Türkiye siyaseti, son günlerde kapalı kapılar ardında yürütülen ve kamuoyundan saklanmaya çalışılan kritik bir süreçle çalkalanıyor. Geçmişte büyük bir katilin asılmasını talep eden güçlü bir siyasi lider, son grup toplantısında kullandığı sert ifadelerle dikkatleri üzerine çekti. Bu lider, siyasi sürecin en ciddi muhatabının terör örgütü lideri olduğunu ilan ederken, hemen ardından sarf ettiği "bu uğurda varsın sonumuz dar ağacı olsun" cümlesiyle ülkeyi şaşkına çevirdi. İdam cezasının olmadığı bir ülkede, bu denli abartılı ve tehditkâr bir dilin kullanılması, siyasetçinin gerçekten kendisini bir dar ağacına mı hedef gösterdiğini, yoksa bu çıkışın tamamen farklı bir amaca hizmet eden bir "görev" mi olduğunu akıllara getirdi.
Utançla Saklanan Ziyaretin Gizli Amacı ve İktidarın Eli Kolu Bağlı Lideri
MHP liderinin bu sert çıkışının, siyasi oy kaygılarından veya baraj hesaplarından bağımsız olduğu iddia ediliyor. Kaynaklar, bu siyasi aktörün, ortağı olduğu siyasi iktidarın başındaki liderin siyasi hayatını bitirmeyi hedefleyen bir "görev adamı" olduğunu öne sürüyor. Bu amaca ulaşmanın en büyük yolu ise, iktidar liderini terör örgütü liderinin affedilme noktasına getiren ve ayağına milletvekili gönderen Cumhurbaşkanı yapmak olarak belirlenmiş durumda. Siyasi hayatı sona erdirilmek istenen liderin ise, ortağının elinde tuttuğu çok önemli kozlar nedeniyle "suspust" kaldığı ve söylenenleri yapmak zorunda kaldığı belirtiliyor. Bu görev başarılı olursa, görev adamı siyasi bir kahraman olacak; ancak başarısızlık durumunda, her iki liderin de siyasetin dibine gideceği ve geri dönüşlerinin olmayacağı vurgulanıyor.
Bu görev dahilinde İmralı'ya yapılan kritik ziyaret, iktidar partisi içinde büyük bir krize dönüştü. AK Parti adına ziyareti gerçekleştireceği söylenen Hüseyin Yayman, önce bir gazeteciye "Hayır ben gitmedim, Ankara'dayım" diyerek ziyareti inkâr etti. Ancak daha sonra, gece yarısı ulaşılan bir bilgiyle ziyaretin gerçekleştiği ortaya çıktı. İktidarın bu görüşmeyi toplumdan olabildiğince saklamaya çalıştığı, AK Partili vekilin bu inkârının ise bilinçli bir tercih olduğu düşünülüyor.
CHP'nin Katılmama Kararı ve Siyasetin Kabusu
İktidar medyasının bu tarihi olarak tanımlanan sürece manşetlerinde yer vermemesi, hatta bazılarının hiç haber yapmaması, ziyaretin ellerinde patladığını gösteriyor. Bu utancın en büyük sebebi ise, sürecin en başından beri DEVA, Gelecek, Saadet ve özellikle de ana muhalefet partisi (CHP) tarafından boykot edilmesiydi. Ana muhalefetin katılmaması, iktidarı zor durumda bıraktı ve Erdoğan'ın bu sürece zaten isteksiz olduğu, ancak MHP liderinin baskısıyla dahil olduğu iddia ediliyor. Hatta Bahçeli'nin "Ben giderim" restine karşı koyamadığı için sorumluluğu komisyona havale etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.
AK Parti, bu utancı unutturmaya çalışıyor; çünkü biliyorlar ki, halkın büyük çoğunluğu terör sorununun bitirilmesini desteklese de, İmralı'ya heyet gönderilmesini ve örgüt lideriyle görüşülmesini destekleyenlerin oranı %20-30 seviyelerine düşüyor. Bu durum, AK Parti'yi inanılmaz zora soktu. Hatta Erdoğan'ın, ana muhalefetin katılmama kararıyla yaşadığı kabusu şimdi yok saymaya çalıştığı belirtiliyor.
Öcalan Odaklı Süreç ve Kandil'in Oyunları
Bu süreçte, terör örgütü liderinin "en güçlü muhatap" olarak gösterilmesi, milyonlarca yeni mağduriyet yaratacağı endişesini beraberinde getiriyor. Uzmanlar, eğer müzakereler için bir muhatap aranıyorsa, en yetkili ismin cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş olduğunu, üstelik bu isim hakkında Anayasa Mahkemesi ve uluslararası mahkemelerin tahliye kararları bulunduğunu savunuyor.
Öte yandan, Kandil ve PKK’nın da bu süreçte aktif bir rolü var. Kandil, Kürt toplumu içinde gözlerin tamamen İmralı’ya dikilmesini, Öcalan’ın tek lider olarak konumlanmasını istiyor. Bu nedenle, Karayılan gibi isimler, Demirtaş'ın adının sık sık anılmasından rahatsızlık duyuyor ve Demirtaş'ı Öcalan’a karşı bir alternatif olarak konumlandırmak isteyenlere tepki gösteriyorlar. Bu durum, Kürt siyasetinin içindeki iktidar savaşını da gözler önüne seriyor.
Komisyonun, İmralı tutanaklarını 10 yıl boyunca açıklamama kararı alması da, bu utancı ve görüşmelerin içeriğini unutturma çabası olarak yorumlanıyor. Vatandaşlar, devletin hissedarları olarak kendilerinden saklanan bu görüşmelerin içeriği hakkında bilgi talep etme hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar. Eğer görüşmeler gururla açıklanacak bir "icraat" olsaydı, saklanmayıp fotoğraflarla gösterileceği, ancak şu an inkâr edilen ve utançla saklanan "kabahatler" olduğu görüşü hâkim.