Her yıl milyonları bir araya getiren o özel gün geldiğinde, havada bir elektriklenme hissedersiniz; bayraklar dalgalanır, marşlar yükselir ve kalpler atışını hızlandırır. Bu yıl da öyle oldu, ama belki de her zamankinden daha fazla bir anlam taşıyordu, çünkü tarihsel kökleri derinlerde yatan bu kutlama, ulusun ruhunu yeniden canlandırdı.
Tam 102 yıl önce, 29 Ekim 1923'te, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde bir devrim gerçekleşti. Saltanatın kaldırılmasından kısa bir süre sonra, 28 Ekim akşamı Çankaya Köşkü'nde yakın arkadaşlarıyla yaptığı görüşmede, "Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz" diyerek tarihe yön verdi. Ertesi gün, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde gizli oylamayla 158 milletvekilinin oybirliğiyle cumhuriyet ilan edildi. Bu an, ulusal yaşama bir güneş gibi doğdu, karanlıkları aydınlattı ve bağımsızlık yolunda dönüm noktası oldu.
Cumhuriyetin ilk yılları, zorluklarla dolu olsa da, azimle aşıldı. Borç alınmadan, ekonomik güçlükler göğüslenerek, İkinci Dünya Savaşı'nın yıkıcı etkilerine rağmen, devrimler her alanda ilerleme sağladı. Atatürk'ün "Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir" sözüyle tanımladığı bu yönetim biçimi, tam bir halk egemenliğiydi. 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun değiştirilmesiyle başlayan süreç, 20 Nisan 1924'te kabul edilen ilk Anayasa'nın 1. ve 2. maddeleriyle resmileşti. Bu yapı, sonsuza dek bağımsız yaşama ilkesini ulusal iradeye bağladı ve erdem olarak nitelendi.
Cumhuriyet, basitçe "halkın halk tarafından yönetimi" olarak tanımlanır, ama bundan çok daha fazlasıdır; demokrasinin kaynağı, eşitlikçi, halkçı, gerçekçi ve hukuksal bir sistemdir. Kişisel egemenliklere, grupsal baskılara ve hukuk dışı uygulamalara tamamen kapalıdır. Atatürk'ün el yazısıyla Afet İnan'ın Medeni Bilgiler kitabında vurguladığı demokrasi kavramları, bu yönetim biçiminin temelini aydınlatır.
Dönemin diktatörleriyle karşılaştırıldığında, Atatürk'ün mutlakıyetten cumhuriyete geçişi olağanüstüydü. Almanya'da Hitler, Yugoslavya'da Tito, İtalya'da Mussolini, İspanya'da Franco, Portekiz'de Salazar, Fransa'da De Gaulle ve Rusya'da Stalin gibi liderler baskıcı rejimlerle hüküm sürerken, Atatürk çağdaşlığın en gerçekçi adımını attı. Bu adım, baskı altındaki uluslara ilham oldu, devrimle aydınlığa kavuşmalarına öncülük etti ve Türk dünyasının kutup yıldızı haline getirdi.
Atatürk'ün 1927'de Nutuk'ta yer alan "Türk Gençliğine Hitabesi"nde belirttiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza dek korumak ve yaşatmak görevi, kutsaldır. Bu görev, bilinçte sıcaklığını korur ve onurla yerine getirilir. Cumhuriyet, bir biçimden öte özdür; Atatürk'ün en değerli armağanı ve kutsal emanetidir. Bu emanet, mutluluk kaynağıdır ve ulusal varlığımızı borçlu olduğumuz bir destandır.
Bu yılki kutlamalar, bu tarihi mirası coşkuyla taçlandırdı. 29 Ekim sabahı, 21 pare top atışıyla başladı her şey; ülke genelinde bir uyanış gibi yayıldı. Anıtkabir'de düzenlenen resmi tören, Cumhurbaşkanı'nın önderliğinde gerçekleşti ve Atatürk'ün mozolesine çelenk bırakıldı. Ziyaretçiler, İstiklal Marşı'nı hep bir ağızdan söylerken, duygular zirveye ulaştı. İstanbul Vatan Caddesi'nde resmigeçit töreni, askeri birlikler, öğrenciler ve vatandaşların katılımıyla muhteşem bir gösteriye dönüştü; bayraklar gökyüzünü kırmızı-beyaz renklere boyadı.
Ülke genelinde kutlamalar geceye kadar sürdü. Edirne'den Kars'a, her şehirde meydanlar doldu taştı; fener alayları, konserler ve havai fişek gösterileriyle coşku doruklara çıktı. Mersin'de canlı yayınlanan etkinlikler, halkın katılımıyla unutulmaz anlara sahne oldu. Arnavutköy'de ise Hadımköy Şehitliği ziyaretiyle başlayan program, törenler ve etkinliklerle devam etti. İstanbul semaları ay-yıldızlı bayraklarla süslendi, kutlamalar İstiklal Marşı'yla son buldu.
Bu bayram, sadece bir kutlama değil, ulusal birlikteliğin simgesiydi. Gençler, Atatürk'ün hitabesini okuyarak emaneti devraldıklarını gösterdi. Herkes, cumhuriyetin ışığının her yanı aydınlattığını hissetti. Bu coşku, bağımsızlık aşkını yeniden alevlendirdi ve geleceğe umutla bakmamızı sağladı.
Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve özlemle anarak, cumhuriyetin sonsuza dek kutlu olmasını dileriz. Bu bayram, edinimlerimizi ve kazanımlarımızı cumhuriyete borçlu olduğumuzu hatırlatır. Çağdaş yapımızın kaynağı olarak, bir Atatürk destanı gibi parlar. Onunla övünelim, gönenelim, koruyalım ve güçlendirelim – çünkü cumhuriyet, en büyük bayramımızdır.