Gerçek Gündem Haberleri

CHP İddianamenin Şifrelerini Açıkladı: Gül Çiftçi'den Çarpıcı Açıklama

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi iddianamenin bilinmeyen yönlerini Arena'da açıkladı. Parti kapatma iddiaları, etkin pişmanlık ve 4 bin sayfalık dosyadaki çelişkiler ortaya döküldü.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi, SÖZCÜ TV'de yayınlanan Arena programında önemli açıklamalarda bulundu. Duayen gazeteci Uğur Dündar'ın hazırlayıp sunduğu programda iddianamenin detayları ve sürecin bilinmeyen yönleri masaya yatırıldı. Çiftçi'nin yaptığı açıklamalar, iddianame hakkında kamuoyunda tartışılan birçok konuya açıklık getirdi.

Türkiye'nin gündemini yakından takip eden siyaset ve yargı çevrelerinde büyük yankı uyandıran iddianame, Arena programında tüm yönleriyle ele alındı. CHP'nin üst düzey yöneticilerinden Gül Çiftçi, iddianamenin içeriğini detaylı bir şekilde analiz ederek, belgede yer alan iddiaların arkasındaki gerçekleri ortaya koydu.

İddianameye ilişkin ilk değerlendirmesinde Çiftçi, dosyada delil sunmaktan ve iddiaları çözümlemekten ziyade siyasal bir kurgunun ön plana çıktığını vurguladı. "İddianameye baktığımızda delil sunmaktan iddiaları çözümlemekten ziyade siyasal bir kurgu görüyoruz. Bütüne baktığımızda CHP'yi hedefe koyan bir iddianame var" diyerek dosyanın genel karakterini özetledi.

31 Mart 2024 yerel seçimlerinin bu sürecin başlangıç noktası olduğunu belirten Çiftçi, seçim sonuçlarının ardından yaşanan gelişmelere dikkat çekti. "Her şey 31 Mart 2024 seçimi ile başladı. Seçimden sonra CHP birden fazla belediye kazanınca Cumhurbaşkanı çıktı silkeleyin dedi. O yaptırımları Ekim 2024'te Başsavcı atması ile farklı bir boyut kazandı. Önce Ahmet Özer tutuklandı. Bugün Ahmet Özer tahliye edildi. 13 aydır Esenyurt'tan seçmenlerinden uzak. Bu sebeple tutuksuz yargılamalar olsun diyoruz" şeklinde konuştu.

İddianamenin yapısına ilişkin teknik detaylara da değinen Çiftçi, dosyanın tamamen tanık anlatımları üzerine kurulu olduğunu ifade etti. 4 bin sayfalık iddianamede somut delillerin yetersizliğine dikkat çeken CHP'li isim, belgedeki ifadelerin niteliğini eleştirdi. "İddianame tamamen tanık anlatımları üzerine kurulu. 4 Bin sayfa iddianamede 'hatırladığım kadarıyla', 'duyduğuma göre' şeklindeki ifadeleri somut bir delile dayanmıyor. 15 gizli tanık var" dedi.

Gül Çiftçi, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in açıklamaları hakkındaki gelişmelere de değindi. Genel Başkanın yaptığı açıklamalardan birinin hızla yalanlandığını, ancak ikinci açıklamasına 24 saat geçmesine rağmen herhangi bir yalanlama gelmediğini belirtti. "Sayın Genel Başkanımız 'Çınar oldu İlke' dedi. Beş dakika geçmedi yalanlama geldi. Bugün düzeltip 'Çınar değil Meşe' dedi. Bakın 24 saat geçti hala bir yalanlama yok. Partimiz de HSK'ya başvurdu" ifadelerini kullandı.

İddianamenin etkin pişmanlık hükmü üzerine inşa edildiğini vurgulayan Çiftçi, bu kurumun yanlış uygulandığını savundu. "Etkin pişmanlık üzerine kurulan bir iddianame bu. Etkin pişmanlık çok yanlış uygulanıyor. Dolayısıyla siyasi hedefi olan bir iddianame. İddianamede sayfalarca CHP anlatıldı. Sayın Genel Başkanımızın yaptığı teşekkür konuşması bile iddianameye yazmışlar" diyerek, iddianamenin siyasi boyutuna dikkat çekti.

Kamuoyunda geniş yankı uyandıran bazı iddiaların ise iddianamede yer almadığını belirten Çiftçi, bu durumu çelişki olarak nitelendirdi. "1200 telefon iddiası vardı. KİPTAŞ'tan 100 tane ev deniyordu. Valizlerle para taşındı şeklinde haberler vardı. Bunları görmüyoruz iddianamede. O gün itibar suikastına uğramıştık ama iddianamede bunlar yer almıyor" şeklinde konuştu.

İstanbul İl Binası konusuna da değinen CHP Genel Başkan Yardımcısı, bu meselenin iddianamede nasıl ele alındığını açıkladı. Konuyla ilgili devam eden başka bir davanın bulunduğunu hatırlatan Çiftçi, iki dava arasındaki çelişkiye dikkat çekti. "İstanbul İl Binası ile ilgili bir bu iddianamede görüyoruz. Ek olarak bu konuyla ilgili yürüyen bir dava var. O dava da il binası alımında siyasi partiler kanununa uymayan şekilde bağış toplanması sebebiyle açıldı. Ortada somut hiçbir durum yokken değişen bir şey yok bu iddianamede bu konuyu rüşvet olarak görüyoruz. Orada bağışı aşan limitle bağış toplandı şeklinde açılan dava nasıl oluyor da rüşvete dönüyor. Ortada böyle bir çelişki var. O rüşvet iddiası da delillendirilmemiş" ifadelerini kullandı.

İddianamenin demokrasiye yönelik tehdit oluşturduğunu savunan Çiftçi, parti iç işlerine müdahale edilen bölümlerin varlığına işaret etti. Özellikle kurultay sürecinde yaşanan gelişmelerin suç unsuru olarak gösterilmesini eleştirdi. "Buradaki hedefin demokrasimiz olduğu o kadar açık ki, kapatma davasına yönelik atılan adımlar var. Önce biz iddianameyi elimize aldık. Okuduk. Bazı bölümlere tekrar tekrar bakmamız lazım. Bazı kısımları çok tehlikeli. Bir partinin iç işlerine karışan hususlar var. İmamoğlu'nun kurultayda Özgür Özel'i destekledi diye suçluyor iddianame. Bu özgür bir tercihtir. Demokrasi da tam budur. Ülkeyi seçimsiz hale getirme yöntemlerinden biriyse bu o zaman demokrasimize gelen bir engel söz konusu. İddianameye genel bir bakınca kocaman bir CHP görüyoruz hedef konulmuş" dedi.

Parti kapatma iddialarına ilişkin en çarpıcı açıklamalardan biri, savcılığın Yargıtay'a gönderdiği yazıyla ilgiliydi. Çiftçi, başlangıçta savcılığın yaptığı yalanlama sonrasında ortaya çıkan belgenin içeriğini paylaştı. "İddianameyi ilk gördük ve dedik ki partiyi kapatmaya çalışıyorlar. Biz bunu gördük ve dile getirdik. Savcılık hemen yalanlama yaptı. Ertesi gün Savcılıktan Yargıtay'a yazılan metin geldi elimize. Anayasa'nın 68-69. maddesinden bahsetmiş. Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesinden bahsetmiş ve sonunda da gereğinin yapılması demiş. Açık açık kapatın demiş. Kapatma davasını açın demiş. Resmen Yargıtay'a 'Sen CHP'ye kapatma davası aç' demiş. Başsavcılığın Yargıtay'a yazısı kapatma çağrısıdır" ifadelerini kullandı.

İddianamede kamu zararı iddialarının yer aldığını ancak bunların delillendirilmediğini belirten Çiftçi, Sayıştay raporlarına tek bir atıf bulunmadığını vurguladı. "CHP'li Belediyeler silkeleme talimatından önce de sonra da o kadar çok baskı altında ki, CHP'li Belediyelerin içinden Sayıştay müfettişleri çıkmıyor. İddianamede yurtdışı kredilerinin başka siyasi işlere harcandığına ilişkin bir kısım var. Şimdi bu kredi defalarca Sayıştay denetimine tabi oldu. Bugüne kadar kimse bunu bulamadı. Siz getirip buna konu ediyorsunuz. Çıkartın Sayıştay raporunu hiç atıf bile yok iddianamede. Dosyada somutlaştırdıkları hiçbir şey yok" diyerek iddiaların somut dayanaktan yoksun olduğunu savundu.

Açıklamalarının sonunda Gül Çiftçi, adalet sisteminin önemine vurgu yaparak, ülkedeki adalete olan güvenin düşük olmasından duyduğu endişeyi dile getirdi. Adalet sisteminin tüm vatandaşlar için önemli olduğunu belirten Çiftçi, sistemin işleyişindeki sorunlara dikkat çekti. "Adalet neden var bir ülkede kaos olmasın diye var. İnsanlar hakkını hangi çerçevede arayacağını bilsin diye var. Bu ülkede çok iyi hakim savcılar var. İyi ki varlar ama maalesef üzülerek söylüyorum ki, ülkede adalete olan güven o kadar düşük ki. Sadece siyasi yargılamalar değil ev sahibi kiracısını çıkartmak için tahliye davası açmak istemiyor. Yıllar süreceğini biliyor çünkü. Adalet olmazsa anarşi olur bu ülkede o yüzden adalet hepimiz için var" şeklinde konuştu.

Mahkemelerin Türk Milleti adına karar verdiğini hatırlatan CHP'li yönetici, adaletin ülkenin geleceği için en kıymetli unsur olduğunu vurguladı. "Hepimiz gideceğiz o binaların içerisinde hakkımızı arayacağız. O yüzden mahkemeler Türk Milleti adına karar verir. Bu ülkenin geleceği için en kıymetli şey ne derseniz, adalettir. 6 kadın işçimiz öldü. Onların aileleri adalet arıyor. Binlerce işçi arıyor. Soma'da Amasya'da Çorlu'da adalet bulabildik mi? Bulamadık. Adalet hepimiz için hava gibi su gibi önemli olmak zorunda" diyerek açıklamalarını tamamladı.

SÖZCÜ TV'de yayınlanan Arena programında Gül Çiftçi'nin yaptığı bu açıklamalar, iddianamenin içeriği ve sürecin siyasi boyutu hakkında kamuoyunda yeni tartışmaların başlamasına neden oldu. İddianamenin parti kapatma boyutu, etkin pişmanlık hükümlerinin kullanımı ve somut delil eksikliği üzerine yapılan değerlendirmeler, siyaset ve yargı çevrelerinde geniş yankı buldu.

CHP Genel Başkan Yardımcısının iddianame üzerine yaptığı bu detaylı analiz, hem partinin resmi görüşünü ortaya koyması hem de dosyanın teknik ve hukuki boyutlarını kamuoyuyla paylaşması açısından önem taşıyor. Özellikle 4 bin sayfalık dosyanın içeriğine ilişkin somut örnekler üzerinden yapılan açıklamalar, sürecin nasıl işlediğine dair önemli ipuçları sunuyor.

31 Mart yerel seçimleri sonrası başlayan ve Ekim 2024'te yeni bir boyut kazanan süreç, CHP yönetiminin iddianameyi siyasi bir kurgu olarak nitelendirmesine yol açtı. Ahmet Özer'in tutuklanması ve ardından tahliye edilmesi, bu sürecin en çok konuşulan gelişmeleri arasında yer alıyor. 13 aylık bir süre boyunca Esenyurt seçmenlerinden uzak kalan Özer'in durumu, CHP'nin tutuksuz yargılama talebinin gerekçelerinden biri olarak öne sürülüyor.

İddianamede yer alan tanık ifadelerinin niteliği ve gizli tanık sayısı, dosyanın en çok eleştirilen yönlerinden biri olarak dikkat çekiyor. 15 gizli tanığın bulunduğu ve ifadelerin çoğunun kesin bilgiye dayanmadığı iddiası, iddianamenin güvenilirliği konusunda soru işaretleri yaratıyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in Çınar ve Meşe kod isimleriyle ilgili açıklamalarına verilen tepkilerdeki farklılık da dikkat çekici bir nokta olarak öne çıkıyor. İlk açıklamaya beş dakika içinde gelen yalanlamanın aksine, ikinci açıklamaya 24 saat geçmesine rağmen herhangi bir yanıt verilmemesi, partinin HSK'ya başvurmasına neden oldu.

İstanbul İl Binası konusundaki iki farklı dava arasındaki çelişki, iddianamenin tutarlılığı konusunda sorulan sorular arasında yer alıyor. Bir davada siyasi partiler kanununa aykırı bağış toplanması olarak ele alınan konunun, iddianamede rüşvet olarak nitelendirilmesi, hukuki açıdan açıklanması gereken bir durum olarak görülüyor.

Kurultay sürecinde İmamoğlu'nun Özgür Özel'i desteklemesinin suç unsuru olarak gösterilmesi, demokratik süreçlere müdahale eleştirilerine yol açıyor. Partinin iç işleyişine ait bu tür kararların yargısal süreçte değerlendirilmesi, demokrasi ve özgür irade tartışmalarını gündeme getiriyor.

Yurtdışı kredilerinin kullanımına ilişkin iddialar ve bu konuda Sayıştay raporlarına atıf yapılmaması, iddianamenin delil yapısı hakkında soru işaretleri yaratıyor. CHP yönetiminin belirttiğine göre, defalarca Sayıştay denetimine tabi tutulan kredilerle ilgili hiçbir olumsuz bulguya rastlanmamış olması, iddianamenin bu kısmının temelinin sorgulanmasına neden oluyor.

Kamuoyunda geniş yankı uyandıran 1200 telefon, KİPTAŞ'tan 100 ev ve valizlerle para taşıma iddiaları gibi konuların iddianamede yer almaması, medyada yer alan haberlerin gerçekliği konusunda şüphe uyandırıyor. Bu iddiaların itibar suikastı amacıyla kullanıldığı yönündeki değerlendirmeler, sürecin medya boyutunu da tartışmaya açıyor.

Savcılığın Yargıtay'a gönderdiği yazının içeriği ve bu yazıda Anayasa'nın 68-69. maddelerine ve Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesine atıf yapılması, parti kapatma senaryosunun gerçek olduğu yönündeki iddiaları güçlendiriyor. Gereğinin yapılması ifadesinin parti kapatma çağrısı olarak yorumlanması, hukuki ve siyasi çevrelerde yoğun tartışmalara yol açıyor.

CHP'li belediyelere yönelik silkeleme talimatının etkilerini de değerlendiren Çiftçi, belediyelerin üzerindeki baskının boyutlarına işaret etti. Sayıştay müfettişlerinin CHP'li belediyelerden çıkmadığı yönündeki tespiti, yerel yönetimlerin karşılaştığı zorlukları gözler önüne seriyor.

Adalet sisteminin işleyişine ilişkin yapılan eleştiriler, sadece siyasi davaları kapsamıyor. Özel hukuk davalarında bile yaşanan sorunlara dikkat çeken Çiftçi, kiracı-ev sahibi ilişkilerinde dahi adalet sistemine olan güvenin azaldığını vurguladı. Davaların yıllarca sürmesi beklentisinin, insanları haklarını aramaktan caydırdığı yönündeki tespit, sistemin genel işleyişine yönelik ciddi bir eleştiri olarak öne çıkıyor.

Soma, Amasya ve Çorlu gibi iş kazalarında hayatını kaybeden işçilerin ailelerinin adalet arayışı, adalet sisteminin çalışma hayatındaki sorunlara ne ölçüde çözüm üretebildiğini sorgulatan örnekler arasında yer alıyor. Altı kadın işçinin ölümüyle sonuçlanan olayların ardından ailelerin ve binlerce işçinin adalet arayışı, sistemin toplumsal sorunları çözmedeki yetersizliğine işaret ediyor.

Arena programında yapılan açıklamalar, iddianamenin sadece hukuki değil aynı zamanda siyasi ve toplumsal boyutlarını da gözler önüne serdi. Gül Çiftçi'nin yaptığı detaylı analiz, kamuoyunun konuyu farklı açılardan değerlendirmesine olanak tanıdı. İddianamenin içeriği, sürecin işleyişi ve olası sonuçları hakkında yapılan değerlendirmeler, önümüzdeki dönemde siyasetin ve yargının gündeminde önemli bir yer tutacağa benziyor.

SÖZCÜ TV'nin Arena programı, Uğur Dündar'ın deneyimli gazeteciliğiyle Türkiye'nin en önemli gündem maddelerini ele almaya devam ediyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi'nin konuk olduğu program, iddianamenin şifrelerinin çözülmesi ve sürecin detaylarının kamuoyuyla paylaşılması açısından önemli bir işlev gördü.