Türkiye'nin duayen gazetecisi Uğur Dündar, Halk TV ekranlarında bir kez daha gündemi sarsan bir çıkış yaptı ve Google'ı "dijital mafya" olarak damgalayarak, dev teknoloji şirketinin medya dünyasını nasıl sömürdüğünü masaya yatırdı. Bu tartışma, sadece bir eleştiri değil, gazeteciliğin geleceğini tehdit eden bir tekel savaşının manifestosu gibiydi. Dündar, Google'ın haber sitelerinin trafiğini kontrol ederek, reklam gelirlerini gasp ettiğini ve sansür mekanizmalarıyla "tek tip düşünce" yarattığını vurgularken, uluslararası arenadaki davalardan Türkiye'nin iç dinamiklerine uzanan bir panorama çizdi.
Yaman Akdeniz gibi uzmanların önerdiği hukuki hamleler, AB'nin Dijital Hizmetler Yasası'ndaki dev cezaları ve Güney Afrika ile Bulgaristan'daki tazminat kararları, bu mücadelenin küresel boyutunu ortaya koydu. Türkiye'de ise Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun (BTK) siyasi baskı altındaki rolü, internet özgürlüğünün nasıl erozyona uğradığını gözler önüne serdi. Dündar'ın sözleri, "Türkiye'yi değersiz bir sömürge gibi gören" bu yapıya karşı bir isyan çağrısıydı; izleyicilere doğrudan halktv.com.tr'ye gitme, uygulama indirme ve bildirimleri açma talimatı vererek, Google'ın algoritmik sansürünü bypass etmenin yollarını gösterdi. Bu video, 9 Aralık 2025'te yayınlanarak, dijital çağın en büyük skandalını bir kez daha aydınlattı ve gazetecilerin hayatını riske atan bu sistemin, demokrasiyi nasıl zehirlediğini sorgulattı. Peki, bu tekel nasıl doğdu ve neden şimdi zirve yapıyor? Dündar'ın analizi, yılların birikimiyle dolu bir uyarı füzesi gibiydi.
Uğur Dündar'ın konuşması, uluslararası hukuki hamlelerle başlayarak dinleyicileri hemen içine çekti. Yaman Hoca'nın önerdiği uluslararası bir hukuk firmasının, Google'ın sömürücü uygulamalarını kökünden kazıyabileceğini ve tazminatlar alabileceğini vurguladı. "Uluslararası bir hukuk firması, benim rehberliğimde Google'ın bu uygulamalarını yok edebilir ve zararları tazmin edebilir" diyen Yaman Hoca, Dündar tarafından alkışlandı. Dündar, İngiltere ve AB ülkelerinin Google'a rekabet davaları açtığını hatırlatarak, şirketin sadece bir "teknoloji devi" değil, yayıncı olarak adil davranmak zorunda olan bir yapı olduğunu savundu.
"Türkiye'yi değersiz bir sömürge gibi görüyorlar, tekel dünyasında" diye haykırdı Dündar, bu sözlerle küresel eşitsizliğin acısını dile getirdi. Bu kısım, video'nun ilk dakikalarını domine ederken, dinleyicilere umut aşıladı: AB'nin Google'ı yayıncı statüsüne sokarak adil paylaşım dayattığını, İngiltere'nin benzer adımlar attığını örnekledi.
Bulgaristan ve Güney Afrika'daki davalar, Google'ın yerel medyaya reklam gelirlerinden pay vermeye zorlandığını kanıtlıyordu. Bu örnekler, sadece soyut eleştiri değil, somut zafer hikayeleriydi; Dündar, Türkiye'deki medya kuruluşlarının da bu yoldan gidebileceğini ima ederek, motivasyon kaynağı yarattı. Ancak bu zaferler, Google'ın devasa gücünün karşısında küçük adımlar gibi kalıyordu; şirketin küresel cirosu trilyonları bulurken, yerel haber siteleri hayatta kalmak için didiniyordu.
Video'nun orta bölümünde, Dündar izleyicilere doğrudan bir eylem çağrısı yaparak, pasif tüketimden aktif direnişe geçişi teşvik etti. "Google'ın tekelinden kurtulun, halktv.com.tr'ye doğrudan gidin, uygulamayı indirin, bildirimleri açın" diye seslendi, bu talimatı tüm güvenilir medya kuruluşlarına yaydı. Reklamcılara da seslenen Dündar, "Arzunuza göre pazarlara doğrudan reklam verin, Google üzerinden değil" uyarısında bulundu. Bu çağrı, Google'ın algoritmalarının haberleri nasıl manipüle ettiğini açığa vuruyordu: Şirket, trafiği kontrol ederek, hangi haberi öne çıkaracağına karar veriyor ve bu yolla "ne okuyacağımızı, dinleyeceğimizi, öğreneceğimizi" belirliyor. Dündar, bunu "tek tip düşünce yaratan bir makine" olarak nitelendirdi; şeffaflık eksikliğinin hesap verebilirliği yok ettiğini, Türkiye'de ise siyasi baskı ve sansürün bu sorunu katmerleştirdiğini belirtti.
BTK gibi kurumların işlevsizleştiğini, sansürü desteklediğini eleştirdi: "Algoritma değişikliklerini kim etkiliyor, arkasında kim var?" sorusunu sorarak, hükümetin internet platformlarına uyguladığı baskıyı ima etti. Bu kısım, video'nun en pratik ve acil yönünü temsil ediyordu; Dündar, Halk TV'nin site çökmeleri gibi krizleri bile uluslararası basına taşıyarak direndiğini anlattı. The Guardian ve New York Times gibi devlerin ilgisini çekmek, bu mücadelenin yalnız olmadığını gösteriyordu. Ancak, Google'ın finansal tekelinin, e34 gibi siteleri küçülttüğünü, personelini işten çıkardığını örnekleyerek, medyanın kanayan yaralarını sergiledi.
Dijital sansürün uluslararası boyutu, video'nun bir başka kritik katmanını oluşturuyordu. AB'nin Dijital Hizmetler Yasası'nı detaylandıran Dündar, yasanın Google gibi platformlara ağır cezalar getirdiğini vurguladı: "23 gün önce Elon Musk'ın X'ine ciddi bir ceza kesildi." Bu yasa, şeffaflık raporlarını zorunlu kılıyordu ama raporların karmaşık ve erişilmez olduğunu, akademisyenler, araştırmacılar, sivil toplum ve basın için "karanlıkta gezinme" yarattığını eleştirdi. Güney Afrika ve Bulgaristan davaları, Google'ın yerel medyaya gelir payı ödemeye mahkum edildiğini somutlaştırıyordu; bu ülkeler, şirketin trafiği gasp etmesini "hırsızlık" olarak framedi.
Dündar, Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu'nu (ICIJ) anarak, kendi böbrek mafyası haberi için aldığı ödülü hatırlattı: "ICIJ sayesinde Google birçok ülkede medyaya pay vermek zorunda kaldı." Bu örnekler, mücadelenin kazanılabilir olduğunu gösterirken, Türkiye'deki durumun daha vahim olduğunu ima etti. Siyasi sansür, BTK'nın pasifliğiyle birleşince, muhalif seslerin boğulduğunu; hükümetin platformlara baskı uyguladığını dile getirdi. Video, bu noktada gazeteciliğin maliyetine değindi: Haber üretimi pahalı, riskli ve emek yoğun; Cafer Mahiroğlu gibi isimlerin çabaları takdire şayandı. Google ise bu maliyetleri sıfırlayarak, gazetecileri "dijital mafyanın mahkumu" yapıyordu.
Uğur Dündar'ın kişisel mücadelesi, video'ya duygusal bir derinlik kattı. Dijital çağın başında, tek kanallı dönemde bile haber arenaları yarattığını anlatan Dündar, Google sansürüne, siyasi baskılara ve okuyucu dikkat dağınıklığına rağmen direndiğini vurguladı. "Gazetecilik pahalıdır; hayatı riske atan bir meslek, özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde gazeteciler saldırıya uğruyor" diye haykırdı, bu sözlerle mesleğin bedelini özetledi. Google'ın haberleri sömürerek kar elde ettiğini, siteleri küçülttüğünü ve kapattığını örnekledi: "Gazeteciler Google için çalışıyor, haber üretiyor ama karı o götürüyor." Bu sömürü, okuyucunun bilgi özgürlüğünü kısıtlıyor; demokrasi ve hukukun temeline dinamit koyuyordu. Dündar, "tek tip düşünce modeli"ni eleştirerek, görünürlüğü kontrol etmenin otoriter bir araç olduğunu savundu. Video'nun sonlarında, Yaman Hoca'nın Dijital Medya Komisyonu'na atıf yapıldı; Ozan Güven, Google'ın bu komisyonla oynadığı oyunları hatırlattı. Tartışma burada kesilse de, mesaj netti: Bu bir hayatta kalma savaşıydı. Dündar'ın çıkışı, Halk TV'nin 248 izlenme ve 19 beğeniyle sınırlı kalmadı; sosyal medyada yankılandı ve gazetecilik camiasını harekete geçirdi.
Bu tartışma, dijital tekelin sadece ekonomik değil, siyasi bir tehdit olduğunu gözler önüne serdi. Google'ın algoritmaları, Türkiye'de muhalif haberleri gömerek, hükümet baskısını kolaylaştırıyordu; BTK'nın raporları şeffaf değildi, sansür talimatları gizliydi. AB'nin cezaları –örneğin X'e kesilen dev para cezası– umut vericiydi ama uygulama zordu. Bulgaristan'da Google'ın medyaya pay ödemesi, Güney Afrika'daki tazminatlar, benzer davaların Türkiye'de açılabileceğini gösteriyordu. Dündar, ICIJ gibi ağların gücünü vurgulayarak, uluslararası işbirliğinin anahtar olduğunu belirtti. Ancak, yerel medya kuruluşlarının site çökmeleriyle boğuştuğunu, personel kayıplarıyla küçüldüğünü anlatarak, acil fonlama ihtiyacı duyurdu. Gazetecilerin saldırıya uğradığı bir ülkede, Google'ın risksiz sömürüsü adaletsizliği katlıyordu. Video, bu noktada bir manifesto gibiydi: Okuyuculara özgür bilgi için doğrudan erişim, reklamcılara bağımsız pazarlama, gazetecilere dayanışma çağrısı. Dündar'ın "Türkiye'yi sömürge gibi görenlere boyun eğmeyin" mesajı, direnişin simgesi oldu.
Uzun vadede, bu eleştiri dijital demokrasinin geleceğini sorgulatıyor. Google'ın tekelinin, haber çeşitliliğini yok ettiğini; tek tip düşünceyi pompaladığını savunan Dündar, çözüm için hukuki ve bireysel adımları birleştirdi. Yaman Hoca'nın hukuk firması önerisi, AB yasalarının ilhamı, Güney Afrika modelleri – hepsi bir yol haritasıydı. Türkiye'de ise siyasi sansür, BTK'nın pasifliğiyle birleşince, internet özgürlüğü tehlike sinyalleri veriyordu. Gazetecilik, hayat pahalılaşırken daha da zorlaşıyordu; Dündar'ın Cafer Mahiroğlu'na övgüsü, bu emeğin değerini hatırlattı. Video, 9 Aralık 2025'te yayınlanarak, yıl sonu gündemine damga vurdu; Elon Musk'ın X cezası gibi güncel olaylarla bağlantı kurdu. Bu mücadele, sadece medya için değil, her vatandaşın bilgi hakkını savunuyordu. Dündar'ın uyarısı, bir uyku bastıran naber gibiydi: Uyanın, doğrudan erişin, direnin. Dijital mafya karşısında, gazetecilik bir kale gibi ayakta kalmalı; yoksa demokrasi, algoritmaların gölgesinde solar.