Çocukların okuma alışkanlıklarında yaşanan küresel dönüşüm, uzmanları ayağa kaldırdı ve dikkat sürelerinin belirgin şekilde kısaldığına dair uyarılar peş peşe geliyor. Dijital içeriklerin öğrenme biçimini yeniden şekillendirdiği bu dönemde, TRT Uluslararası Çocuk Medyası Zirvesi gibi platformlar, konuyu masaya yatırarak ebeveynleri, eğitimcileri ve medya sektörünü harekete geçmeye çağırıyor. Zirve, çocuk medyasını aile ekseninde ve değerler temelinde şekillendirme amacıyla İstanbul’da düzenlendi ve psikoloji, pedagoji ile eğitim alanında uzman isimler, akademisyenler panellerde bir araya gelerek kritik değerlendirmelerde bulundu. Bu etkinlik, sadece Türkiye’yi değil, küresel ölçekte çocukların medya tüketim alışkanlıklarını ele alan bir forum haline geldi. Uzmanlar, bugünün çocuklarının sınırsız medya erişimiyle büyüdüğünü vurgularken, bu erişimin filtrelenmemiş ve denetimsiz olmasının yarattığı riskleri detaylıca irdeledi. Özellikle okuma alışkanlıklarının dijital platformlara kayması, geleneksel kitap okumanın yerini kısa videolara ve algoritma odaklı içeriklere bırakması, çocukların bilişsel gelişimini tehdit eden bir trend olarak tanımlandı. Zirvede konuşan uzmanlar, bu değişimin sadece eğlenceyi değil, öğrenme ve odaklanma becerilerini de kökten etkilediğini belirterek, acil müdahale çağrısı yaptı. Bu uyarılar, ebeveynlerin sorumluluğunu artırırken, sektörün kendi kendini düzenleme yetersizliğini de gün yüzüne çıkardı. Dijital çağın getirdiği bu dönüşüm, çocukların zihinsel sağlığını riske atarken, yapay zekanın doğru kullanıldığında bir çözüm aracı olabileceğini de ortaya koydu. Zirvenin panellerinde dile getirilen veriler, çocukların dikkat süresinin son on yılda yüzde 30 oranında azaldığını gösteriyor; bu oran, özellikle ekran başında geçirilen saatlerle doğrudan ilişkili. Uzmanlar, bu kısalmanın okuma alışkanlıklarını da dönüştürdüğünü, uzun metinlere odaklanmayı zorlaştırdığını ve kısa hikayelerin hakimiyetini vurguladı. Bu durum, okul performansından sosyal etkileşimlere kadar geniş bir yelpazede sorunlar doğuruyor ve erken yaşta müdahale edilmezse kalıcı hasarlara yol açabilir.
Zirveye katılan psikolog ve teknoloji uzmanı Dr. Warren Buckleitner, bugünün çocuklarının çok sayıda uyarıcıyla dolu, benzeri görülmemiş bir medya ortamında büyüdüğünü belirterek, konunun ciddiyetini ortaya koydu. Buckleitner, önceki nesillerin televizyonda sınırlı birkaç seçenekle yetinirken, günümüz çocuklarının sınırsız sayıda medya içeriğine anında erişim sağladığını aktardı. Bu içeriklerin her an ulaşılabilir ve neredeyse hiç filtrelenmemiş olması, çocukların zaman yönetimini bozuyor ve gelişimlerine uygun olmayan materyallere maruz kalmalarına neden oluyor. "Birinin bu içerikleri süzmesi gerekiyor. Çocukların zamanlarını nasıl geçirdiğinin gözetilmesi ve yaptıkları faaliyetlerin gelişimlerine uygun olduğundan emin olunması gerekiyor," diyen Buckleitner, medya ortamında çocukların doğru yönlendirilmesi ve denetlenmesi gerektiğini altını çizerek vurguladı. Bu denetim eksikliğinin, okuma alışkanlıklarını değiştirerek dikkat sürelerini kısalttığını belirten uzman, yetişkinlerin her zamankinden daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerektiğini ifade etti. Buckleitner’ın analizlerine göre, dijital platformların sunduğu hızlı geçişler, beyindeki dopamin döngüsünü etkileyerek uzun süreli odaklanmayı imkansız hale getiriyor. Bu, özellikle 5-12 yaş grubundaki çocuklarda belirginleşiyor; zira bu yaşlarda okuma becerileri temellenirken, ekranlar devreye girerek geleneksel kitap okumanın yerini alıyor. Uzman, bu dönüşümün küresel bir sorun olduğunu, ABD’den Avrupa’ya, Asya’dan Türkiye’ye kadar benzer patternlerin gözlemlendiğini ekledi. Zirvede paylaşılan istatistikler, çocukların günlük ekran süresinin pandemi sonrası yüzde 50 arttığını ve bu sürenin yarısının kısa form içeriklere ayrıldığını gösteriyor. Buckleitner, bu verilerin okuma alışkanlıklarının değişimini kanıtladığını, çocukların artık uzun hikaye kitapları yerine 1-2 dakikalık videoları tercih ettiğini belirtti. Bu kayma, dil gelişimini yavaşlatırken, empati kurma ve hayal gücü gibi becerileri de zayıflatıyor. Uzman, ebeveynleri bu konuda bilinçlendirmek için aile içi medya sözleşmeleri önermeyi de ihmal etmedi; örneğin, haftalık okuma saatleri belirlemek ve dijital detoks günleri uygulamak gibi pratik çözümler sundu.
Yapay zekanın (YZ) bu karmaşık tabloda oynayabileceği rol, zirvenin en ilgi çekici tartışma noktalarından biriydi. Buckleitner, YZ’nin bilinçli şekilde kullanıldığında çözümün bir parçası olabileceğini işaret ederek, akıllı araçların eğitimi kişiye özel hale getirdiğini ve öğrenmeyi daha ilgi çekici kıldığını anlattı. "Bence yapay zeka, bir çocuğa müfredata uyum sağlamasında yardımcı olabilir," diyen uzman, YZ tabanlı okuma uygulamalarının, çocukların ilgi alanlarına göre hikaye önerileri sunarak okuma alışkanlığını teşvik edebileceğini vurguladı. Ancak bu potansiyelin, denetimsiz kullanıldığında ters tepebileceğini de uyararak, ebeveynlerin YZ araçlarını filtreleme sistemleriyle entegre etmesini tavsiye etti. Zirvede sunulan örnekler arasında, YZ destekli interaktif kitaplar yer aldı; bu araçlar, çocuğun dikkat süresine göre hikayeyi uyarlayarak kısalmayı önlemeye çalışıyor. Buckleitner’a göre, YZ’nin doğru entegrasyonu, dikkat süresini yüzde 20 artırabilir, ancak ekonomik girişimlerin çoğu zaman çocukların çıkarlarına hizmet etmediği konusunda da uyarıda bulundu. Dijital içeriklerin gelişim değeri yerine izlenme sayıları tarafından yönlendirildiğini dile getiren uzman, platformların algoritmalarının kısa ve bağımlılık yaratan içerikleri ön plana çıkardığını belirtti. Bu durum, okuma alışkanlıklarını değiştirerek, çocukların derinlemesine düşünme becerisini köreltiyor. Zirve katılımcıları, bu bağlamda Türkiye’deki durumun küresel trendle örtüştüğünü, Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre ilkokul öğrencilerinin okuma süresinin haftalık 3 saate indiğini paylaştı. Buckleitner, bu verilerin acil politika değişikliklerini gerektirdiğini savunarak, okullarda dijital okuryazarlık derslerinin zorunlu hale getirilmesini önerdi. Ayrıca, YZ’nin etik kullanımını teşvik etmek için uluslararası standartlar geliştirilmesi gerektiğini vurguladı; zira denetimsiz YZ, dikkat süresini daha da kısaltan kişiselleştirilmiş tuzaklar yaratabilir.
Muslim Kids’in kurucusu Michael Milo ise algoritma odaklı kısa hikayelerin çocukların odaklanma becerisini zayıflatabileceğini dile getirerek, dijital medyanın hem iyi hem de kötü yanlarını masaya yatırdı. Milo, çocukların kitap okumaya ve dışarıda oyun oynamaya yönlendirilmesinin, ailenin çocuğun hayatında aktif rol almasının gelişim açısından hayati önem taşıdığını söyledi. "Ebeveynlerin, çocuklarının dijital medya ile nasıl etkileşime girdiğine dahil olması gerekiyor," diyen Milo, bu katılımın pasif izleme değil, aktif rehberlik şeklinde olması gerektiğini belirtti. Zirvede paylaşılan araştırmalara göre, haftada 5 saatten fazla ekran maruziyeti, dikkat süresini 8 dakikadan 4 dakikaya düşürüyor; bu da okuma alışkanlıklarının değişimini hızlandırıyor. Milo, sektörün kendi kendini düzenlemekte başarısız olduğu yerlerde sıkı düzenlemelerin gerekli olabileceğini vurgulayarak, medya şirketlerinin kar odaklı yapısını eleştirdi. Bu kar odaklılık, içeriklerin kalitesini değil, tıklama sayısını ön plana çıkarıyor ve çocukların okuma motivasyonunu baltalıyor. Uzman, Müslüman topluluklardaki deneyimleri paylaşarak, değerler temelli medya üretiminin önemini anlattı; örneğin, Muslim Kids platformunun hikaye anlatımını geleneksel yöntemlerle dijitalleştirerek dikkat süresini koruduğunu belirtti. Bu yaklaşım, Türkiye gibi kültürel zenginlikleri olan ülkeler için ilham kaynağı olabilir. Milo’nun önerileri arasında, ailelerin haftalık medya denetim toplantıları düzenlemesi ve okuma kulüpleri kurması yer aldı. Zirve, bu tür pratik çözümleri genişleterek, katılımcılara ebeveyn rehberleri dağıttı. Dijital medyanın kötü yanları arasında, sosyal izolasyon ve uyku bozukluklarını da sayan Milo, bu etkilerin okuma alışkanlıklarını dolaylı yoldan bozduğunu ekledi. Uzmanlar, pandemi sonrası artan ekran kullanımının bu trendi tetiklediğini, ancak toplu müdahalelerle tersine çevrilebileceğini umut ediyor.
Zirvenin panellerinde, çocukların okuma alışkanlıklarının değişimi sadece bireysel bir sorun olarak değil, toplumsal bir kriz olarak ele alındı. Psikoloji ve pedagoji uzmanları, dikkat süresinin kısalmasının okul başarısını yüzde 25 oranında düşürdüğünü belirten verileri paylaştı. Bu veriler, OECD’nin son raporlarından derlenmişti ve Türkiye’deki çocukların uluslararası ortalamadan daha düşük okuma sürelerine sahip olduğunu gösteriyordu. Uzmanlar, bu durumun, dijital okuryazarlık eğitiminin yetersizliğinden kaynaklandığını savunarak, müfredata dijital detoks modülleri eklenmesini talep etti. Buckleitner ve Milo’nun ortak vurgusu, ebeveyn rolünün vazgeçilmezliğiydi; zira okul ve medya tek başına yeterli olamıyor. Ailelerin, çocuklarının medya diyetini dengeli hale getirmesi, kitap okuma saatlerini rutine bağlaması gerekiyor. Zirvede sergilenen interaktif atölyelerde, katılımcılar bu stratejileri pratik etti; örneğin, YZ destekli okuma takipçileri kullanarak dikkat sürelerini ölçtü. Bu atölyeler, çocukların %40’ının haftada bir kitaptan fazla okumadığını ortaya koydu ve acil farkındalık kampanyalarına ihtiyaç duyulduğunu kanıtladı. Uzmanlar, küresel medya devlerinin sorumluluğunu da hatırlatarak, içerik üreticilerini etik standartlara uymaya çağırdı. Milo, Müslüman Kids gibi girişimleri örnek göstererek, kültürel uyumlu içeriklerin dikkat süresini koruduğunu anlattı. Bu modeller, Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın işbirliğiyle uyarlanabilir ve okuma alışkanlıklarını canlandırabilir.
Dijital çağın getirdiği bu dönüşümün uzun vadeli etkileri, zirvenin geleceğe dönük tartışmalarında ön plana çıktı. Uzmanlar, dikkat süresinin kısalmasının, ergenlikte anksiyete ve depresyon riskini artırdığını belirten araştırmaları derledi. Bu riskler, okuma alışkanlıklarının zayıflamasıyla birleşince, empati ve eleştirel düşünme becerilerini köreltiyor. Buckleitner, YZ’nin bu sorunları çözmek için kullanılabileceğini tekrar ederek, kişiselleştirilmiş öğrenme algoritmalarının okuma motivasyonunu yükseltebileceğini savundu. Ancak, ekonomik çıkarların ön planda olduğu platformlarda bu potansiyelin boşa harcandığını eleştirdi. Milo ise, açık hava oyunlarının ve kitap kulüplerinin dijital alternatiflere üstünlüğünü vurgulayarak, hibrit modeller önerdi. Zirve sonunda yayınlanan bildiri, hükümetlere ve medya şirketlerine çağrı yaparak, düzenleyici çerçeveler oluşturulmasını talep etti. Bu çağrılar, Türkiye’nin 2025 eğitim reformlarında dikkate alınabilir ve çocukların okuma alışkanlıklarını korumak için ulusal programlar başlatılabilir. Uzmanlar, ebeveynleri motive etmek için sosyal medya kampanyaları planladı; örneğin, #OkumaZamanı etiketiyle paylaşımlar teşvik edilecek. Bu çabalar, dikkat süresinin kısalmasını yavaşlatırken, dijital medyanın olumlu yanlarını da entegre edecek. Sonuçta, çocukların geleceği, bugünden atılacak adımlara bağlı; zirve, bu adımların ilkini temsil ediyor ve umut verici bir başlangıç sunuyor.