Türkiye'de savunma eğitimi, uzun yıllardır toplumun önemli tartışma konularından biri olarak öne çıkıyor. Özellikle genç nesillerin askeri disiplinle yetiştirilmesi, ordunun komuta kademesini şekillendiren unsurlardan biri olarak görülüyor. Bu alanda yapılan düzenlemeler, hem tarihi kökleri hem de güncel ihtiyaçları göz önünde bulundurarak değerlendiriliyor ve kamuoyunda geniş yankı buluyor.
Askeri liselerin yeniden açılması talebi, son dönemde giderek güçleniyor. 2016'daki gelişmelerin ardından bu kurumlar, olağanüstü hal kararnamesiyle tek bir imzayla kapatılmıştı. Bu karar, askeri hastanelerle birlikte alınmış ve savunma yapısının temel unsurlarından birini etkilemişti. Kapatılma süreci, darbe girişiminden sadece beş gün sonra gerçekleşmiş, oysa dini eğitim kurumlarının ortaokul kısımları genişletilmişti. Bu durum, savunma eğitiminin sivil ellere bırakılmasına yol açmış ve komuta kadrosunun oluşumunda yeni bir yaklaşım benimsenmişti.
Tarihi bağlamda, askeri liseler iki yüzyılı aşkın süredir ordunun belkemiğini oluşturuyordu. 1789'da Sultan II. Mahmut tarafından temelleri atılan bu okullar, harp akademilerine öğrenci yetiştirme, orduyu komuta etme ve üst düzey liderler üretme amacıyla kurulmuştu. Kuleli Askeri Lisesi, ilk Genelkurmay Başkanı ve ilk Milli Savunma Bakanı Fevzi Çakmak'ı yetiştirmiş, son dönemde de AKP tarafından atanan son Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Genelkurmay Başkanı Selçuk Bayraktaroğlu gibi isimleri çıkarmıştı. İzmir Maltepe, Bursa Işıklar, Heybeliada Deniz, Bursa Hava, Erzincan ve Selimiye gibi okullar, benzer şekilde binlerce subay ve komutan hazırlamıştı. Bursa Işıklar, tam 10 Genelkurmay Başkanı ve 40 kuvvet komutanı eğitmişti.
Günümüzde Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) sistemi devreye girmiş olsa da, eleştiriler bu yapının sivil ağırlıklı yönetiminden kaynaklanıyor. MSÜ, üniversite giriş sınavı benzeri bir sınavla öğrenci alıyor ve komuta eğitimini üstleniyor. Ancak rektör ve üst düzey yöneticilerin büyük kısmı sivil kökenli; örneğin MSÜ Rektörü Erhan Afyoncu Marmara Üniversitesi tarih mezunu, YÖK Başkanı Erol Özvar ekonomi mezunu, yardımcıları Serdar Salman metalurji mühendisi ve Talat Canbolat hukukçu. Bu isimler, askerliklerini yedek subay olarak yapmış ve askeri okul eğitimi almamıştı. Sadece iki yönetici, Amiral Ayhan Aydın (Heybeliada mezunu) ve Tuğgeneral Burhan Aktaş (askeri lise mezunu, son dönemde Genelkurmay'dan MSÜ'ye atanmış) askeri geçmişe sahip. Bu yapı, orduya siyasetin sızdırılamayacağını söyleyen rektörün ifadelerine rağmen, sivil kökenlilerin general rütbesine tek imzayla yükseltilmesiyle sorgulanıyor.
Kapatılma kararına karşı açılan dava üç yıl sürmüş, Anayasa Mahkemesi olağanüstü hali gerekçe göstererek onamıştı. Ancak olağanüstü hal rejimi yedi kez uzatılmış ve yedi yıl üç ay önce sona ermişti. Bu süre zarfında, askeri liselerin gerekçesi ortadan kalkmış ve yeniden açılış için zemin oluşmuştu. Kuleli, yabancı dil lisesine dönüştürülmüş, Arapça, Farsça, Yunanca gibi diller öğretilmeye başlanmıştı. Işıklar ise Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na devredilmişti. Bu dönüşümler, savunma eğitiminin geleneksel kurumlarından uzaklaşmayı simgeliyordu.
Tartışmalar, savunma yapısının disiplinli ve köklü eğitimle güçlendirilmesi ihtiyacını vurguluyor. Selçuklu döneminden beri askeri taktiklerin uzmanlarca yönetilmesi geleneği, sivil müdahalelerle zedelendiği görüşü hâkim. Aynı dönemde, Yunanistan'ın Aydın Hurşit Adası ve Eşek Adası'nda okullar açması, Gökçeada'yı "Imvros" olarak anıp sahte tarih öğretmesi gibi gelişmeler, iç eğitimdeki boşlukları daha belirgin kılıyordu. Dini okulların "kutlu mücadele sembolü" ve "Anadolu insanının yarım kalan hikâyesi" olarak tanımlanmasıyla genişletilmesi, askeri eğitimdeki daralmayla çelişki yaratıyordu.
Yeniden açılış çağrıları, Türkiye Cumhuriyeti'nin 102. yıl dönümünde somut adımlara dönüşme umudunu taşıyor. Kapatılma, cumhurbaşkanlığı talimatıyla dokuz yıl önce gerçekleşmişti ve şimdi fabrika ayarlarına dönüş beklentisi var. Kuleli gibi kurumlar, altı yıldızlı generaller yetiştirmeli, tek yıldızlı otellere dönüşmemeliydi. Yıldızların yarışamayacağı bir sistemde, geleneksel askeri eğitim kurumlarının ihyası, ordunun geleceğini güvence altına alacaktı.
Güncel tartışmalarda, emekli subaylar ve uzmanlar benzer çağrılar yapıyor. Harp okullarının YÖK'e bağlanması, askeri konularla ilgisi olmayan sivil eğitimcilerin rolü eleştiriliyor. MSÜ'nün yerine, kuvvet komutanlıklarıyla organik bağları olan bir sistem öneriliyor. Çağın gerekleri ve askeri disiplin bir arada tutulmalı. Bu reformlar, savunma eğitimini çağdaş ve köklü temellere oturtabilir.
Sonuçta, askeri liselerin yeniden açılması, savunma yapısının güçlendirilmesi için kritik bir adım olarak görülüyor. Tarihi mirasın korunması, gençlerin disiplinli eğitimle yetiştirilmesi ve ordunun komuta zincirinin sağlamlaştırılması, bu talebin arkasındaki motivasyon. Gelecekteki düzenlemeler, bu yönde ilerlerse, Türkiye'nin savunma eğitimindeki dönüşümü tamamlayabilir.
            
            
                            
                            
                            



