Gerçek Gündem Haberleri

Amor Türkiye'de Demokratik Gerilemeyi Acı Verici Buluyor

AP Türkiye Raportörü Nacho Sánchez Amor, İmamoğlu Kavala Demirtaş Atalay'a özgürlük çağrısı yaptı! On yıllık gerileme hukuksuzlukla dolu, AB sessizliği utanç verici. Üyelik süreci hatalarla tıkanıyor, stratejik ortaklık üyeliği gölgeliyor mu? Silivri Edirne ziyaretleri şok detaylar, AİHM AYM kararları ve reform umudu burada, bu kritik AB Türkiye ilişkisi analizini kaçırmayın!

Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sánchez Amor, Türkiye'nin son on yıldaki demokratik gerilemesini "acı verici" olarak nitelendirirken, Brüksel'e güçlü bir dayanışma çağrısı yaptı. Bugün, yani 7 Aralık 2025 Pazar günü, DW Türkçe'nin yayınladığı röportaj ve açıklamalarla gündeme gelen Amor, İstanbul'un kalabalık salonlarında CHP'nin ev sahipliğinde düzenlenen "AB-Türkiye İlişkilerinin Derinleştirilmesine Yönelik İlerici Yaklaşım Konferansı"nda konuştu. Yaklaşık on yıldır Türkiye'yi izleyen Amor, Ekrem İmamoğlu, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Can Atalay gibi isimlerin durumunu en somut örnek olarak göstererek, hukukun üstünlüğünün aşınmasını eleştirdi. Bu ziyaret, sadece bir diplomatik tur değil; aynı zamanda AB'nin Türkiye'ye yönelik tutumunu sorgulayan bir vicdan muhasebesi. Amor'un Silivri ve Edirne cezaevlerindeki görüşmeleri, AİHM ve AYM kararlarının hiçe sayılmasını belgelerken, AB liderlerine "Sessizliğinizden utanç duyuyorum" mesajı gönderdi. Peki, bu gerileme nasıl bu noktaya geldi, üyelik süreci neden tıkanıyor ve stratejik ortaklık kavramı üyelik umudunu mu gölgeliyor? Bu karmaşık tabloyu, Amor'un kendi sözleriyle ve tarihi bağlamıyla derinlemesine inceleyelim, çünkü bu sadece bir rapor değil; Türkiye'nin Avrupa'yla geleceğini belirleyecek bir dönüm noktası.

Amor'un Türkiye ziyareti, 3 Aralık 2025'te başladı ve Ankara'da yetkililerle, sivil toplum temsilcileriyle görüşmelerle şekillendi. Bu görüşmeler, AP'nin Türkiye raporlarının temelini oluşturuyor; zira Amor, Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı Grubu üyesi olarak, her yıl parlamentoya sunulan raporlarda hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve insan hakları gibi konuları masaya yatırıyor. Ziyaretin en çarpıcı kısmı, Silivri Cezaevi'nde İmamoğlu, Kavala ve Atalay'la; Edirne'de ise Demirtaş'la yaptığı görüşmelerdi. Amor, bu ziyaretleri yazılı bir açıklamada detaylandırarak, "AP, Türkiye'deki hukukun üstünlüğü aşınmasını görmezden gelmiyor" dedi. Bu isimlerin "siyasi nedenlerle" tutulduğunu vurgulayan Amor, Türk yargısının siyasetçilere, gazetecilere, aktivistlere ve eleştirel seslere karşı "çifte standartlar ve keyfi kararlar" uyguladığını belirtti. Özellikle İmamoğlu'nun durumu, Amor'un raporunda "en açık örnek" olarak yer alıyor: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'na yönelik soruşturma ve olası hapis cezası, sadece hukuksuzluk değil, toplumun büyük bir kesimini etkileyen "büyük bir adaletsizlik" olarak tanımlanıyor. Amor, bu adaletsizliğin toplumda kanıksanmaya başlandığını söyleyerek, "Daha da üzücü olan, toplumda bu adaletsizliği kanıksamaya başlayan bir kesimin oluşması" diye ekledi. Bu tespit, Türkiye'nin demokratik gerilemesinin sadece yasal değil, sosyokültürel bir boyuta da sıçradığını gösteriyor; zira uzun vadeli baskılar, muhalefeti sindirerek umudu erozyona uğratıyor.

Tarihi bağlamda, Amor'un on yıllık izlenimleri, 2015'ten beri hızlanan bir gerilemeyi işaret ediyor. O dönemde, Türkiye AB üyelik sürecinde Kopenhag Kriterleri'ne uyum için reformlar yaparken, 2016 darbe girişimi sonrası OHAL ilan edilmesiyle yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü darbe aldı. AP raporları, bu yılları "gerileme" olarak etiketledi; örneğin, Osman Kavala'nın 2017'den beri süren tutukluluğu, AİHM'in 2019'daki tahliye kararına rağmen devam etti ve Avrupa Konseyi'nin ihlal prosedürünü tetikledi. Benzer şekilde, Selahattin Demirtaş'ın 2016'dan beri Edirne'de tutulması, AİHM'in "serbest bırakılmalı" kararını hiçe saydı; Can Atalay'ın milletvekilliği düşürülmesi ise AYM'nin 2023'teki iptal kararına rağmen sonuçsuz kaldı. Amor, bu vakaları "açık örnekler" olarak sıralarken, Türk yetkililerin AİHM ve AYM kararlarına uymaktaki "isteksizliğini görmek üzücü" diye yorumladı. Bu gerileme, sadece bireysel trajediler değil; sistematik bir yargı erozyonu: Yargıç ve savcıların HSK üzerinden atanması, keyfi tutuklamalar ve medya sansürü, Türkiye'yi Freedom House'un "özgür olmayan ülkeler" listesine yerleştirdi. Amor, dışarıdan bakıldığında bu ağırlığın daha net görüldüğünü belirterek, "Yaklaşık on yıldır Türkiye'de demokrasinin gerilemesini izlemek hem benim hem de Avrupa'daki tüm demokratlar için acı vericiydi" dedi. Bu sözler, AB'nin Türkiye raporlarının rasyonalitesini yansıtıyor; zira AP, bilim ve akılcılık üzerine kurulu bir kurum olarak, gerçekleri değiştirmeden yazıyor.

AB'nin tutumu, Amor'un eleştirilerinin odak noktası. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'le görüşmesinin ardından Brüksel'e dönen Amor, AB liderlerine "Türkiye'deki demokrasi mücadelesine destek vermekten kaçınan" bazı isimleri utandırdı. "AB içindeki sessizlikten utanç duyduğumu açıkça ifade ettim" diyen Amor, bu sessizliğin Avrupa'nın "ahlaki zayıflığını" gösterdiğini savundu. AB'de "Türkiye'yi artık istemiyoruz" diyen bir liderin olmadığını vurgulayan Amor, üyelik sürecinin tıkanmasının nedeni olarak "Türkiye'de yapılan hatalar"ı gösterdi. "Türkiye yükümlülüklerini yerine getirirse, AB'nin de yükümlülüklerini yerine getirmesi" gerektiğini hatırlatan Amor, müzakerelerin kapatılması teklifini reddetti: "Türkiye'de demokrasiye inanan milyonlarca insana umudu kaybettirecek hiçbir adımı atmayacağız." Bu yaklaşım, AB'nin genişleme politikasındaki yeni ivmeyi yansıtıyor; Ukrayna ve Moldova gibi ülkelerin adaylık statüleri hızlanırken, Türkiye'nin gerilemesi bir fırsat penceresini kapatıyor. Amor, "Türkiye'nin AB'ye giden yolu Silivri gibi yerlerde başlıyor" diyerek, cezaevlerindeki adaletsizliğin üyelik kapısını kilitleyen anahtar olduğunu ima etti. Bu uyarı, sadece diplomatik bir not değil; ekonomik ve güvenlik boyutlarını da kapsıyor: Demokratik gerileme, AB-Türkiye ticaretini ve göç anlaşmalarını zedeliyor, zira güven eksikliği işbirliğini baltalıyor.

Stratejik ortaklık kavramı, Amor'un konferanstaki panelde en sert eleştirdiği noktalardan biri. "Türkiye ne kadar 'ortak' olarak görülürse, o kadar az 'aday ülke' gibi görülüyor" diyen Amor, bu söylemin üyelik perspektifini unutturmak için kullanıldığını savundu. Stratejik ortaklık, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi veya göç anlaşmaları gibi pratik işbirliklerini kapsasa da, Amor'a göre üyelik statüsünü gölgeliyor. "Stratejik ortaklık oluşturalım söylemi çoğu zaman Türkiye'ye üyelik perspektifini unutturmak için ortaya çıkıyor" diye ekleyen Amor, AB açısından Türkiye'nin öncelikle aday ülke olarak ele alınması gerektiğini vurguladı. Bu eleştiri, AB-Türkiye ilişkilerinin ikili doğasını yansıtıyor: Bir yandan 50 milyar Euro'luk ticaret hacmi ve NATO müttefikliği, diğer yandan Kopenhag Kriterleri'ndeki uyumsuzluk. Amor, bu kavramın üyelik umudunu erozyona uğrattığını belirterek, reform odaklı bir yaklaşımı savundu: Hukukun üstünlüğü güçlenirse, stratejik ortaklık üyelik yolunu tamamlayıcı olur. Bu görüş, AP'nin son raporlarında da yankılanıyor; zira Türkiye'nin 35. fasıl gibi yargı reformu başlıklarında ilerleme kaydetmemesi, müzakereleri dondurmuş durumda. Amor'un uyarısı net: "Türkiye'nin demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusunda sürekli gerilemesi, ülkeyi AB'den daha da uzaklaştıracak."

Amor'un ziyaretinin yankıları, hem Türkiye'de hem Brüksel'de büyüyor. CHP'li Özel'le görüşmesinde, muhalefetin AB perspektifini canlandırma çabaları konuşuldu; Amor, bu "ilerici yaklaşımı" övdü. Sivil toplum temsilcileriyle Ankara'daki toplantılarda, basın özgürlüğü ve STK'ların daralması ele alındı; Amor, AP'nin bu konularda Türkiye'ye destek vereceğini taahhüt etti. Ancak, Türk yetkililerin "hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığına ilişkin bilinen adımları atmaktaki isteksizliği" Amor'u üzdü. Bu isteksizlik, 2025'in ekonomik krizinde daha belirgin: Enflasyon ve işsizlik, demokratik talepleri bastırırken, AB fonları gibi fırsatlar kaçırılıyor. Amor, AB'nin genişleme ivmesini örnek vererek, Türkiye'nin bu treni kaçırdığını ima etti; zira yeni üyelikler, Türkiye'nin izolasyonunu artırabilir. Toplumsal düzeyde ise, Amor'un "milyonlarca insanın umudu" vurgusu, genç nesillerin AB hayalini koruma çağrısı: Anketler, Türkiye'de AB üyeliği desteğinin yüzde 60'larda seyrettiğini gösteriyor, ama gerileme bu oranı eritiyor.

Karşılaştırmalı bir bakışta, Amor'un dışarıdan "daha net" gördüğü gerileme, içerideki kanıksamayla tezat oluşturuyor. AB raporları, Türkiye'yi Macaristan veya Polonya gibi "hibrid rejimler" arasında konumlandırıyor; yargı bağımsızlığı endeksinde 140 ülke arasında 117. sırada yer alması, bu tabloyu doğruluyor. Amor, AB'nin "istemiyoruz" dememesini bir avantaj olarak görse de, sessizliğin ahlaki yükünü taşıyor. Üyelik sürecinin hatalarla tıkanması, 2005'te açılan müzakerelerin sadece 16 fasılını açıklamış; kalanlar, Kopenhag Kriterleri'ndeki tıkanıklık nedeniyle bekliyor. Stratejik ortaklık ise, 2016 göç anlaşması gibi acil çözümleri sağlasa da, uzun vadeli entegrasyonu engelliyor. Amor'un reddettiği kapatma teklifi, AP'de azınlıkta; çoğunluk, umudu koruma yanlısı.

Bu gelişmelerin sonuçları, Türkiye-AB ilişkilerini yeniden tanımlayabilir. Demokratik gerileme, sadece üyeliği değil, ekonomik işbirliğini de vuruyor: Gümrük Birliği'nin güncellenmesi, yargı reformuna bağlı. AB'nin sessizliği, Amor'un utanç ifadesiyle kırılırsa, yeni bir destek dalgası gelebilir; örneğin, Özel'in "ilerici yaklaşımı"na fonlar ayrılabilir. Ancak, AİHM kararlarına uyulmazsa, Avrupa Konseyi yaptırımları artar. Amor'un Silivri vurgusu, sembolik bir uyarı: Cezaevleri, reformun test alanı. Türkiye, bu fırsatı değerlendirirse, AB penceresi açılır; aksi halde, gerileme izolasyonu derinleştirir.

Sonuç olarak, Nacho Sánchez Amor'un bu ziyareti, acı verici bir gerçeği yüzümüze vurdu: On yıllık erozyon, milyonların umudunu tehdit ediyor. AB'nin dayanışması ve Türkiye'nin reform iradesi, bu hikayenin sonunu belirleyecek. 7 Aralık 2025'te, Brüksel ve Ankara arasındaki köprü sallanıyor; ama Amor gibi sesler, umudu diri tutuyor. Demokratik Türkiye, Avrupa'nın vazgeçilmezi; bu acı, değişim için bir katalizör olabilir.