Türkiye'de siyaset uzun yıllardır keskin kutuplaşmalarla anılıyor ve bu durumun en büyük mağdurlarından biri Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olarak görülüyor. Ekonomist ve yazar Memduh Bayraktaroğlu, son açıklamalarında CHP'nin bugüne kadarki en büyük yanılgısının kavga ederek güçleneceğini sanmak olduğunu vurguluyor. Bayraktaroğlu'na göre, siyaset bazen "kavga sanatı" gibi görünse de aslında devlet yönetme ve uzlaşma sanatıdır. CHP'nin bu yanılgısı, özellikle son 30 yılda Deniz Baykal döneminden beri sürdürülen bir stratejiyle Erdoğan'ı ve AK Parti'yi daha da güçlendirmiş durumda.
Bayraktaroğlu, kavganın her zaman Erdoğan'ın lehine işlediğini belirtiyor. Her çatışma kutuplaşmayı artırıyor ve bu kutuplaşma AK Parti tabanını daha sıkı kenetliyor. Erdoğan'ın zor şartlardan gelmiş bir lider olması, çamurlu sahada mücadele etmeyi sevmesi, CHP'nin daha nazik ve şehirli seçmen kitlesine karşı üstünlük sağlamasına yol açıyor. Son 23 yılda yaşanan tüm siyasi mücadelelerde kazanan tarafın Erdoğan olduğunu söyleyen Bayraktaroğlu, CHP'nin bu döngüden kurtulmasının tek yolunun uzlaşma olduğunu savunuyor.
Özgür Özel liderliğindeki CHP'nin Erdoğan'la kavga etmek yerine uzlaşma araması gerektiği vurgulanıyor. Bayraktaroğlu, iki temel soru soruyor: CHP, Erdoğan'la kavga ederek mi yoksa AK Parti ile uzlaşarak mı seçim kazanır? Parti egoizmi ve kişisel çıkarlar mı yoksa halkın ve ülkenin geleceği mi öncelikli olmalıdır? Bu soruların cevabının, kimin daha fazla vatansever olduğunu ölçtüğünü ifade ediyor. Uzlaşma yolunun seçilmesi halinde CHP'nin dünya nezdinde uzlaşmacı, başarılı ve ülke odaklı bir parti imajı çizeceğini belirtiyor.
Siyasetin düşmanı yenmek değil, ulusun sorunlarına çözüm bulmak olduğu vurgusu yapılıyor. Aile örneğiyle açıklanan uzlaşma gerekliliği, anne-baba ve çocuklar arasında anlaşmazlık olursa huzurun bozulacağı gibi, ülkede de uzlaşma olmadan ilerlemenin mümkün olmadığını gösteriyor. CHP'nin kavga yerine birlikte düşünme, müzakere ve ülkeyi doğru yola koyma vaat etmesi, kısa vadede bazı fanatik üyeleri kaybettirse de uzun vadede beş akılcı seçmen kazandıracağı öngörülüyor. Kavga stratejisinin ülkeyi yönetmeye yetmeyeceği, uzlaşmanın ise Türkiye'yi demokratik, seküler ve sosyal hukuk devleti yapacağı ifade ediliyor.
Bayraktaroğlu, CHP'nin bu akılcı yolu seçmesi halinde tarihi bir zafer kazanacağını ve hükümet değil, geleceği elde edeceğini söylüyor. Cumhuriyet'in kuruluşunda olduğu gibi, ortak akılla yükseleceğinin altını çiziyor. Sessiz çoğunluğun parti liderlerinin doğruluğunu değil, ülkeyi krizden kurtaracak kişiyi aradığını belirten analizde, toplumda ortak aklın ve ırkçılığın baskın hale geldiği uyarısı yapılıyor.
Türkiye'nin son 20 yıldaki acılarının temel nedeni olarak parlamentodaki liyakatsiz yönetim gösteriliyor. Bayraktaroğlu, 32 yıl önce yazdığı bir makalede Türkiye'nin cahiller tarafından yönetildiğini ve parlamentosunun vasat milletvekilleriyle dolu olduğunu eleştirmişti. Liyakat kavramını "Erit" yerine "Merc" olarak tanımlıyor: Zor şartlardan çıkıp kendini yetiştiren, devlet yönetimi, insan ilişkileri ve uluslararası ilişkilerde bilgili, insani değerleri öğrenmiş kişiler. Bu tür liyakatli insanların azlığı nedeniyle yaşanan sorunların, iyi bir son için dua etmekten başka çare bırakmadığı belirtiliyor.
Bayraktaroğlu'nun kişisel motivasyonu da dikkat çekici: Videolarını izlenme veya para için değil, bilgi paylaşmak ve izleyicilerde düşünme alışkanlığı kazandırmak için yaptığına vurgu yapıyor. Pazar günleri şarkı söylemesinin singing yeteneğinden değil, deneme cesaretini teşvik etmek için olduğunu söylüyor. Yüksek sesle şarkı söylemenin sağlık açısından faydalı olduğunu, doktorlara danışılabileceğini ekliyor. Kendisini ünlü bir köşe yazarı veya şarkıcı olarak görmediğini, 1993'ten 2012'ye kadar yayımladığı 17 kitapla sadece bilgi aktarmak istediğini belirtiyor.
Analizin ikinci önemli kısmı ise küresel bir uyarı: Militan demokrasi tehlikesi. Gelecek videolarda detaylı ele alınacağı belirtilen bu kavram, dünyadaki vasat otokrat liderlerin demokrasiyi yok etmesiyle ortaya çıkıyor. Putin, Trump, Zelensky gibi liderlerin örnek verildiği uyarıda, bu tür vasat, yüzeysel, tarih bilmeyen, güç ve para odaklı despottik liderlerin toplumu demokrasiden soğuttuğu ifade ediliyor. İki soruyla tartışma açılıyor: Bu liderler toplumu demokrasiden soğutur mu? Sayıları artınca militan demokrasi ihtimali yükselir mi?
Partilerin uzlaşmaması halinde demokrasinin yok olacağı, oyların ötesinde hareketlerin felaket getireceği vurgulanıyor. Siyasi güçlerin oy sandığı dışında devrilmemesi gerektiği, ulusal consensus hükümeti gibi çözümlerin önemine dikkat çekiliyor. Dünyada ve Türkiye'de uzlaşma olmazsa demokrasinin çökeceği uyarısı, sessiz çoğunluğun ülke kurtarıcısını aradığı bir dönemde büyük yankı uyandırıyor.
Bu çağrı, CHP'nin ulusal uzlaşma hükümeti kurması gerektiği yönünde net bir mesaj veriyor. Kavga yerine consensus ve iyilikle yol alınması halinde güzel günlerin geleceği, morallerin yüksek tutulması tavsiye ediliyor. Türkiye siyasetinde büyük uzlaşma tartışmasının yeniden alevlenmesi bekleniyor; çünkü bu yaklaşım, kutuplaşmanın sona ermesi ve ortak akılla ilerlemenin anahtarı olarak görülüyor. Liyakatli yönetim, uzlaşma kültürü ve demokrasinin korunması, ülkenin geleceğini belirleyecek unsurlar olarak öne çıkıyor.