Gerçek Gündem Haberleri

2026 Kriz Senaryoları: Türkiye Ekonomi ve Siyasette Daha Kötü Yıla mı Hazırlanıyor?

2026'da Türkiye'yi bekleyen ekonomik şoklar, enflasyon patlaması, dolar rezervlerinde erime ve siyasi tasfiyeler... Atilla Yeşilada'dan çarpıcı uyarılar: "Bu kriz 2008'i gölgede bırakabilir!" Fatih Altaylı'nın eleştirilerine yanıt veren uzman, petrol fiyatlarındaki ani yükselişten iş dünyasının sessizliğine kadar her detayı masaya yatırıyor. Enflasyon %30'a vurur mu, büyüme %5'te kalır mı? Bu analiz, 2026'nın kaderini değiştirecek sırları açığa çıkarıyor – hemen okuyun, geleceğinizi kurtarın!

Türkiye'nin ekonomik ve siyasi geleceği, 2026 yılında yeni bir dönemece mi giriyor? Ünlü ekonomist Atilla Yeşilada, son analizinde 2026 kriz senaryolarını detaylı bir şekilde ele alarak, ülkenin hem iç hem de dış dinamiklerden kaynaklanan risklerini masaya yatırdı. Bu yılki belirsizliklerin ötesinde, önümüzdeki yılın daha karmaşık bir tablo çizebileceğini vurgulayan Yeşilada, "Türkiye'de kriz beklemiyorum. Buna şok diyelim" diyerek, mevcut durumun zaten bir tür sarsıntı içinde olduğunu ifade etti. Ancak bu şokların derinliği, özellikle siyasi hamleler ve küresel dalgalanmalarla birlikte, ekonomiyi daha da zorlayabilir nitelikte. Yeşilada'nın öngörülerine göre, 2025'e kıyasla 2026 biraz daha iyi bir yıl olabilir, ancak bu iyimserlik, dikkatli bir yönetim ve öngörülen adımların atılması şartına bağlı.

Siyasi arenada, Yeşilada öncelikle muhalefet figürlerine yönelik olası tasfiyeleri işaret ediyor. Örneğin, Ekrem İmamoğlu'nun yaşadığı beş aylık şokun benzerlerinin tekrarlanabileceğini belirten ekonomist, "Bu burada bitmeyecek. Maalesef bunları isteyerek değil, derin bir üzüntüyle söylüyorum" diye konuştu. Bu tür müdahaleler, Mansur Yavaş gibi isimlerin partilerden uzaklaştırılması veya dokunulmazlıkların kaldırılıp hapis cezalarına dönüşmesi şeklinde kendini gösterebilir. Erdoğan yönetiminin 22 yıldır süren iktidar dinamiklerinin değişimi, rejimde köklü bir dönüşüme yol açabilir. Yeşilada, bu senaryonun sadece siyasi değil, ekonomik yansımalarının da olacağını vurguluyor: Yabancı yatırımcıların siyasi belirsizlik nedeniyle tereddüt ettiği bir ortamda, sermaye girişleri durma noktasına gelebilir. "Siyasi nedenlerle. Yani ne yapacaklarını bilemiyorlar" diyerek, bu kararsızlığın rezervlerde 50 milyar dolarlık bir erimeye yol açabileceğini hesaplıyor. Dolarizasyon oranının 41-42 seviyesinde sabit kalması beklenirken, ani bir 20 baz puanlık düşüş bile bu kaybı tetikleyebilir.

Ekonomik cephede ise enflasyonla mücadeledeki zaferin kısa ömürlü olacağı öngörüsü hakim. Yeşilada, asgari ücret ve emekli maaşlarındaki zamların –örneğin emekliler için %30'luk artış– enflasyonu yeniden %30 seviyelerine fırlatacağını belirtiyor. Merkez Bankası'nın faiz indirimlerine yönelik beklentiler de cabası: Piyasa konsensüsünün %150'de kalacağı bir ortamda, bankanın 125 puana inmeye hazırlandığını savunan ekonomist, bu hamlenin kış aylarında rezervleri iyice eriteceğini söylüyor. Yıl sonuna gelindiğinde politika faizinin %30'a düşebileceğini, enflasyonun ise %25'lik bir varsayımla %30'lara sıçrayabileceğini hesaplıyor. Bu indirimler, ithalata dayalı büyümeyi sürdürmek için gerekli görülse de, ithalat bağımlılığının yarattığı kırılganlık, cari açığı daha da derinleştirebilir. Yeşilada, "Enflasyonla savaş bitti" diyerek, bu döngünün kaçınılmazlığını kabul etmek zorunda kalındığını ifade ediyor.

Küresel riskler, 2026 senaryosunu daha da karmaşık hale getiriyor. Yeşilada, Karadeniz'deki tanker savaşlarının petrol ve tahıl fiyatlarını vuracağını öngörüyor. Rusya'nın Gürcistan'daki Ukrayna tankerlerine yönelik tehditleri, petrol fiyatlarında 5-10 dolarlık bir sıçramaya neden olabilir. Kazakistan boru hatlarındaki olası bir aksaklık –günde 3,5 milyon varil kapasiteli– bu etkiyi katlayabilir. Üstelik, Trump'ın Venezuela'ya yönelik potansiyel bir müdahalesi, 500 bin ila 600 bin varil ek arzı riske atarak petrol fiyatlarını %20-30 oranında yukarı çekebilir. Tahıl ithalatı için Fransa veya Arjantin'e yönelme zorunluluğu, Türkiye'nin cari açığını daha da genişletecek. Yeşilada, bu küresel dalgalanmaların Türkiye ekonomisinin en zayıf noktasını vuracağını söylüyor: İş dünyasının yıllardır düşük faiz beklentisiyle şişirdiği balon. Yüksek faiz ortamına hazırlıksız yakalanan şirketler, 10 bin ila 12 bin iflasla karşı karşıya kalabilir ve bu da enflasyonu bazı sektörlerde ikiye katlayabilir.

Yönetim kadrosundaki belirsizlikler de cabası. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in sağlık sorunları yaşayabileceği ihtimali, ekibin geleceğini sorgulatıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Cevdet Yılmaz'ın yerine, geleneksel para politikalarına sadık bir makroekonomist atanması şart koşuluyor. Yeşilada, bu geçişlerin sorunsuz olması halinde büyümenin yıllık %5 civarında kalabileceğini, ancak aksi takdirde işsizlik ve istihdam sorunlarının patlak vereceğini uyarıyor. Referandum senaryoları ise ayrı bir tehlike. Kürt barışı için olası bir halk oylaması, başarı şansı düşük olsa da, harcama dalgasını tetikleyebilir: 1-2 ay içinde enflasyonda belirgin bir sıçrama, ya da kaybedilirse rejimin sonu gelebilir. Ekonomist, bu tür adımların harcamaları patlatarak enflasyon beklentilerini körükleyeceğini detaylı bir şekilde açıklıyor.

Sosyal boyut, Yeşilada'nın analizinde en duygusal yeri tutuyor. Türkiye'nin yoksulluğa alışık olmadığını, bunun sosyal barışı bozduğunu vurgulayan ekonomist, "Eşitsizlik dayanılmaz hale geliyor; zenginlik sergilemek bile tahammülü zorlaştırıyor" diyor. Enflasyonla mücadele için maaş dondurma gibi fedakarlıklar çağrısı yapıyor, zira toplumun bu tür adaletsizliklere tahammülü kalmadı. İş dünyasının demokrasi konusundaki sessizliği ise Fatih Altaylı'nın eleştirilerine yanıt niteliğinde. Yeşilada, Altaylı'nın Türk iş burjuvazisinin suskunluğunu demokrasi eksikliğine bağlamasına katılmıyor: "2016 darbe girişiminden sonra korku ve fırsatçılık hakim oldu. İş dünyası tek bir mücadele vermeden teslim oldu." Kolektif direnişin ekonomiyi koruyabileceğini savunan ekonomist, bireysel çıkarların bu sessizliği beslediğini belirtiyor.

Küresel kriz ihtimali ise Yeşilada'nın en çarpıcı uyarısı. %50'nin üzerinde bir olasılıkla, 2008'i gölgede bırakacak bir felaket yaşanabileceğini söylüyor: 1987 Wall Street çöküşüne benzer bir senaryo, kapitalizmin sonunu getirebilir. Kripto para piyasalarındaki 1,2 trilyon dolarlık kayıpları örnek gösteren ekonomist, toparlanmanın 18-20 yıl sürebileceğini hesaplıyor. İstanbul depremi gibi iç riskler de eklenince, 2026'nın siyasi şoklarla dolu bir yıl olacağı aşikar. Yeşilada, büyümenin %5'te kalması, enflasyonun %50 algısından %30'a –şanslıysak %20'ye– inmesiyle 2025'ten hafif bir iyileşme beklese de, istihdam sorunlarının büyük bir tehdit oluşturduğunu ekliyor.

Bu analiz, Türkiye'nin 2026'ya girerken karşılaştığı çok katmanlı zorlukları aydınlatıyor. Siyasi tasfiyelerden küresel petrol şoklarına, enflasyon döngülerinden iş dünyasının kırılganlığına kadar her unsur, dikkatli bir navigasyon gerektiriyor. Yeşilada'nın derin üzüntüyle dile getirdiği gibi, bu senaryolar sadece rakamlar değil, bir milletin geleceğiyle ilgili. 2026, daha kötü bir yıla dönüşmekten kaçınmak için bugünden atılacak adımların sınavı olacak – ve bu sınav, hepimizi etkileyecek.