Gerçek Gündem Haberleri

Başkentte Deprem Etkisi Yaratan Sızıntı: O İsim Listeden Çizildi mi?

Siyaset koridorlarında dengeleri altüst eden gizli toplantının şok detayları ortaya çıktı. Beklenen tahliye neden gerçekleşmedi? İşte kapalı kapılar ardında konuşulan ve tüm planları değiştirecek o çarpıcı gelişmeler.

Türkiye'nin gündemi, son günlerde peş peşe yaşanan ve siyasetten yargıya, ekonomiden dış politikaya kadar pek çok alanı derinden sarsan gelişmelerle ısınmış durumda. Kamuoyunun büyük bir beklentiyle takip ettiği kritik süreçlerde, herkesin "bitti" dediği noktada aslında her şeyin yeni başladığına işaret eden emareler, başkent kulislerinde fırtına etkisi yaratıyor. Gözler alınacak kararlara ve yapılacak açıklamalara çevrilmişken, perde arkasında yaşananlar, görünenin çok ötesinde bir güç mücadelesinin ve stratejik hamlelerin varlığını gözler önüne seriyor.

Özellikle yargı cephesinde yaşanan son dakika gelişmesi, hukuki olmaktan ziyade siyasi atmosferin ağırlığını bir kez daha hissettirdi. Aylardır beklenen ve kamu vicdanında karşılık bulması umulan tahliye kararının çıkmaması, sürecin normal bir hukuk prosedürü olarak işlemediği yorumlarını da beraberinde getirdi. Verilen kararın, bir suç soruşturmasından ziyade, medya ve propaganda aygıtlarının yeniden dizayn edilmesi amacı taşıdığına dair güçlü kanaatler oluştu. Karar, sadece ilgili isme değil, benzer durumda olan herkese yönelik "parmak sallama" niteliğinde bir mesaj olarak algılandı.

Söz konusu gazetecinin cezaevindeki durumu, infaz yasası hesaplamalarına göre çoktan tahliye gerektirirken, içeride tutulmaya devam edilmesi, rejimin inisiyatifi olarak değerlendiriliyor. Tahliye beklentisiyle girilen duruşmadan çıkan "tutukluluğa devam" kararı, siyasi pazarlıkların ve perde arkasındaki "biat" beklentilerinin henüz karşılanmadığı şeklinde yorumlanıyor. Cezaevi ressamı tarafından çizilen ve duruşma salonunu yansıtan kara kalem çalışmalarında da sanığın tahliye beklentisiyle duruşmaya geldiği ancak çıkan kararla yüzleştiği o anlar tarihe not düşülüyor.

Ancak asıl bomba etkisi yaratan gelişme, iktidar partisinin önde gelen isimlerinden birinin, kapalı bir dernek toplantısında yaptığı konuşmaların sızmasıyla yaşandı. Ankara'daki bir hemşehri derneğinin toplantısında, çevresinde kalabalık bir heyetle görüntülenen eski bakanın, "gizli kalacağı" varsayımıyla ettiği sözler, iktidar içindeki veraset savaşını tüm çıplaklığıyla ortaya döktü. Toplantıda bulunan milletvekilleri ve danışmanların şahitliğinde gerçekleşen bu konuşmalarda, Cumhurbaşkanı sonrasındaki dönem için adı geçen o çok konuşulan aile üyesinin, teşkilat nezdinde kabul görmediği itiraf edildi.

Sızan bilgilere göre; aile her ne kadar o ismi öne çıkarmak için bastırsa da, parti teşkilatının sahadaki karşılığı olmadığı gerekçesiyle bu isme direnç gösterdiği belirtiliyor. "Olmuyor, teşkilatı ikna edemiyoruz" minvalindeki bu itiraflar, rotanın ailenin bir diğer damadına, teknik başarılarıyla bilinen o isme kırılabileceğini gösteriyor. Eski bakanın, her iki durumda da sadakatini bildirmesine rağmen, özellikle mevcut Dışişleri Bakanı'na yönelik sert eleştirileri ve onun izlediği politikaların ülkeye (ve aileye) zarar vereceği yönündeki uyarıları, parti içindeki çatlağın boyutunu gözler önüne seriyor. Sonrasında gelen "Silivri yalanları" başlıklı yalanlama metni ise inandırıcılıktan uzak bulunuyor.

Siyasetin bir diğer sıcak başlığı ise terör örgütü lideri ile yapıldığı iddia edilen görüşmeler. İktidar kanadından bir heyetin İmralı'ya gittiği iddiaları, ilgili isim tarafından hastane raporları ve sağlık sorunları gerekçe gösterilerek yalanlansa da, bu yalanlamaların "stratejik" olduğu düşünülüyor. Meclis kulislerinde ve gazeteci notlarında, bu görüşmenin devletin kayıtlarında, hem görüntülü hem sesli olarak mutlaka tutulduğu, inkarın ise sürecin bir parçası olduğu konuşuluyor. "Görüşmedim" diyen ismin gergin tavırları ve çelişkili açıklamaları, bu gizli diplomasinin varlığını doğrular nitelikte.

Tüm bu siyasi kaosun ortasında, İstanbul'un göbeğinde yükselen devasa inşaatlar, rantın ve hukuk tanımazlığın sembolü olarak gökyüzüne uzanmaya devam ediyor. Danıştay'ın iptal kararlarına ve belediyenin mühürleme işlemlerine rağmen, bakanlık onayıyla süren bu projelerde iş güvenliği de hiçe sayılıyor. Geçtiğimiz günlerde bir işçinin yüksekten düşerek hayatını kaybetmesi, "intihar" süsü verilerek kapatılmaya çalışılsa da, projenin arkasındaki o tanıdık isimler ve geçmişteki yolsuzluk dosyalarına uzanan bağlantılar, meselenin sadece bir inşaat kazası olmadığını haykırıyor.

Dünyada ise basın özgürlüğüne vurulan darbelerin yankıları okyanus ötesinden duyuluyor. Beyaz Saray'da yaşanan akreditasyon iptalleri ve köklü haber ajanslarının basın odasından çıkarılması, otoriterleşme eğiliminin küresel bir salgın olduğunu kanıtlıyor. Tıpkı içeride gazetecilerin susturulması gibi, dışarıda da "hoşa gitmeyen" soruları soran kurumlar kapı dışarı ediliyor. Venezuela liderinin askeri kamuflajla verdiği mesajlar ve danslı diplomasisi ise yaklaşan uluslararası kuşatmanın ve olası müdahalelerin habercisi olarak okunuyor.