Türk siyaseti, son dönemde yaşanan gelişmelerle adeta nefesleri kesiyor. Yerel seçimlerin ardından siyasi dinamiklerin yeniden şekillendiği bu süreçte, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'ne yönelik dillendirilen "kayyım" iddiaları, ekonomi ve piyasalar üzerinde adeta bir bomba etkisi yarattı. İddiaların, yalnızca siyasi bir tartışma olmanın ötesinde, Türkiye'nin ekonomik istikrarını derinden sarsacak potansiyele sahip olması, bu konuyu acilen manşetlere taşıyor. Herkesin aklındaki soru ise aynı: Bu iddialar doğruysa, Türkiye'yi nasıl bir belirsizlik ortamı bekliyor?

Emeklinin Feryadı Edirne’den Yükseldi
Emeklinin Feryadı Edirne’den Yükseldi
İçeriği Görüntüle

Son beş yıla baktığımızda, Türkiye ekonomisi ve siyasetinin iç içe geçtiği, risk ve belirsizliklerin yatırımcı kararları üzerinde belirleyici olduğu bir süreç yaşandığını görüyoruz. 2020'den bu yana küresel salgın ve jeopolitik gerilimlerin etkisiyle başlayan zorlu dönem, Türkiye'de de yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve sürekli değişen ekonomik programlarla kendini gösterdi. Orta Vadeli Programlar (OVP) ile defalarca yeni hedefler belirlendi, ancak bu hedeflere ulaşmak her zaman mümkün olmadı. Uzmanlar, OVP'lerin sıklıkla 'iyi niyet beyanı' olarak kaldığını ve bütçeye mali disiplin getirilmediği sürece etkili olamayacağını dile getirdi.

Sözcü TV ekranlarında bu konuyu masaya yatıran sunucu ve konuğu ekonomist Atilla Yeşilada, iddiaların piyasalardaki etkilerini derinlemesine analiz etti. Atilla Yeşilada, CHP'ye yönelik kayyım atanması ihtimalinin, demokraside çok partili hayatın sonuna gelindiği yönündeki endişeleri artırdığını belirtirken, bu durumun Türkiye'nin uluslararası arenadaki itibarını sarsarak yatırımcı güvenini tamamen ortadan kaldıracağını ifade etti. Yeşilada, böylesine bir siyasi riskin, özellikle son yıllarda dalgalı bir seyir izleyen Borsa İstanbul'da büyük bir çöküşe yol açabileceği uyarısında bulundu.

Son yıllarda yaşanan politik gelişmelerin ekonomik sonuçları göz önünde bulundurulduğunda, bu uyarıların ne kadar yerinde olduğu daha iyi anlaşılıyor. 2020'lerde başlayan ekonomik sıkılaştırma ve gevşetme döngüleri, yatırımcılar için öngörülebilirliği azaltmıştı. Atilla Yeşilada'nın vurguladığı gibi, "tek adam rejimi" olarak tanımlanan sistemin, ekonomik kararların liyakat yerine siyasi saiklerle alınmasına yol açtığı ve bunun da uzun vadede ülkenin ekonomik potansiyelini erittiği tartışılıyor. Türkiye, son beş yılda enflasyonla mücadele etmeye çalışırken, bir yandan da artan dış ticaret açığı ve cari açık sorunlarıyla boğuştu. Ülkede büyüme rakamları elde edilse de, bu büyümenin dar ve orta gelirli kesimlere yeterince yansımaması, refah artışından ziyade derinleşen bir yoksulluk getirdi.

Gelinen noktada, siyasi istikrarın ekonomik istikrarın ayrılmaz bir parçası olduğu bir kez daha kanıtlanmış oluyor. CHP'ye yönelik kayyım iddialarının konuşuluyor olması bile, sermayenin daha güvenli limanlara kaçmasına neden oluyor. Bu belirsizlik ortamı, ülkeye girmesi beklenen yabancı sermayeyi durdururken, mevcut yatırımların da risk altında olduğu endişesini yaratıyor. Atilla Yeşilada'nın ifadesiyle, "siyasi gerilimin ekonomi üzerindeki etkisi, Türkiye'nin en acı gerçeklerinden biri haline gelmiştir." Bu durum, siyasetin yalnızca kürsüde kalmayıp, her vatandaşın cebini, evini ve geleceğini doğrudan etkilediğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Türkiye'nin bu zorlu virajı nasıl döneceği, siyasi aklın ve sağduyunun ne kadar etkili olabileceğine bağlı.