İslam dünyasında ve tarih çevrelerinde yüzyıllardır tartışılan, ancak sonuçları itibarıyla medeniyetlerin kaderini doğrudan etkileyen çok kritik bir konu, bir izleyicinin dikkatli sorusuyla yeniden gündeme taşındı. Kutsal metinlerin anlaşılmasında yapılan en ufak bir gramer hatasının veya bağlamından koparılan bir ifadenin, sahada kazanılan mutlak zaferleri nasıl hezimete dönüştürdüğü bir kez daha gözler önüne serildi. Konunun uzmanları, yapılan yanlış tercümelerin sadece kağıt üzerinde kalmadığını, savaş meydanlarından devletlerin geleceğine kadar uzanan kanlı bir faturası olduğunu çarpıcı örneklerle ortaya koyuyor.
Hakkı Yılmaz, kendisine yöneltilen ve iki farklı din adamının taban tabana zıt görüşlerini içeren bir soru üzerine, Muhammed Suresi'nin 35. ayetinde geçen ifadelerin teknik ve tarihsel analizini yaptı. Tartışmanın merkezinde, savaş hukukunu belirleyen ve "üstün durumdayken barışa çağırma" meselesini ele alan ayet yer alıyor. Yılmaz, Arapça dil bilgisi kurallarına göre ayetteki "ve ted'û" ifadesinin, başındaki "lâ tehinû" (gevşemeyin) yasağına atıfta bulunduğunu, dolayısıyla anlamın "Gevşemeyin ve barışa ÇAĞIRMAYIN" şeklinde olması gerektiğini vurguladı. Yılmaz'a göre, eğer ayet "barışa çağırın" emrini verseydi, kelimenin "ud'û" şeklinde gelmesi gerekirdi. Bu teknik detayın gözden kaçırılması, "Siz üstünken barışa çağırın" şeklinde hatalı bir hükmün ortaya çıkmasına ve tarih boyunca telafisi imkansız stratejik hatalara yol açtı.
Konunun sadece dil bilgisiyle sınırlı kalmadığını belirten Hakkı Yılmaz, bu surenin aynı zamanda "Kıtal Suresi" (Savaş Suresi) olarak da bilindiğini hatırlattı. Savaşın mantığının "ölümüne mücadele" olduğunu, ayetlerde geçen "darbe'r-rikab" (boyunların vurulması) ifadesinin düşman tamamen etkisiz hale getirilene kadar durulmaması gerektiğini işaret ettiğini savundu. Enfal Suresi'nden de örnekler veren Yılmaz, savaş meydanında tam hakimiyet sağlanmadan, ganimet veya fidye gibi menfaatler uğruna esir almanın veya savaşı durdurmanın yasaklandığını dile getirdi. Ona göre savaş, Allah rızası için yapılır ve dünyevi bir çıkar veya "barışçıl görünme" kaygısıyla yarıda bırakılamaz.
Bu yorum hatasının tarihsel faturasını da masaya yatıran Hakkı Yılmaz, Müslümanların 1500 yıldır bellerini doğrultamamasının sebebini, tam zafere ulaşacakken yapılan bu yanlış "barış" hamlelerine bağladı. İsim vermeden İslam tarihindeki o meşhur kırılma noktasına (Sıffin Savaşı ve Hakem Olayı'na atıfla) değinen Yılmaz, o dönemde ayetin hükmüne uyulup galip durumdayken sonuca gidilseydi, bugün yaşanan mezhep kavgalarının ve bölünmelerin hiç yaşanmayacağını iddia etti. "O gün o hata yapıldı ve Müslümanların iki yakası bir daha bir araya gelmedi" diyen Yılmaz, galip olan tarafın ayete uymayarak savaşı durdurmasının bedelinin yüzyıllardır ödendiğini belirtti.
Tarihimizden de çok çarpıcı bir örnek veren Hakkı Yılmaz, 1711 yılında yaşanan Prut Savaşı'nı hatırlattı. Baltacı Mehmet Paşa komutasındaki ordunun, Rus ordusunu (Deli Petro'nun ordusu) tamamen kuşattığını ve yok etmek üzere olduğunu, ancak araya giren "bir kadın" ve diplomatik görüşmeler neticesinde savaşı bitirip barış anlaşması imzaladığını anlattı. Yılmaz, "Savaş hukukuna ve ayete göre o ordu orada yok edilmeliydi" diyerek, Prut Anlaşması ile Ruslara nefes aldırıldığını, sonrasında Rusya'nın bu anlaşmaya uymayarak güçlendiğini ve nihayetinde ordularını Yeşilköy'e kadar indirdiğini vurguladı. Bir anlık "barış" tercihinin, koca bir imparatorluğun çöküş sürecini nasıl hızlandırdığına dikkat çekti.
Son olarak Bakara Suresi'nde geçen Talut ve Calut kıssasına da değinen Yılmaz, oradaki nehir suyu imtihanının da yanlış çevrildiğini iddia etti. Yaygın kanaatin aksine, oradaki "bir avuç içen" ifadesinin sudan içmek değil, "kendi gücü/eliyle (bi-yedihi) bedelini ödeyerek almak" manasına geldiğini, savaş halindeki bir ordunun geçtiği yerde yağma yapamayacağını, sadece parasını ödeyerek ihtiyaç giderebileceğini belirtti. Hakkı Yılmaz, Kur'an'ın savaş hukukunun net olduğunu; gevşemenin, üstünken barış dilenmenin veya düşmana acımanın, ilahi emre aykırı olduğunu ve sonunun hüsranla bittiğini sözlerine ekledi.





