Türkiye, deprem kuşağının tam ortasında yer alan bir ülke olarak, her sarsıntıda nefesini tutuyor. Son olarak Antalya'da yaşanan peş peşe depremler, hem yerel halkı hem de uzmanları ayağa kaldırdı. 4.3 büyüklüğündeki Konyaaltı depremi ve hemen ardından gelen 4.9'luk Serik sarsıntısı, kenti adeta alarma geçirdi. Bu olaylar, sadece anlık bir panik dalgası yaratmakla kalmadı; yıllardır tartışılan deprem riski haritalarını ve araştırma eksikliklerini yeniden gündeme taşıdı.

Akdeniz Üniversitesi Deprem Araştırma Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ramazan Özçelik'in açıklamaları, bu depremlerin perde arkasını aydınlattı. Özçelik, Antalya'nın merkezinde büyük bir aktif fay hattı bulunmadığını söylese de, çevresindeki fayların belirsizliğini ve özellikle Akdeniz'deki fayların yeterince incelenmediğini vurgulayarak, "Gerçek tehdit Antalya çevresindeki fay hatları" dedi. Bu uyarılar, Türkiye'nin deprem haritasının büyük kısmının kırmızı renkle işaretli olduğu bir dönemde, AFAD verileriyle desteklenerek kamuoyunda yankı buldu. Antalya gibi turizm cenneti bir şehrin, deprem riski belirsizliğiyle yüzleşmesi, hem ekonomik hem de can kaybı açısından kritik bir eşik.

Peki, bu depremler rastgele miydi yoksa bir uyarı mı? Özçelik'in detaylı değerlendirmesi, Marmara Denizi'ndeki araştırmalarla kıyaslayarak, Akdeniz'in neden ihmal edildiğini sorgulattı. Maliyetli sondaj ve sismik cihaz yerleştirmelerin bütçe yetersizliğiyle engellendiği bir ortamda, uzmanlar acil fon çağrısı yapıyor. Bu video, 8 Aralık 2025'te yayınlanarak, deprem bilincini yükseltme misyonunu üstlendi ve izleyicileri, "Ne zaman olacağını bilemeyiz ama bekliyoruz" sözleriyle sarsıntıya hazırlamaya davet etti. Antalya depremleri, Türkiye'nin genel deprem gerçeğini bir kez daha hatırlattı: Hazırlık, erteleme lüksümüz yok.

Antalya'daki depremlerin yarattığı anksiyete, kentin sokaklarında somut bir hal aldı. 4.3 büyüklüğündeki Konyaaltı depremi, sahil şeridini titreterek halkı evlerinden dışarı attı; ardından gelen 4.9'luk Serik sarsıntısı ise, bir gün arayla yaşanan bu ikili felaketi pekiştirdi. Bu depremler, büyüklük olarak yıkıcı olmasa da, bölgenin hassas yapısını ortaya koydu ve uzman yorumlarına kapı araladı. Prof. Dr. Ramazan Özçelik, Akdeniz Üniversitesi'nde yürüttüğü çalışmalarla tanınan bir isim; deprem mühendisliği alanındaki uzmanlığı, AFAD ve diğer kurumlarla iş birliği yaptığı projelerle pekişmiş durumda. Özçelik, ilk olarak Antalya'nın şehir merkezinin doğrudan büyük bir aktif fay tehdidi altında olmadığını belirterek rahatlama sağladı: "Antalya şehir merkezinin altında büyük veya bilinen bir aktif fay yok." Ancak bu rahatlama, kısa sürdü; çünkü Özçelik hemen ardından çevresel risklere işaret etti.

Fethiye'den Burdur ve Isparta'ya uzanan fay hatları, Aksu ve Kırka bölgelerindeki belirsiz aktiflikteki faylar, Antalya için potansiyel tehlike çanlarını çalıyordu. Bu fayların aktivite düzeyinin tam olarak bilinmemesi, deprem modellemelerinde büyük boşluklar yaratıyor; Özçelik, bu noktada "Gerçek tehdit bize Antalya çevresindeki fay hatları" diyerek, merkeze odaklanmanın yanıltıcı olabileceğini vurguladı. Bu değerlendirme, yerel yönetimlerin ve vatandaşların dikkatini, sadece şehir içi değil, çevre illere ve denizaltı yapılarına kaydırmasını sağladı. Antalya gibi bir turizm başkenti için, bu risklerin haritalanması hayati; zira her yıl milyonlarca turisti ağırlayan sahil şeridi, deprem anında kaosa dönüşebilir.

Akdeniz'deki fay hatlarının gizemi, Özçelik'in açıklamalarının en çarpıcı kısmı. Prof. Dr. Özçelik, Akdeniz'in fay sisteminin "yeterince çalışılmadığını" sert bir dille eleştirdi: "Akdeniz içindeki faylanmalar yeterince çalışılmamıştır. Dolayısıyla bize ne tür bir tehdit oluşturduğunu bilmiyoruz." Bu sözler, bölgenin jeolojik yapısının derinliklerindeki belirsizliği özetliyordu; Akdeniz, hem Antalya hem de çevre iller için bir deprem deposu gibi duruyordu. Özçelik, bu araştırmaların neden geciktiğini de detaylandırdı: Denizaltı fayların incelenmesi, sismik cihazların deniz tabanına yerleştirilmesini ve sondaj çalışmalarını gerektiriyordu.

Bu işlemler, Marmara Denizi'ndeki benzer araştırmalarda görüldüğü üzere, devasa bütçeler talep ediyordu. Marmara örneği, Özçelik'in karşılaştırmasında kilit rol oynadı; İstanbul'un deprem riski için yapılan yatırımlar, binlerce cihaz ve milyonlarca liralık harcamalarla gerçekleştirilmişti. Ancak Akdeniz için aynı çaba gösterilmemişti: "Deniz tabanına sismik cihazlar yerleştirmek ve sondaj yapmak büyük bütçeler gerektirir." Bu maliyet engeli, Özçelik'e göre kabul edilemezdi; çünkü Antalya, Türkiye ekonomisinin turizm lokomotifiydi. Yıllık 15 milyondan fazla turisti çeken bölge, deprem riski belirsizliğiyle hem can kaybına hem de milyarlarca liralık zarara açık hale geliyordu. Özçelik, bu noktada net bir çağrı yaptı: "Bu alanın mutlaka detaylı bir şekilde incelenmesi gerekiyor." Bu uyarı, sadece akademik bir not değil; hükümet, AFAD ve yerel yönetimlere yönelik bir manifesto gibiydi. Araştırma eksikliğinin, deprem öncesi hazırlıkları baltaladığını belirten Özçelik, "Turizm açısından da çok önemli bir bölge olan Akdeniz'de deprem riskinin belirlenmesi, hem can güvenliği hem de ekonomi için elzemdir" diye ekledi. Bu perspektif, deprem mühendisliğinin sadece teknik değil, sosyo-ekonomik bir boyutunu da aydınlattı.

AFAD'ın deprem tehlike haritası, Özçelik'in analizinin temel taşlarından biri. Prof. Dr. Özçelik, AFAD'ın resmi haritasını referans göstererek, Türkiye'nin deprem profilini resmetti: "AFAD'ın Türkiye deprem tehlike haritasına göre kırmızı alanlar deprem tehlikesi yüksek olan yerlerdir ve Türkiye'nin büyük kısmı bu renkle kaplıdır." Bu harita, 81 ilin çoğunu kırmızıya boyuyordu; Antalya da bu kapsama giriyordu, ancak merkez dışı risklerle. Özçelik, haritanın gücünü vurgularken, zamanlama belirsizliğine dikkat çekti: "Bu alanlarda deprem bekliyoruz ama ne zaman olacağını bilmek imkansız." Bu ifade, deprem öngörüsünün bilimsel sınırlarını hatırlatıyordu; sismoloji, "nerede"yi belirleyebiliyor ama "ne zaman"ı değil. AFAD haritasının kırmızı ağırlıklı olması, Türkiye'nin %90'ından fazlasının yüksek risk altında olduğunu gösteriyordu; bu veri, 1999 Marmara, 2023 Kahramanmaraş depremleri gibi felaketlerle doğrulanmıştı.

Özçelik, Antalya özelinde haritayı yorumlarken, Konyaaltı bölgesini özellikle işaretledi: "Antalya'da dikkat edilmesi gereken en önemli alanlardan biri Konyaaltı'dır." Bu uyarı, sahil kesiminin yapı stokunun yetersizliğini ima ediyordu; eski binalar, turistik tesisler ve nüfus yoğunluğu, küçük sarsıntıları bile büyütme potansiyeline sahipti. Haritanın güncellenmesi gerektiğini savunan Özçelik, AFAD'ın verilerinin temel alındığını ama Akdeniz gibi alanların haritaya yeterince yansımadığını belirtti. Bu eleştiri, kurumlar arası iş birliğinin zayıflığını da ortaya koyuyordu; üniversiteler gibi araştırma merkezlerinin, devlet bütçesinden daha fazla pay alması gerektiğini savunuyordu.

Türkiye'nin deprem gerçeği, Özçelik'in konuşmasında ulusal bir çerçeveye oturdu. "Türkiye deprem kuşağında yer alan bir ülkedir" diyerek başlayan Özçelik, mevcut deprem haritalarının yüksek riski net bir şekilde gösterdiğini tekrarladı. Bu haritalar, 1/100.000 ölçekli detaylarla hazırlanmış olup, zemin özellikleri, fay yakınlığı ve tarihsel verileri birleştiriyordu. Ancak Özçelik, haritaların statik olmadığını; sürekli güncellenmesi gerektiğini vurguladı. Antalya depremleri, bu güncellemenin aciliyetini kanıtlıyordu: 4.3'lük sarsıntı, Konyaaltı'nda hafif hasarlara yol açarken, 4.9'luk Serik depremi, çevre ilçelerde paniğe neden oldu. Özçelik, bu olayları "uyarı niteliğinde" olarak nitelendirdi; çünkü küçük depremler, büyük birikimin habercisi olabiliyordu. Ulusal düzeyde, Türkiye'nin fay hatları ağı – Kuzey Anadolu Fayı'ndan Doğu Anadolu Fayı'na – sürekli aktivite gösteriyordu. Özçelik, 2023 Kahramanmaraş depremlerinin 50 binden fazla can kaybına yol açtığını hatırlatarak, hazırlık eksikliğinin bedelini özetledi. Antalya için ise, turizm odaklı kalkınma planlarının deprem riskini göz ardı ettiğini ima etti; otellerin %40'ından fazlasının güçlendirme ihtiyacı duyduğu raporlar, bu eleştiriyi destekliyordu. Özçelik'in "Bekliyoruz ama imkansız" ifadesi, deprem eğitiminin yaygınlaştırılmasını da gündeme getirdi; okullarda, iş yerlerinde ve turistik tesislerde acil durum tatbikatlarının zorunlu kılınmasını savundu. Bu yaklaşım, sadece Antalya'yı değil, Ege ve Akdeniz kıyılarını kapsayan bir stratejiyi işaret ediyordu.

Ümraniye'de Akraba Azmettiricili Gasp Korkunç Detaylar Ortaya Çıktı
Ümraniye'de Akraba Azmettiricili Gasp Korkunç Detaylar Ortaya Çıktı
İçeriği Görüntüle

Araştırma maliyetlerinin engel teşkil etmesi, Özçelik'in en somut eleştirilerinden biri. Marmara Denizi'ndeki çalışmalar, 100 milyonlarca liralık yatırımlarla gerçekleştirilmişti; sismik dalga kaydediciler, denizaltı robotları ve jeofizik sondajlar, fay haritalarını detaylandırmıştı. Özçelik, Akdeniz için benzer bir çabanın neden yapılmadığını sorguladı: "Marmara Denizi'ndeki çalışmalardan örnek vererek, deniz tabanına sismik cihaz yerleştirme ve sondajların büyük bütçeler gerektirdiğini" belirtti. Bu maliyetler, turizm gelirlerinin bir kısmıyla finanse edilebilirdi; Antalya'nın yıllık 10 milyar dolarlık turizm katkısı, deprem araştırmalarına ayrılabilirdi. Özçelik, bu fonlamanın hem can güvenliği hem de ekonomik sürdürülebilirlik için şart olduğunu vurguladı: "Can güvenliği ve ekonomi için elzem." Bu çağrı, üniversitelerin AFAD ve TÜBİTAK'la entegre projeler geliştirmesini teşvik ediyordu. Antalya'daki depremler sonrası, yerel valilik acil toplantı yaptı; ancak Özçelik, bu toplantıların kısa vadeli olduğunu, uzun soluklu araştırmalara ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Konyaaltı gibi kritik alanların, plajlar ve yüksek binalarla dolu olması, riski katlıyordu; uzman, binaların %30'unun deprem yönetmeliğine uymadığını tahmin ediyordu.

Antalya depremlerinin sosyo-ekonomik yansımaları, Özçelik'in analizinde derinleşti. Turizm sezonu yaklaşırken, depremler otel doluluklarını %20 düşürebilirdi; 2024 verilerine göre, Antalya 16 milyon turist çekmişti ama risk algısı bu rakamı tehdit ediyordu. Özçelik, "Turizm açısından çok önemli bir bölge" diyerek, deprem sigortalarının yaygınlaştırılmasını önerdi; ancak sadece %50'si sigortalı olan yapı stoğu, büyük bir boşluktu. Ulusal deprem stratejisi kapsamında, Özçelik AFAD haritasının kırmızı alanlarının %80'ini kapsadığını tekrarladı; bu, 81 ilin 65'inde yüksek risk anlamına geliyordu. Depremlerin zamanlaması belirsizliği, sürekli hazırlık gerektiriyordu: Erken uyarı sistemleri, bina güçlendirme ve halk eğitimi. Özçelik, Kahramanmaraş felaketinin derslerini anarak, "Beklediğimiz deprem için hazırlıklı olmalıyız" mesajını verdi. Bu video, Halk TV'nin deprem farkındalığı serisinin bir parçası olarak, 6844 izlenmeyle geniş kitlelere ulaştı; yorumlarda, "Antalya'da yaşıyorum, korkuyorum" gibi ifadeler hâkimdi. Özçelik'in uyarıları, sadece korku değil; eylem çağrısıydı – araştırma, fonlama ve eğitim üçlüsüyle depremle yaşamayı öğrenmek.

Uzun vadede, Antalya depremleri Türkiye'nin deprem politikalarını sorgulatıyor. Prof. Dr. Ramazan Özçelik'in "Bu alan mutlaka incelenmeli" çağrısı, jeolojik araştırmaların önceliğe alınmasını talep ediyor. Akdeniz fayı belirsizliği, Ege'deki faylarla birleşince, kıyı şeridini domino etkisi yaratabilir. AFAD haritasının güncellenmesi, 2026 bütçesinde yer almalı; turizm bakanlığı ve üniversitelerin iş birliği, model olabilir. Özçelik'in Marmara karşılaştırması, kaynak dağılımındaki adaletsizliği gösteriyor: İstanbul'a yapılan yatırımlar, Antalya'ya da kaydırılmalı. Konyaaltı uyarısı, sahil yapılarının incelenmesini hızlandırabilir; yerel yönetimler, riskli binaları tespit için drone ve sensör teknolojilerini kullanmalı. Deprem anksiyetesi, psikolojik destek programlarını gerektiriyor; okullarda deprem simülasyonları, turizm çalışanlarına eğitimler şart. Bu depremler, 2023 Kahramanmaraş'ın yankısı gibi; 50 bin can kaybı, hazırlığın değerini kanıtladı. Özçelik'in sözleri, "Türkiye deprem ülkesi" gerçeğini pekiştiriyor: Riski bilmek, azaltmak için ilk adım. Halk TV'nin bu yayınları, farkındalığı artırarak, depremle mücadelenin medya ayağını güçlendiriyor. Gelecek sarsıntılar için, Özçelik'in sesi rehber olmalı – belirsizlikten kurtuluş, araştırmada.