Aralık ayının serin bir sabahında, Karabük'ün dar sokaklarında sessiz bir fırtına kopuyor. Yıllardır cami minarelerinden yükselen ezan sesleri, şimdi adliye koridorlarında yankılanan kelepçe tıkırtılarıyla karışıyor. Bu görüntü, sadece bir suç operasyonu değil, toplumun en hassas dengelerini sarsan bir gerçeklik gibi duruyor. Güvenin sembolü olan rollerin, karanlık bir dünyanın parçası çıkması, binlerce aileyi derinden düşündürüyor. Peki, bu zincirleme olaylar hangi sırları açığa vuracak?
İşte tam bu noktada, 25 Kasım 2025 tarihinde Karabük İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin düzenlediği eş zamanlı operasyon devreye giriyor ve tabloyu aydınlatmaya başlıyor. Operasyon, tefecilik şüphesiyle başlatılmıştı; hedefte, dini görevlilerin de aralarında bulunduğu bir şebeke vardı. Ekipler, şafak vakti dört adrese baskın düzenledi ve Z.D., O.E., A.D. ile A.P. isimli şüphelileri gözaltına aldı. Bu isimler, sadece sıradan bireyler değildi; aralarında cami cemaatinin güvendiği imam ve müezzinler bulunuyordu. Z.D.'nin imam, A.P.'nin ise müezzin olduğu kısa sürede ortaya çıktı; bu detay, olayın toplumsal boyutunu kat kat artırdı. Şüphelilerin banka hesaplarında tespit edilen 45 milyon 496 bin 815 TL'lik devasa para hareketliliği, tefecilik ağının büyüklüğünü gözler önüne serdi. Bu akımlar, yıllarca biriken bir vurgunun izlerini taşıyordu; mağdurların kredi kartlarından sahte senetlere kadar uzanan bir sistematik dolandırıcılık söz konusuydu.
Operasyonun delil toplama aşaması, şebekenin nasıl çalıştığını adım adım ortaya koydu. Şüphelilerin adreslerinde ve üzerlerinde yapılan aramalarda, Glock marka bir tabanca ile 96 fişek ele geçirildi; bu silah, tefecilik faaliyetlerinde baskı unsuru olarak kullanıldığı şüphesini doğurdu. Dahası, 5 adet senet bulundu ve bu senetlerin toplam değeri 2 milyon 250 bin TL'ye ulaşıyordu. Senetler, sahte düzenlemelerle mağdurlardan tahsil edilen borçların kanıtı niteliğindeydi; bazıları, yüksek faizlerle şişirilmiş ve yasal takibin ötesinde bir korku mekanizmasıyla desteklenmişti. Ayrıca, suçtan elde edildiği değerlendirilen 44 bin TL nakit para, müştekilere ait kredi kartları ve ödeme takibi notlarının yer aldığı bir ajanda da bulundu. Bu ajanda, şebekenin günlük operasyonlarını belgeleyen bir "kara defter" gibiydi; her sayfa, bir mağdurun hikayesini, faiz oranlarını ve tahsilat tarihlerini içeriyordu. Ekipler, ajandadaki notları inceleyerek, şüphelilerin yıllardır sistematik bir şekilde çalıştığını tespit etti; borçlulara yönelik tehditler, gecikme faizleri ve hatta cami cemaati içinden seçilen "güvenilir" isimlerle yapılan gizli anlaşmalar, ağın karmaşıklığını gösteriyordu.
Şüphelilerin profilleri, olayın en çarpıcı yanını oluşturuyordu. Z.D., Karabük'te bir caminin imamı olarak görev yapıyordu; cemaatinin gözünde dini rehberlik yapan bu isim, tefecilik faaliyetlerinde baş aktörlerden biri olarak çıktı. O.E. ve A.D., şebekenin lojistik ve finansal ayaklarını yönetirken, A.P. ise müezzin kimliğiyle cami ortamını kullanarak mağdurları ağına çekiyordu. Müezzin A.P.'nin, ezan okuduğu minareden inip senet imzalatması, ironik bir tezat yaratıyordu; bu durum, dini rollerin suistimal edildiği iddialarını güçlendirdi. Emniyet kaynakları, şüphelilerin birbirleriyle ailevi ve mesleki bağlar üzerinden bağlantılı olduğunu belirledi; bu ağ, yerel ekonomiyi zehirleyen bir yeraltı ekonomisi haline gelmişti. Mağdurlar arasında esnaf, çiftçi ve dar gelirli aileler ön plandaydı; bazıları, kredi kartı limitlerini aşmak için şebekeye başvurmuş, bazıları ise acil nakit ihtiyaçları için tuzağa düşmüştü. Tefecilik faizleri, yasal sınırların çok ötesindeydi; aylık yüzde 10-15'lik oranlar, borçları katlayarak geri ödenemez hale getiriyordu.
Soruşturmanın derinleşmesiyle, operasyonun arka planı daha netleşti. Karabük polisi, aylardır şüphelileri izliyordu; banka hesaplarındaki anormal hareketler, ihbarlar ve sahte senet şikayetleri, baskını tetiklemişti. Gözaltına alınan dörtlü, emniyetteki ifadelerinde suçlamaları kısmen kabul etti; Z.D. ve A.D., tefecilik faaliyetlerini "yardım amaçlı" diye savunmaya çalışsa da, ajandadaki detaylar yalanlarını ortaya koydu. O.E., lojistik destek verdiğini itiraf ederken, A.P. müezzinlik görevini "kalkan" olarak kullandığını ima etti. Ele geçirilen Glock tabanca, şebekenin şiddet unsuru taşıdığını kanıtladı; fişeklerin seri numaraları, yasal olmayan yollardan temin edildiğini gösteriyordu. Kredi kartları ise, mağdurların kimlik bilgilerinin çalındığını işaret ediyordu; bu, dolandırıcılık suçlamalarını ekledi. Emniyet, operasyonla bağlantılı olarak 20'ye yakın mağdurun ifadesini aldı; bazıları, cami sonrası sohbetlerde borç teklif edildiğini anlattı. Bu itiraflar, şebekenin dini mekanları sömürdüğünü belgeledi.
Adli süreç, olayın hızını artırdı. Şüpheliler, emniyetteki işlemlerinin ardından 26 Kasım 2025'te adliyeye sevk edildi. Savcılık, tefecilik, nitelikli dolandırıcılık, tehdit ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından işlem başlattı. Mahkeme, Z.D. ve A.D.'yi tutuklayarak Karabük Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na gönderdi; imam Z.D.'nin cübbesiyle girdiği camiden kelepçeyle çıkması, yerel basında yankılandı. O.E. ve A.P. ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı; müezzin A.P.'ye yurtdışı çıkış yasağı ve haftalık imza yükümlülüğü getirildi. Bu kararlar, kamuoyunda tartışma yarattı; bazı mağdurlar, "Dini kisveyle suç işleyenler neden serbest?" diye sordu. Savcılık, soruşturmayı genişleterek, şebekenin diğer illere uzanıp uzanmadığını araştırıyor; banka kayıtları, yeni bağlantıları ortaya çıkarabilir.
Bu skandalın toplumsal yansımaları, tefeciliğin köklerini sorgulatıyor. Karabük gibi sanayi kentlerinde, ekonomik baskılar altında kalanlar, hızlı nakit vaadiyle tuzağa düşüyor; dini figürlerin dahil olması, güven erozyonuna yol açıyor. Uzmanlar, tefeciliğin yasal faiz boşluklarından beslendiğini belirtiyor; yıllık 45 milyonluk vurgun, sadece buzdağının görünen kısmı. Ele geçirilen 44 bin TL nakit, senetler ve ajanda, delil zincirini güçlendirirken, Glock tabanca gibi unsurlar, suçun organize boyutunu kanıtlıyor. Mağdurların hikayeleri yürek burkuyor; bir esnaf, "Cami hocam dedi, güvendim; şimdi her şeyimi kaybettim" diyor. Bu olay, dini kurumların denetimini gündeme taşıyor; Diyanet İşleri Başkanlığı, benzer vakalarda etik soruşturmalar başlattığını duyurdu.
Sonuçta, bu operasyon sadece dört kişinin değil, tefecilik ağlarının çökertilmesinin bir zaferi. 45 milyonluk para akımı, sahte senetler ve gizli tehditler, toplumun en beklenmedik köşelerinden fışkırıyor. Tutuklanan imam ve müezzin, minarelerden inip adliyeye yürüyünce, güvenin ne kadar kırılgan olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Karabük'ün sokakları, bu skandalın izlerini silmeye çalışırken, mağdurların adalet arayışı devam ediyor. Gelecek günlerdeki gelişmeler, benzer ağların kökünü kazıyabilir mi? Bu soru, milyonları düşündürmeye devam edecek.