Başkent Ankara’da yaşayan milyonlarca vatandaşın günlük hayatını doğrudan etkileyen şehir içi ulaşım projeleri, son günlerde kamuoyunun en hararetli tartışma konularından biri haline gelmiş durumda. Özellikle sabah ve akşam saatlerinde trafiğin düğümlendiği kritik noktalarda yürütülen altyapı ve üstyapı çalışmaları, sürücülerin sabrını zaman zaman zorlasa da bu projelerin tamamlanmasıyla büyük bir rahatlama sağlanması hedefleniyor. Ancak, sahada hummalı bir şekilde devam eden bu çalışmalar hakkında zaman zaman ortaya atılan iddialar ve bilgi kirliliği, vatandaşların aklında soru işaretlerinin oluşmasına neden olabiliyor.
Şehrin en yoğun nüfuslu ilçelerinden birini merkeze bağlayan ana arter üzerindeki devasa şantiyede işlerin durma noktasına geldiği veya yetersiz personelle çalışıldığı yönündeki söylentiler, yetkili mercileri harekete geçirdi. Gerçeğin, uzaktan bakıldığında görünenin çok ötesinde olduğu ve arka planda hayati bir güvenlik protokolünün işlediği ise yapılan son bilgilendirme ile gün yüzüne çıktı.
Söz konusu tartışmaların odağında, Keçiören ilçesinin şehre bağlantısını sağlayan ve trafik yükünü yıllardır sırtlayan Fatih Köprüsü’ndeki genişletme çalışmaları yer alıyor. Bir basın yayın organında yer alan ve şantiyede sadece tek bir işçinin çalıştığını öne süren iddialar, projeyi yakından takip eden bölge halkı arasında endişe ve merak uyandırmıştı. Bu iddiaların hızla yayılması üzerine, projenin yürütücüsü olan yerel yönetimden beklenen detaylı açıklama gecikmedi ve sürecin neden dışarıdan göründüğü gibi hızlı ilerlemediğine dair çarpıcı teknik detaylar paylaşıldı. Yapılan resmi duyuruda, sahadaki durumun personel eksikliğinden değil, tamamen mühendislik zorunluluklarından kaynaklandığı vurgulanarak, projenin aslında planlanan takvime uygun, ancak son derece hassas bir çizgide ilerlediği belirtildi.
Çalışmaların yavaşladığı algısını yaratan sürecin temelinde, mevcut köprünün fiziksel bütünlüğünü koruma ve altyapı sistemlerine zarar vermeme zorunluluğu yatıyor. Bölgedeki zemin yapısı ve köprünün statik durumu göz önüne alındığında, iş makinelerinin ve ekiplerin kontrolsüzce ve hızlı bir şekilde çalışması, telafisi mümkün olmayan hasarlara yol açabileceği için "kontrollü ve aşamalı" bir yöntem tercih ediliyor. Yetkililer, bu tür karmaşık mühendislik yapılarında hızdan ziyade güvenliğin ön planda tutulması gerektiğinin altını çizerken, en ufak bir teknik hatanın köprünün yıkılmasına veya büyük bir felakete neden olabileceği uyarısında bulunuyor. Dolayısıyla, sahada az sayıda personel veya iş makinesi görülmesi bir ihmal değil, aksine can ve mal güvenliğini esas alan sorumlu bir kamu yönetimi anlayışının teknik bir gerekliliği olarak tanımlanıyor.
Projenin yürütüldüğü alanın halihazırda aktif trafik akışının devam ettiği bir bölge olması, operasyonun zorluk derecesini katbekat artıran bir diğer önemli faktör olarak öne çıkıyor. Sürücülerin güvenliğini tehlikeye atmamak adına çalışma saatleri ve yöntemleri, trafiğin en az etkileneceği şekilde, milimetrik hesaplamalarla planlanıyor ve uygulanıyor. Hassas mühendislik yapıları içeren bu bölgede sürecin adım adım ilerlemesi, aslında olası bir çökme veya kaza riskini sıfıra indirmek için alınan en büyük tedbir olarak nitelendiriliyor. Vatandaşların mağdur olmaması adına perde arkasında yüzlerce mühendis ve teknik personelin zihin yorduğu bu operasyonda, görünenin aksine çok daha kapsamlı ve derinlikli bir çalışma yürütülüyor.
Kamuoyuna yansıyan bu tartışmaların gölgesinde kalan asıl büyük sorun ise, projenin neden bu noktaya evrildiğine dair yapılan geçmişe dönük hatırlatmalarla ortaya döküldü. Yerel yönetim yetkilileri, bölgede neden standart bir çözüm yerine alternatif ve zorlu bir düzenlemeye gidilmek zorunda kalındığını açıklarken, 2022 yılından bu yana çözülemeyen bir bürokratik engele işaret etti. Ankara Üniversitesi ile imzalanması gereken ancak üniversite rektörlüğü tarafından bir türlü imzalanmayan protokolün, sürecin bu kadar uzamasının ve karmaşıklaşmasının ana nedeni olduğu vurgulandı. Yıllardır masada bekleyen bu imza yüzünden projenin orijinal haliyle hayata geçirilemediği ve belediyenin mecburen farklı teknik çözümlere yöneldiği belirtildi.
Yaklaşık bir milyon Keçiörenli vatandaşın yıllardır yaşadığı trafik çilesinin ve mağduriyetin asıl sorumlusunun, imzalanmayan bu protokol olduğu gerçeği, yapılan açıklamayla bir kez daha gözler önüne serildi. Vatandaşların daha fazla zaman kaybetmemesi ve trafik sorununun bir an önce çözülmesi adına belediyenin inisiyatif alarak, rektörlük engelini aşacak alternatif projeler üretmek zorunda kaldığı ifade edildi. Eğer söz konusu protokol zamanında imzalanmış olsaydı, bugün tartışılan bu teknik zorlukların ve "yavaş ilerleme" algısının belki de hiç yaşanmayacağı, projenin çok daha hızlı ve kolay bir şekilde tamamlanmış olacağı gerçeği, kamuoyunun vicdanına sunuldu.
Sonuç olarak, ilgili medya organının eksik ve yanıltıcı bilgilerle kamuoyunu yönlendirdiği ifade edilerek, doğru bilgiye ulaşmak için kurumlarla doğrudan temas kurulmasının önemi hatırlatıldı. Dezenformasyon içeren haberlerin düzeltilmesi çağrısında bulunulurken, sahadaki çalışmaların her türlü zorluğa ve engele rağmen teknik kurallar çerçevesinde tamamlanacağı taahhüt edildi. Keçiören Fatih Köprüsü’ndeki bu kritik viraj, sadece bir yol çalışması değil, aynı zamanda bürokratik engellere karşı verilen bir mücadelenin ve mühendislik başarısının sembolü olarak başkent tarihinde yerini alacak gibi görünüyor.