Ankara, sonbahar rüzgarlarının yaprakları savurduğu bir şehir. Sokaklarında her adımda tarih fısıldar, ama bazen o fısıltılar, yüksek sesli skandallara dönüşür. Başkentte siyaset, betonla örülmüş binaların arasında, ihalelerin gölgesinde dans eder. Pandemi sonrası ekonomik yaralar sarılmaya çalışılırken, kamu kaynaklarının nereye aktığı sorusu hâlâ cevapsız. TÜİK verileri genç işsizliği yüzde 18'lerde gösterse de, asıl yara, güven erozyonunda. Vatandaş, sabah kahvesini yudumlarken haberlere bakıyor: Yine bir belediye, yine bir dosya, yine ertelenen hesaplaşma. Bu döngü, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin (ABB) son basın toplantısında bir kez daha su yüzüne çıktı. Ama detaylara hemen dalmayalım; önce o genel tabloyu bir seyredelim, zira bu hikaye sadece bir proje değil, yılların birikmiş öfkesinin yansıması.
Şimdi, sahneyi aydınlatalım: 24 Eylül günü, ABB Başkanı Mansur Yavaş, kürsüye çıkıyor ve mikrofonu eline alıyor. Gözleri kararlı, sesi net. Konuşması, sadece bir basın açıklaması değil; adeta bir hesap sorma manifestosu. Yavaş, geçmiş dönemlere uzanan bir eli işaret ediyor: "Hayvanat Bahçesi ve Tema Park Teleferik Yapım İşi." Bu isim, kulağa masum gelebilir – teleferik, hayvanat bahçesi, tema park... Ama arkasında, milyonlarca liranın izi var. Yavaş, "Bu proje AKP İl Başkan Yardımcısı'nın şirketine ihale edilmiş. Projeyi hazırlayan kişinin aynı firmada çalıştığı tespit edilmiş. İhaleye fesat karıştığı açıkça ortada. Altı yıldır tek bir kişi ifadeye çağrılmadı. Neden bu dosya kapalı tutuluyor?" diye haykırıyor. Salondaki gazeteciler not alıyor, sosyal medya anında alevleniyor. Bu sözler, sadece bir şikayet değil; yıllardır tozlu raflarda bekleyen bir dosyanın kapağını aralayan bir anahtar. Ve o anahtarın döndürdüğü kilit, Ankara'nın siyasi tarihini yeniden sorgulatıyor.
Dosyanın kökeni, Melih Gökçek'in ABB başkanlığı günlerine uzanıyor. Gökçek dönemi, 1990'ların sonundan 2017'ye kadar uzanan bir maraton; altyapı projeleri, yollar, köprüler... Ama her büyümenin gölgesinde, soru işaretleri var. Bu teleferik projesi, 2010'lu yılların başında start almış. Sözleşme kağıt üzerinde parlak: 240 günde tamamlanacak, hayvanat bahçesini tema parka bağlayacak bir hat. Yüklenici firma, AKP İl Başkan Yardımcısı M.A.'ya ait bir şirket. İhale süreci, o dönemki standartlara göre geçmiş – ama ABB Teftiş Kurulu'nun raporu, her şeyi değiştiriyor. Rapor, usulsüzlükleri bir bir sıralıyor: Proje sadece yüzde 62 tamamlanmışken, firmaya yüzde 74,8 oranında ödeme yapılmış. Üstelik, herhangi bir gerekçe olmaksızın 28 milyon 116 bin lira tutarında iş artışı verilmiş. Süre uzatmaları ise tam bir rekor: Toplam 1.540 gün ek süre! Yani, 240 günlük bir iş, dört yıldan fazla uzamış. Bu uzatmaların her biri, belediye meclisinden geçmiş, ama rapor, "Belediye başkanının bilgisi dışında böyle bir onay mümkün değil" diyor. Kamu zararı mı? 2013'te 57,7 milyon dolar – o günkü kurla 118 milyon TL. Ama enflasyonun ve döviz dalgalanmalarının gazabıyla, bugüne gelindiğinde bu rakam 2,4 milyar lirayı buluyor. Düşünün: O parayla kaç okul yapılır, kaç hastane donatılır? Rapor, bu zararın kesinleştiğini söylüyor, ama adalet mekanizması nerede?
İşte burada, eski bir figür devreye giriyor: Vedat Üçpınar, dönemin Genel Sekreter Yardımcısı. İfadesi, dosyanın en çarpıcı parçası. Üçpınar, "Konuyu Belediye Başkanımıza ilettim. İvedik bağlantısının yapılması gerektiğini söyledi. Bu nedenle meclis kararının ardından iş artışını onayladım. Bütçeyi etkileyen tüm iş artışlarında Başkanın izni aranırdı," diyor. Bu sözler, Gökçek'in gölgesini netleştiriyor. Rapor da ekliyor: Tüm işlemler, başkanın onayıyla. Yani, teleferik hattının uzaması, ödemelerin şişmesi, hepsi bir zincir. Üçpınar'ın ifadesi, teftiş kuruluna verilmiş, ama savcılığa ulaştığında... Sessizlik. ABB yönetimi, bu bulgularla harekete geçiyor: Gökçek ve diğer sorumlular hakkında suç duyurusu. Savcılık dosyayı inceliyor, ama işleme koymuyor. Neden? Belgelerde Gökçek'in doğrudan imzası yok. Belediye, pes etmiyor; Danıştay Birinci Dairesi'ne gidiyor. Ama Danıştay da aynı gerekçeyle itirazı reddediyor: "İmza yok." Dosya, zamanaşımına doğru sürükleniyor. Uzmanlar ne diyor? "Zarar kesinleşmiş, ama soruşturma adım atmamış. Bu, siyasi korumanın örneği mi?" Yavaş'ın basın toplantısı, tam da bu noktada patlıyor – altı yıllık bekleyişin öfkesi.
Bu olay, Ankara'nın siyasi arenasında bir deprem etkisi yaratıyor. Yavaş, sadece bir proje üzerinden değil, tüm sistem üzerinden hesap soruyor. Hatırlayın, Gökçek'in veda yılı 2017'ydi; o günden beri Ankara, Yavaş'ın yönetiminde nefes almaya çalışıyor. Ama eski dosyalar, yeni yaralar açıyor. Teleferik projesi, sadece bir örnek; benzer iddialar, park projelerinden yol ihalelerine kadar uzanıyor. Yavaş'ın ekibi, teftiş raporlarını bir bir gün yüzüne çıkarıyor. Peki, savcılığın sessizliği ne anlama geliyor? Hukukçular, "Zamanaşımı yaklaşıyor, ama deliller sağlam. Bu ret kararları, yargı bağımsızlığını sorgulatıyor," diyor. Üçpınar'ın ifadesi gibi somut kanıtlar, neden yok sayılıyor? Belki de cevap, Ankara'nın kapalı kapılarının ardında. Sosyal medyada #TeleferikSkandalı etiketi trend oluyor; vatandaşlar, "2,4 milyar nerede?" diye soruyor. Yavaş'ın sözleri, bu soruyu megafona çeviriyor.
Derine inelim: Projenin detayları, bir roman gibi katmanlı. Hayvanat bahçesi, Eymir Gölü'ne nazır bir vaha; tema park, ailelerin hafta sonu kaçamağı olacaktı. Teleferik, bu ikisini bağlayacaktı – ama kablosuz kaldı. Firma, M.A.'nın şirketi, ihaleyi nasıl aldı? Rapor, projeyi hazırlayan kişinin aynı firmada çalıştığını tespit ediyor. Çıkar çatışması mı? Kesinlikle. İş artışı, "İvedik bağlantısı" için verilmiş – Üçpınar'ın Gökçek'e danıştığı o bağlantı. Meclis kararları, evet, ama rapor, "Onaylar başkanlık makamından" diyor. Ödemeler, yüzde 74,8'e nasıl ulaştı? Kısmi tamamlamalara rağmen. Ek süreler, 1.540 gün – bu, projenin ruhunu kaybetmesi demek. Zarar hesabı, dövizle yapılmış: 2013 kuruyla 57,7 milyon dolar. Bugün, doların ateşiyle 2,4 milyar TL. Bu para, Ankara'nın toplu taşıma filosunu yenileyebilirdi, ya da sosyal yardımlara aktarılabilirdi. ABB'nin 2025 bütçesinde, benzer projelere ayrılan fonlar düşünülünce, kayıp daha da büyüyor.
Yavaş'ın hamlesi, sadece eleştiri değil; bir çağrı. "Neden kapalı tutuluyor?" sorusu, savcılara, Danıştay'a, hatta kamuoyuna. Gökçek cephesi sessiz; eski başkan, sosyal medyada başka mecralara odaklanmış. Ama bu dosya, onun mirasının bir parçası. ABB yönetimi, itiraz üstüne itiraz yapıyor, ama her seferinde duvar. Hukuk sisteminde, "imza yok" gerekçesi, pratikte ne kadar geçerli? Uzman görüşleri, "Dolaylı onaylar da suç unsuru," diyor. Üçpınar'ın ifadesi, o dolaylılığı kanıtlıyor. Dosya zamanaşımına yaklaşıyor – belki aylar, belki haftalar. Bu süre zarfında, Yavaş'ın basın toplantısı gibi hamleler, kamu vicdanını harekete geçiriyor. Vatandaş forumlarında, "Adalet nerede?" tartışmaları alevli. Ankara, bu kış, sadece soğuk rüzgarlarla değil, bu tür fırtınalarla anılacak.
Peki, bu hikaye nereye varacak? Yavaş, soruşturma baskısı altında – ironik şekilde, kendi ihaleleri için. Ama o, eski dosyaları açarak savunma yapıyor. Gökçek'e ret, Üçpınar'ın ifadesinin işleme konmaması... Bu zincir, siyasi hesaplaşmanın halkası mı? Ankara'nın sokaklarında, taksi şoförleri bile konuşuyor: "Teleferik uçmadı, para uçtu." Raporun satır araları, daha fazla dosya işaret ediyor. ABB Teftiş Kurulu, benzer incelemeleri sürdürüyor. Belki bir sonraki basın toplantısı, başka bir skandalı patlatır. Yavaş'ın gözlerindeki kararlılık, bunu müjdeliyor. Vatandaş, umutla bekliyor: Adalet, gecikse de gelecek mi? Bu soru, Ankara'nın kalbine saplanmış bir ok. Ve okun ucu, hepimize dönük.




