Gerçek Gündem Haberleri

Bahçeli'den Demirtaş Tahliyesine Şok Destek: U Dönüşü Ne Anlama Geliyor?

Selahattin Demirtaş'ın tahliyesi gündemi sallıyor! Bahçeli "Hayırlı olur" derken Erdoğan sessiz kaldı. Seçimlerde "terörist" diye korkuttukları isim şimdi serbest mi kalacak? PKK bağlantılı kampanyalardan açılıma uzanan bu U dönüşü, Türkiye siyasetini nasıl değiştirecek? Detaylar için tıklayın ve şaşırmaya hazır olun!

Türkiye siyaset sahnesinde deprem gibi bir gelişme yaşanıyor. Yıllarca "terörist" ve "PKK bağlantılı" diye damgaladıkları Selahattin Demirtaş'ın tahliyesini savunan Cumhur İttifakı liderleri, kendi geçmiş açıklamalarıyla çelişkiye düşmüş durumda. Özellikle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Hayırlı olur" çıkışı, 2019 ve 2023 seçimlerinde HDP-DEM Parti ve PKK üzerinden korku kampanyası yürüten ittifakın tam bir U dönüşü olarak yorumlanıyor. Peki bu ani değişim, terörle mücadelede yeni bir sayfa mı açıyor yoksa siyasi hesapların bir parçası mı? Gelin, dünden bugüne bu çelişkili tabloyu adım adım inceleyelim.

Hatırlanacağı üzere, 2019 yerel seçimleri öncesi Cumhur İttifakı, CHP'nin olası iktidarında Selahattin Demirtaş'ı serbest bırakacağı iddiasıyla oy devşirmeye çalışmıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TRT'de katıldığı bir programda net bir uyarıda bulunmuştu. HDP eşittir PKK, eşittir YPG, eşittir PYD. Hiç sağa sola bunu saptırmanın anlamı yok, gerçek ortada. Bunu zaten başlarındaki kişileri açık açık söylüyorlar. Bunlar kongrelerinde bile ne bayrağımızı asmışlar, ne İstiklal Marşı’mızı söylemişlerdir. İstiklal Marşı’nı okumak zillet midir, o şereftir ya. O şeref de şerefli olanlara yakışır. Bu sözler, HDP'nin ve Demirtaş'ın PKK ile özdeşleştirildiği bir kampanyanın temelini oluşturuyordu. Aynı dönemde Dolmabahçe'de yaptığı bir konuşmada Erdoğan, teröristlerle müzakereye kapıyı tamamen kapatmıştı: Bizim kalkıp da teröristlerle masaya oturmak gibi Allah göstermesin kendimizi inkar edecek halimiz söz konusu değildir. Böyle bir şeyi asla yapamayız. Bu bizim ne karakterimize ne cibilliyetimize ne de tarihi duruşumuza asla uymaz. Bizim teröristlerle duruşumuz onlar 30 kilometre derinlik ve en batıdan en doğuya bütün o havzayı bunlar terk edene kadar devam edecek. Bu sert üslup, seçmen tabanını konsolide etmek için etkili bir stratejiydi ve ittifakın o dönemki zaferinde payı büyüktü.

2023 genel seçimlerine gelindiğinde ise bu retoriği daha da keskinleştiren Erdoğan, Batman mitinginde doğrudan Demirtaş'ı hedef almıştı. Kalabalığa seslenirken, Selo’yu biliyorsunuz değil mi? Bu Selo, Diyarbakır’da 51 Kürt kardeşimizin kanına giren değil mi? Şimdi bay bay Kemal ne diyor? ‘Selo’yu çıkartacağım’ diyor. Yanındakiler ne diyor? ‘Çıkartacağım’ diyor. Benim milletim Erdoğan kardeşine ‘Yürü, arkandayız’ dediği müddetçe çıkaramazlar. Cumhur İttifakı iktidar olduğu sürece çıkaramazlar, diye haykırmıştı. Bu ifade, Kemal Kılıçdaroğlu'nu ve CHP'yi HDP ile işbirliği yapmakla suçlayan bir propaganda aracı haline gelmişti. Aynı seçimlerde MHP lideri Devlet Bahçeli de benzer bir çizgide ilerlemiş, Kemal Kılıçdaroğlu, Demirtaş’ı serbest bırakacak. Demirtaş terörist, diyerek ittifakın ortak sesini pekiştirmişti. Bu kampanyalar, DEM Parti'nin (eski adıyla HDP) "6'lı masanın yedinci ortağı" olacağı korkusunu yayarak, özellikle Kürt seçmen ve milliyetçi taban üzerinde etkili olmuştu. Sonuçta, Cumhur İttifakı bu söylemlerle oy oranlarını korumuştu.

Ancak 2024 yerel seçimleri ve sonrasındaki gelişmelerle birlikte rüzgarlar tersine esmeye başladı. DEM Parti'nin belediye zaferleri ve ittifak içindeki stratejik hesaplar, terörle mücadele söylemini yumuşatmaya itti. En çarpıcı U dönüşü ise Bahçeli'den geldi. Uzun yıllar Demirtaş'ı "terörist" diye niteleyen lider, son açıklamasında tahliyeyi doğrudan destekledi: Hayırlı olur. Bu sözler, MHP tabanında şok etkisi yarattı ve sosyal medyada "Bahçeli niye döndü?" tartışmalarını alevlendirdi. Erdoğan ise bu sürece temkinli yaklaştı. Önceki yıllarda Kılıçdaroğlu'nun Demirtaş'ı serbest bırakacağını iddia eden Erdoğan, şimdi yargıya bırakıyor: Yargı ne derse o. Bu sessizlik, ittifakın iç dinamiklerinde bir uzlaşma sinyali olarak okunuyor.

Değişimin kökeni, açılım süreçlerine dayanıyor gibi görünüyor. Temmuz 2025'te Kızılcahamam'da yapılan bir etkinlikte Erdoğan, Bahçeli ve kadrosuyla birlikte terörsüz bir Türkiye vizyonunu vurguladı: Biz Sayın Bahçeli ve kadrosuyla birlikte terörsüz Türkiye için canımızı, hayatımızı ortaya koyduk. 41 yıllık parantez kapanmaktadır. Pervin Buldan, Mithat Sancar’la bu yürüyüş için ne yapabiliriz konuştuk. Ne demek oluyormuş! AKP, MHP, DEM biz en azından üçlü olarak bu yola beraber yürümeye kararı verdik. Bu ifade, AKP-MHP-DEM üçlüsünün olası bir işbirliğine işaret ediyor ve geçmişteki "HDP=PKK" eşitliğini adeta gömüyor. Pervin Buldan ve Mithat Sancar gibi DEM Parti isimleriyle görüşme sinyali, açılımın somut adımlarını ortaya koyuyor. Uzmanlar, bu yaklaşımın 2028 seçimleri öncesi Kürt oylarını kazanma stratejisi olduğunu değerlendiriyor.

Tarihsel bir perspektiften bakıldığında, 10 Kasım 2024'te Anıtkabir'e ziyarette Erdoğan'ın deftere yazdıkları, terörle mücadelenin hala ön planda olduğunu gösteriyordu: Bir başka ifadeyle, terör örgütleriyle ülkemiz sınırları arasındaki irtibatı tamamen keseceğiz. Böylece, ülkemizin siyasi ve ekonomik yol haritasını terör örgütleri üzerinden istedikleri gibi yönlendiren emperyalistlerin ve bölzemizdeki kuklalarının 40 yıllık oyununu ilanihaye bozacağız. Bu satırlar, PKK ve bağlantılı yapılara karşı kararlılık mesajı veriyordu. Ancak tam bir yıl sonra, 10 Kasım 2025'te yapılan bir konuşmada ton tamamen değişmişti: Bizi bir arada tutan çimentomuzdur. Bunların örselenmesine hiçbir şekilde tolerans gösteremeyiz. Bu konuda herkesin, özellikle toplumun önünde olan kanaat önderlerinin gereken hassasiyeti sergiyeceklerine inanıyorum. Bu yumuşak üslup, tahliye tartışmalarının yarattığı baskıya yanıt gibi duruyor ve milli birlik vurgusuyla eleştirileri savuşturmayı amaçlıyor.

Peki bu U dönüşü, Türkiye'nin siyasi iklimini nasıl etkileyecek? Selahattin Demirtaş'ın tahliyesi, eğer gerçekleşirse, Kobani Davası ve diğer yargı süreçlerini hızlandırabilir. Demirtaş, yıllardır cezaevinde olmasına rağmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) "serbest bırakın" kararına rağmen bekletiliyordu. Bahçeli'nin desteği, yargıdaki tıkanıklığı aşmak için bir kaldıraç olabilir. Öte yandan, milliyetçi kesimlerde "ihanet" suçlamaları yükseliyor. Diyarbakır'daki 51 kişinin ailesi gibi mağdurlar, bu gelişmeden nasıl etkilenecek? Erdoğan'ın "yargı ne derse o" tavrı, sorumluluğu yargıya yüklerken, ittifakın iç dengelerini koruma çabası olarak görülüyor.

Sonuç olarak, dünden bugüne uzanan bu süreç, Türkiye siyasetinin pragmatik yüzünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Seçim zaferleri için kullanılan korku retoriği, iktidar korunmasında yerini uzlaşmaya bırakıyor. DEM Parti'nin rolü artarken, PKK bağlantılı iddialar arka planda kalıyor. Vatandaşlar ise bu çelişkiler arasında "gerçek niyet ne?" diye sorguluyor. Gelişmeleri takip etmek, önümüzdeki ayların en kritik görevi olacak. Terörsüz bir Türkiye hayali, bu U dönüşleriyle gerçek olabilir mi? Cevap, yargı kararlarında ve sandıkta yatıyor.