteriyor.

Bahattin Sürücü ve derneği, bu felakete karşı harekete geçti. "Bir an önce Kocagöl'ün doğal SİT alanı olarak tescillenmesini talep ediyoruz" diyor Sürücü. Bu tescil, inşaatları durduracak yasal bir kalkan olurdu; milli parkın sınırlarını genişleterek, gölü kalıcı koruma altına alırdı. Dernek üyeleri, yetkililere resmi başvuru hazırlıyor: "İnsan kaynaklı müdahaleler acilen engellenmeli. Gölün etrafına dökülen atıklar, hafriyatlar ve molozlar temizlenmeli. Buradaki doğal yapı ve ekosistem, nesiller boyu sürecek bir miras – onu korumak hepimizin görevi." Sürücü, çağrısını genişletiyor: "Doğaseverler, yerel halk ve turistler el ele vermeli. Kocagöl gibi alanlar, iklim değişikliğinin vurduğu Ege'de hayatta kalmanın anahtarı." Bu talep, sadece bir göl için değil; Kuşadası'nın tüm kıyı şeridindeki benzer tehditlere karşı bir manifesto niteliğinde.

Peki, bu yıkım nasıl bu noktaya geldi? Kuşadası, 1980'lerden beri turizm cenneti olarak biliniyor; yıllık 3 milyon ziyaretçi, ekonomiyi döndürüyor. Ancak plansız büyüme, çevre maliyetini göz ardı etti. İmar yasalarındaki boşluklar, sulak alanları "geliştirilebilir" kılarak betonlaşmayı teşvik etti. Benzer trajediler, Bodrum'dan Çeşme'ye kadar Ege kıyılarında yaşanıyor: Mandalina bahçeleri otellere, meralar AVM'lere dönüşüyor. Kocagöl örneği, bir uyarı sinyali. Uzmanlar, eğer önlem alınmazsa, 5 yıl içinde gölün %70'inin kaybolacağını öngörüyor. Su kaynakları kuruyacak, biyoçeşitlilik çökecek ve turizm bile zarar görecek – çünkü ziyaretçiler, beton denizler yerine doğal güzellikler arıyor.

Yerel halkın sesi de yükseliyor. Kuşadası'nda yaşayan emekli öğretmen Ayşe Hanım, "Çocukluğumda Kocagöl'de yüzerdik, kuşlar gökyüzünü kaplardı. Şimdi torunlarım bunu göremeyecek mi?" diye soruyor. Balıkçı esnafı Mehmet Usta ise, "Turizm diyorlar ama balık kalmadı, göl kurudu. Bu gidişle hepimiz kaybederiz." Bu kişisel hikayeler, istatistiklerin ötesinde bir acıyı anlatıyor. Dernek, farkındalık kampanyaları başlattı: Sosyal medyada #KocagölüKurtar etiketiyle paylaşımlar çoğalıyor, doğa yürüyüşleri düzenleniyor. Yetkililer henüz resmi bir yanıt vermedi, ama baskı artıyor. Eğer tescil başvurusu kabul edilirse, Kocagöl yeniden nefes alabilir; sazlıklar yeşerebilir, kuşlar dönebilir.

Sonuç olarak, Kocagöl'ün hikayesi bir son değil, bir başlangıç olmalı. Ege'nin incisi, aşırı yapılaşmanın kurbanı olmadan kurtarılabilir mi? Cevap, hepimizin elinde. Doğayı koruma mücadelesi, sadece bir göl için değil, geleceğimiz için. Bahattin Sürücü'nün dediği gibi: "Doğal yapı korunmazsa, yarın başka Kocagöl'ler de yok olur." Bu çağrıya kulak verin; Kuşadası'na bir sonraki ziyaretinizde, beton yığınları arasında solan bir incinin izlerini görün. Ve harekete geçin – çünkü doğa, sessizce yardım bekliyor.