Dünya

Doğu Akdeniz'de Yeni Düzen Çağrısı: ABD'li Diplomatın Çarpıcı Çıkışı Tepkileri Alevlendirdi

ABD'nin Ankara Büyükelçisi'nin Yunan medyasına verdiği röportajda dile getirdiği iddialar, Türkiye'nin ulusal yapısını hedef alarak tartışma fırtınası kopardı. Bölgesel ekonomik akışlar ve tarihi temeller üzerinden yükselen sesler, diplomatik gerilimi zirveye taşıyor. Bu çıkışın perde arkası ve olası yansımaları, merakla takip ediliyor.

Uluslararası arenada her diplomatik açıklama, adeta bir domino taşını andırır; bir kelime, yılların ittifaklarını sarsabilir ya da yeni kapılar aralayabilir. Özellikle Doğu Akdeniz gibi stratejik bir bölgede, enerji hatları ve ticaret yolları üzerinden dönen rekabet, her zaman hassas dengeleri zorlar. Son dönemde, bu sularda yaşanan gerilimler, hem ekonomik fırsatları hem de siyasi çekişmeleri ön plana çıkarıyor. Peki, bir büyükelçinin röportajı, neden bu kadar geniş yankı buluyor ve Türkiye'nin köklü yapısını sorgulayan ifadeler, nasıl bu kadar cesurca dile getirilebiliyor?

Konu, 4 Aralık 2025 Perşembe günü, saat 21:22'de yayınlanan bir haberle patlak verdi. ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Yunan gazetesi Kathimerini'ye verdiği röportajda, Türkiye'nin ulusal devlet yapısını doğrudan hedef alan ifadeler kullandı. Barrack, daha önce de benzer çıkışlarla gündeme gelmişti; Türk Cumhuriyeti'ni eleştirerek Osmanlı millet sistemini ideal gören ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a "meşruiyet" önermesi, büyük tepkilere yol açmıştı. Bu seferki röportajı ise, 1919 Milli Mücadele'si ve Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkışıyla kurulan ulusal devlet modelini kökten sorguluyor. Barrack'a göre, bu yapı, Doğu Akdeniz'deki ekonomik akışları "kilitledi" ve bölgenin potansiyelini baltaladı.

Barrack'ın röportajındaki en çarpıcı kısım, ulusal devlet modelinin 1919'dan beri Doğu Akdeniz'de yarattığı engelleri vurgulamasıydı. Diplomat, Hazar Denizi'ndeki enerji rezervlerinin Akdeniz'e ulaşmasını bloke edenin, tam da bu yapı olduğunu iddia etti. "Doğu Akdeniz'de yeni bir düzen kurmanın zamanı geldi" diyerek, mevcut sistemin ticaret yollarını tıkadığını savundu. Bu sözler, sadece bir eleştiri değil, adeta bir manifesto gibiydi; Barrack, Yunanistan'ı destekleyerek, Türkiye-Yunanistan gerilimlerinin kökenini ulusal devletlere bağladı ve bu gerilimlerin ekonomik akışları düğümlediğini öne sürdü. Röportajda, "Yeni bir bölgesel düzenin zamanı geldi. Bu yeni düzenin kilit taşı olabilir" ifadesiyle, Yunanistan ve Türkiye'yi merkeze alan bir vizyon çizdi, ancak bu vizyonun Türkiye'nin mevcut yapısını aşması gerektiği iması, tartışmaları alevlendirdi.

Röportajın derinliklerine indiğimizde, Barrack'ın tarihi bir perspektiften yaklaştığını görüyoruz. Ona göre, 1919 sonrası ulusal devletlerin oluşumu, bölgenin jeo-ekonomik düzenini paramparça etti ve tarihi "refah yollarını" kapattı. Hazar'dan Akdeniz'e uzanan kapının Yunanistan ve Türkiye olduğunu vurgulayarak, bu iki ülkenin eşsiz bir enerji ve ticaret koridoru potansiyeli taşıdığını belirtti. Ancak, siyasi karmaşıklıklar, güvensizlikler ve rekabetin bu potansiyeli atıl bıraktığını savundu. Barrack, "enerji-siyasi uyum"un her iki ülkenin ve bölgenin ekonomik çıkarları için zorunlu olduğunu ifade etti. Bu uyumun sağlanması halinde, Hazar rezervlerinin Akdeniz'e akacağı ve ticaretin canlanacağı öngörüsünde bulundu, ama bu senaryonun mevcut ulusal devlet modelleriyle mümkün olmadığını ima etti.

Barrack'ın bu çıkışları, Osmanlı millet sistemine duyduğu hayranlıkla birleşince, daha da anlam kazanıyor. Daha önceki açıklamalarında, Türk Cumhuriyeti'ni eleştirirken Osmanlı'nın çok uluslu yapısını övmüş ve Erdoğan'a "meşruiyet" sunmuştu. Bu röportajda ise, Milli Mücadele'nin temellerini sorgulayarak, Atatürk'ün Samsun'a çıkışını ve ulusal devletin kuruluşunu, ekonomik tıkanıklığın kaynağı olarak gösterdi. Kathimerini'ye konuşurken, Yunanistan'ı "destekleyici" bir tonda konumlandırdı; gerilimlerin ulusal yapıdan kaynaklandığını söyleyerek, Atina'nın pozisyonunu güçlendirdi. Bu, sadece diplomatik bir görüş değil, bölgesel güç dengelerini yeniden şekillendirme çağrısı olarak yorumlandı. Röportajın tam metni, Yunan medyasının coşkulu bir şekilde yayınlaması üzerine, Türk kamuoyunda hızla yayıldı.

Tepkiler, haberin yayınlandığı andan itibaren sosyal medyada ve siyasi kulislerde patlama yaptı. Barrack'ın "hadsiz" olarak nitelendirilen sözleri, Türkiye'nin egemenlik haklarını hiçe sayan bir tavır olarak görüldü. Kamuoyunda, "Bu sefire haddini bildirin" çağrıları yükseldi; diplomatın, iç işlere karışan bir üslupla konuştuğu eleştirileri yağdı. Özellikle Doğu Akdeniz'deki enerji rekabeti bağlamında, Barrack'ın Yunanistan'ı kayıran ifadeleri, Mavi Vatan doktrinini zedeleyici bulundu. Siyasi analistler, bu röportajın tesadüf olmadığını, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi sıfatıyla Barrack'ın, bölgedeki ABD çıkarlarını koruma çabasını yansıttığını düşünüyor. Hazar-Akdeniz koridoru fikri, Türkiye'nin doğal gaz hatlarındaki rolünü göz ardı ederek, Yunanistan'ı ön plana çıkarıyor gibi görünüyor.

Barrack'ın vizyonu, pratikte nasıl işleyebilir? Diplomat, yeni düzenin "kilit taşı" olabileceğini söylerken, bu düzenin ulusal devletleri aşan bir işbirliği gerektirdiğini ima etti. Ancak, Türkiye açısından bu, egemenlik tartışmalarını tetikliyor; zira 1919'un mirası, sadece bir devlet modeli değil, bağımsızlık mücadelesinin simgesi. Röportajda değinilen "siyasi karmaşıklıklar" ifadesi, Kıbrıs meselesi, Ege anlaşmazlıkları ve Libya'daki gelişmeleri işaret ediyor olabilir. Barrack, bu karmaşıklıkların çözümü için "uyum" çağrısı yaparken, Türkiye'nin tutumunu dolaylı yoldan suçladı. Bu, ABD-Türkiye ilişkilerinde yeni bir gerilim hattı çiziyor; zira Ankara, Doğu Akdeniz'de sondaj faaliyetlerini ulusal hak olarak savunurken, Barrack'ın sözleri bu hakları sorguluyor.

Olayın yankıları, sadece diplomatik değil, ekonomik boyutlarda da hissediliyor. Hazar Denizi'ndeki rezervler, küresel enerji piyasalarında dev bir pasta; Barrack'ın koridor vurgusu, TANAP ve TürkAkım gibi projeleri bypass etme riski taşıyor. Yunanistan'ın Doğu Akdeniz Gaz Forumu'ndaki rolü, bu senaryoda güçleniyor, ama Türkiye'nin dışlandığı bir düzen, Ankara için kabul edilemez. Kamuoyunda, Barrack'a yönelik "haddini bil" tepkileri, sosyal medyada #HaddiniBildir etiketiyle binlerce paylaşımda somutlaştı. Bazıları, diplomatın azlini talep ederken, diğerleri ABD'nin ikiyüzlülüğünü eleştirdi. Bu çıkış, NATO içindeki müttefiklik bağlarını da test ediyor; zira Barrack, "bölgesel düzen" derken, dolaylı olarak Türkiye'nin ittifak içindeki konumunu sorguluyor.

Barrack'ın röportajı, yayınlandıktan sonra hızla uluslararası medyaya sıçradı. Yunan basını, diplomatı "cesur" diye överken, Türk medyası "müdahale" olarak damgaladı. Bu çifte standart, ABD'nin Orta Doğu politikalarındaki tutarsızlığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Diplomatın Suriye Özel Temsilcisi kimliği, röportajı daha da kritik kılıyor; zira Şam'daki gelişmeler, Doğu Akdeniz enerjisiyle doğrudan bağlantılı. Barrack'ın "refah yolları" metaforu, Osmanlı dönemine atıf yaparak, modern Türkiye'yi "geriye dönük" bir eleştiriyle vuruyor. Bu, sadece bir röportaj değil, stratejik bir hamle; ABD'nin, Yunanistan üzerinden bölgedeki nüfuzunu artırma girişimi olarak okunuyor.

Sonuç olarak, Tom Barrack'ın Kathimerini röportajı, 4 Aralık 2025'te Doğu Akdeniz gündemini yeniden alevlendirdi ve Türkiye'nin ulusal yapısını hedef alan ifadeleriyle diplomatik krize kapı araladı. "Yeni düzen" çağrısı, ekonomik fırsatlar sunsa da, egemenlik tartışmalarını derinleştiriyor. Tepkiler yükselirken, Ankara'nın nasıl bir yanıt vereceği merak konusu; zira bu tür çıkışlar, müttefiklik bağlarını zorluyor. Barrack'ın sözleri, bize bir kez daha hatırlatıyor: Stratejik sularda, her kelime bir mayın tarlası. Gelecek adımlar, bölgenin kaderini belirleyecek – umarız, bu gerilimler barışçıl bir diyaloğa evrilir.