Gerçek Gündem Haberleri

CHP'nin İmralı kararı Ankara'daki büyük siyasi oyunu ve planları yerle bir etti

CHP’nin İmralı oylamasındaki sürpriz 'Hayır' kararı Ankara’da deprem etkisi yarattı. Siyasi denklemi altüst eden bu hamle, iktidarın oyununu nasıl bozdu? İşte gündemi sarsacak o detaylar.

Siyaset gündemi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki komisyonda İmralı'ya gidilmesi yönünde yapılan oylama ve bu oylamadan çıkan çarpıcı sonuçlarla çalkalanıyor. AKP, MHP, DEM Parti, EMEP ve TİP'in "evet" oyu kullandığı, CHP'nin ise "hayır" diyerek şerh koyduğu bu karar, siyasi kulislerdeki tüm hesapları değiştirdi. Siyasi analist Levent Gültekin'in değerlendirmelerine göre, CHP'nin bu hamlesi sadece basit bir ret oyu değil, iktidarın kurduğu ve muhalefeti de içine çekmeye çalıştığı büyük bir siyasi tuzağın bozulması anlamına geliyor. Beklentilerin aksine gelişen bu durum, özellikle iktidar kanadında ve süreci destekleyen çevrelerde şaşkınlık yaratırken, CHP'nin son dönemde aldığı en isabetli siyasi karar olarak nitelendiriliyor.

Oylama öncesinde genel kanı, CHP'nin siyaseten köşeye sıkıştırılarak "evet" demeye zorlanacağı yönündeydi ancak ana muhalefet partisi, sürece destek vermek ile Abdullah Öcalan'ı bir siyasi aktöre dönüştürmek arasındaki ince çizgiyi net bir şekilde çizerek masayı devirdi. Levent Gültekin'in analizine göre, yapılmak istenen şey, elli yıllık karmaşık Kürt meselesini sadece Öcalan'ın özgürlüğüne ve liderliğine indirgemekti. CHP'nin bu süreçte bir "perdeleme" aracı olarak kullanılmak istendiği, iktidarın kendi isteksizliğini ve riskli adımlarını komisyon üzerinden meşrulaştırmaya çalıştığı belirtiliyor. Eğer CHP "evet" deseydi, Erdoğan ve Bahçeli, olası bir toplumsal tepkide "Kararı biz değil, içinde CHP'nin de olduğu komisyon verdi" diyerek sorumluluktan sıyrılabilecekti. Ancak "hayır" kararı, bu algı operasyonunu yerle bir etti ve iktidarı, toplumun yüzde 70'inin karşı olduğu bu süreçle baş başa bıraktı.

Sürecin bir diğer boyutu da "barış" kavramı üzerinden yürütülen psikolojik baskıydı. Kendilerini kanaat önderi olarak konumlandıran bazı liberal yazarların, CHP'yi "korkaklık" veya "statükoculukla" suçlaması sert bir dille eleştiriliyor. “Siyaset cesurların işidir” diyerek CHP’ye akıl veren bu çevrelerin, son yirmi yılda Ergenekon'dan Balyoz'a, Cemaat yapılanmasından Suriye politikasına kadar Türkiye'nin tüm kritik virajlarında yanıldıkları hatırlatılıyor. Geçmişte yaptıkları analizlerin tamamı boşa çıkan bu isimlerin, bugün CHP'ye "yanlış yapıyorsunuz" demesinin aslında CHP'nin ne kadar doğru bir yolda olduğunun kanıtı olduğu ifade ediliyor. Toplumun büyük çoğunluğunun "terörsüz bir Türkiye" istediği ancak bunun yolunun terör örgütü liderini meşrulaştırmaktan geçmediği gerçeği, anket sonuçlarıyla da net bir şekilde ortaya konuluyor.

Devlet Bahçeli’nin “İmralı da Türk toprağı, Silivri de Türk toprağı” şeklindeki çıkışı ise siyasi tarihe geçecek bir tutarsızlık örneği olarak değerlendiriliyor. Harita üzerinde her yerin vatan toprağı olması, siyasi ve hukuki gerçekleri değiştirmiyor. Kırk yıl boyunca "bebek katili" denilen bir ismin ayağına gitmek ile haksız yere hapiste tutulan siyasetçileri veya gazetecileri ziyaret etmek arasındaki devasa fark görmezden geliniyor. Gültekin, bu benzetmeyi yapanlara “Madem hepsi aynı, o zaman neden Silivri’ye gidip Osman Kavala’yı, Tayfun Kahraman’ı ya da seçilmiş belediye başkanlarını ziyaret etmiyorsunuz?” sorusunu yöneltiyor. İktidarın kendi siyasi bekası için İmralı kapılarını aşındırırken, muhaliflerin tutulduğu Silivri’ye uğramaması, "adalet" değil "siyasi hesap" yapıldığının en büyük göstergesi olarak yorumlanıyor.

MHP kanadından Feti Yıldız gibi isimlerin İmralı heyetinde yer alacak olması da trajik bir ironi olarak karşımıza çıkıyor. Ömrünü milliyetçi siyasete adamış, yıllarca Öcalan’a en sert ifadelerle yüklenmiş isimlerin, bugün siyasi talimatlarla o ismin ayağına gitmek zorunda kalması, siyasetin geldiği noktayı özetliyor. Bu durumun kişisel bir dramdan öte, ilkelerin ayaklar altına alındığı bir savrulma olduğu vurgulanıyor. Eğer gerçekten akan kan duracaksa, gerçekten terör bitecekse herkesin elini taşın altına koyacağı, ancak mevcut tablonun bir çözüm sürecinden ziyade, Kürtlere "devlet eliyle lider atama" projesi olduğu belirtiliyor. Kürt seçmenin iradesi yok sayılarak, "Sizin lideriniz bu olacak" dayatmasının barış değil, yeni bir vesayet üretme çabası olduğu açıkça görülüyor.

Sonuç olarak CHP, bu "hayır" oyuyla sadece bir komisyon kararını değil, Türkiye üzerine kurgulanan büyük bir senaryoyu reddetmiş oldu. İktidarın, muhalefeti kendi oyununun bir parçası haline getirerek sorumluluğu yayma planı suya düştü. Artık Erdoğan ve Bahçeli, toplumun büyük tepkisini çeken bu İmralı sürecinin faturasıyla tek başlarına yüzleşmek zorunda. CHP’nin, terörün bitmesi ve toplumsal barışın sağlanması konusundaki yapıcı tavrını korurken, Öcalan’ı parlatma projesine "dur" demesi, hem kendi tabanında hem de Türkiye’nin "sessiz çoğunluğunda" karşılık bulmuş görünüyor. Önümüzdeki günler, bu stratejik hamlenin iktidar bloğunda yaratacağı sarsıntıları daha net gösterecek.