Siyasi Davalar ve Ekonomik Sarsıntılar: Piyasa Neden Gergin?
Türkiye ekonomisinin son beş yılda yaşadığı dalgalanmalar, sıradan bir ekonomik krizin ötesine geçerek siyasi istikrarsızlıklarla doğrudan ilişkilendiriliyor. Özellikle siyasi davaların ve hukuki süreçlerin, piyasalar üzerindeki etkisi, son dönemde yaşanan gelişmelerle bir kez daha gözler önüne seriliyor. Gündemi sarsan son gelişme ise, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) kurultayının olası bir iptal davası oldu. Bu davanın, sadece bir parti içi mesele olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayan uzmanlar, atılacak her adımın ekonomiye olan yansımalarının çok daha yıkıcı olabileceği konusunda uyarıyor.
Ekonomi analisti Remzi Özdemir, piyasaların yüzeyde sakin görünse de aslında büyük bir gerginlik içinde olduğunu dile getiriyor. Bu durumun, Merkez Bankası ve kamu bankaları aracılığıyla uygulanan yoğun baskı ve algı yönetimi sayesinde korunduğunu ifade ediyor. Özdemir’e göre, bu tür siyasi davaların açılması bile yerli ve yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olan güvenini sarsarak onları uzaklaştırıyor. Son beş yılda doğrudan yabancı yatırımlardaki ciddi düşüşün de bu güvensizliğin bir sonucu olduğu belirtiliyor.
Döviz Kuru ve Sermaye Kaçışı: Türkiye “Yatırım Çölü” Haline Geliyor mu?
Uzun süredir döviz kurları üzerinde hissedilen baskı, Merkez Bankası'nın yoğun müdahaleleriyle ancak bir noktaya kadar kontrol edilebiliyor. Remzi Özdemir’in çarpıcı analizi, bu baskı olmasaydı dolar kurunun çoktan 40 liranın üzerine çıkabileceğini gösteriyor. Benzer bir durum borsada da yaşanıyor ve kamu fonlarının alımlarıyla yapay bir destek sağlanarak piyasaların iyi olduğu algısı yaratılıyor. Ancak bu durumun sürdürülebilir olmadığını belirten uzmanlar, siyasi belirsizliklerin derinleşmesi halinde bu desteklerin yetersiz kalacağını ve piyasaların daha büyük bir çalkantıya gireceğini öngörüyor.
Türkiye'nin son beş yılda yaşadığı ekonomik zorluklar ve siyasi istikrarsızlıklar, ülkeyi yabancı yatırımcılar için cazip bir destinasyon olmaktan çıkarıyor. Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik açılan davanın, yabancı sermayenin Türkiye'den kaçışında bir dönüm noktası olduğu belirtiliyor. Bu tür hukuki kararların, uluslararası alanda Türkiye'nin "hukuk dışı uygulamaları olan bir ülke" olarak algılanmasına neden olduğu ve bu algının da sermaye girişini engellediği ifade ediliyor.
Olası Bir Erken Seçim Çözüm Olur mu?
Ekonomik çarkın zor döndüğü bu dönemde, turizm ve ihracat gibi döviz girdisi sağlayan sektörler de büyük zorluklar yaşıyor. Liranın değerli kalması ve riskli ülke algısı, turizm gelirlerini düşürürken, ihracatçıların da rekabet gücünü zayıflatıyor. Tekstil ve otomotiv gibi kritik sektörlerde yaşanan iflaslar ve konkordatolar da bu durumun en somut göstergeleri olarak öne çıkıyor. Tüm bu olumsuz tabloya rağmen, Remzi Özdemir’e göre piyasaları içinde bulundukları bu durumdan kurtarabilecek tek bir senaryo bulunuyor: erken seçim kararı. Özdemir, siyasi belirsizliklerin ortadan kalkması ve güven ortamının yeniden tesis edilmesiyle sermaye girişinin başlayabileceğini ve ekonominin toparlanabileceğini ifade ediyor. Ancak erken seçim dışında atılacak hiçbir adımın kalıcı bir çözüm getirmeyeceği konusunda da uyarıyor.
Piyasa uzmanı Üzeyir Doğan da benzer bir görüşü paylaşıyor ve geçmişte yaşanan siyasi gerilimlerin piyasalarda şok etkisi yarattığını belirtiyor. Siyasetin gündemi meşgul etmeye devam ettikçe, ekonomideki belirsizliklerin de süreceği ve bu durumun hem yerli hem de yabancı yatırımcıların risk iştahını azaltmaya devam edeceği vurgulanıyor. Türkiye'nin, ekonomik istikrarını yeniden kazanması için siyasi ve hukuki reformlara ağırlık vermesi gerektiği, aksi takdirde uluslararası piyasalardaki itibar kaybının derinleşeceği düşünülüyor.