Türkiye'nin ceza adaleti sistemi, yıllardır aşırı doluluk ve infaz rejimi tartışmalarıyla boğuşurken, yeni bir reform dalgası ufukta beliriyor. Cezaevlerindeki rekor nüfus, hem insani hem de lojistik bir kriz yaratmış durumda; bu ortamda, infaz indirimi gibi adımlar hem umut hem de tartışma kaynağı haline geliyor. Özellikle son dönemde hazırlanan yargı paketleri, hem siyasi suçları hem de toplumsal yankısı büyük davaları mercek altına alırken, kamuoyunda adalet arayışını alevlendiriyor. Bu paketler, sadece hukuki bir düzenleme değil, toplumsal vicdanın bir sınavı; zira tahliyeler, aileleri yeniden bir araya getirirken, istisnalar yaraları derinleştirebiliyor. Peki, bu seferki paket hangi kapıları aralayacak ve kimleri dışarıda bırakacak? Detaylara inmeden önce, genel çerçeveyi kavramak, bu reformun boyutunu anlamak açısından hayati.
11. Yargı Paketi, TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edilerek infaz rejiminde köklü bir değişikliğe imza atmış durumda. Paket, 31 Temmuz 2023 tarihi ve öncesinde suç işleyenleri kapsayarak, cezaevlerindeki aşırı kalabalığı azaltmayı hedefliyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 1 Aralık 2025 itibarıyla cezaevlerinde 433 bin 543 tutuklu ve hükümlü bulunuyor; bunların 368 bin 563'ü hükümlü, 64 bin 980'i ise tutuklu. Cezaevlerinin toplam kapasitesi ise 305 bin 286 kişiyle sınırlı; bu, 128 bin 257 fazla nüfus anlamına geliyor. Paket, bu yükü hafifletmek için infaz indirimi getiriyor; ancak, kapsamı daraltan istisnalar da dikkat çekiyor. Toplamda yaklaşık 55 bin hükümlünün tahliye olabileceği öngörülüyor; bu, cezaevlerindeki doluluğu yüzde 18 oranında azaltabilir. Paket, sadece adli suçları değil, deprem davaları gibi toplumsal yankısı büyük dosyaları da kapsıyor; ancak, terör ve örgütlü suçlar gibi hassas alanlar dışarıda bırakılmış. Bu denge, paketin hem insani hem de güvenlik odaklı bir yaklaşım sergilediğini gösteriyor.
İnfaz indiriminin temel mekanizması, hükümlülerin ceza sürelerini kısaltarak erken tahliye imkanı sunuyor. Pakete göre, toplam hapis cezası 10 yıldan az olanlar cezaevinde bir ayını, 10 yıl ve üzeri cezalılar ise üç ayını geçirdikten sonra açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanıyor. Açık cezaevine geçiş için kalan süre üç yıldan az olanlar, en az beş yıl erken tahliye edilebilecek. Açık cezaevinde bulunanlar ise üç ay daha kurumda kalmak şartıyla denetimli serbestlikten üç yıl erken yararlanacak. Bu düzenleme, 31 Temmuz 2023 öncesi işlenen suçları kapsıyor; yani, paket geriye dönük bir rahatlama getiriyor. Tahliye dalgasının boyutu, yaklaşık 55 bin kişiyle sınırlı tutulmuş; bu, cezaevlerindeki aşırı doluluğun bir kısmını eritirken, sistemin yükünü hafifletecek. Ancak, bu indirimlerin uygulanması, mahkemelerin kararlarına bağlı; zira her dosya bireysel olarak incelenecek.
Paketin en tartışmalı yanı, istisnalar ve kapsam dışı bırakılan suçlar. Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenenler ve Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümleri'ndeki suçlar indirimden yararlanamayacak. Bu, Gezi Parkı davası gibi siyasi davaları doğrudan etkiliyor; Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden gibi isimler tahliye olamayacak. Kobani Davası'nda yargılanan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ da kapsam dışı; cezalarının "devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma suçuna yardım/iştirak" ve "terör örgütü propagandası yapmak" bölümleri indirimden muaf tutulmuş. Son anda verilen bir önergeyle, aile içi cinayetler ve cinsel suçlar da paketten çıkarılmış; ilk haliyle kadın ve çocuklara yönelik kasten öldürme suçları ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar indirimden yararlanacaktı. Ancak, önergeyle alt ve üst soya, eşe, boşanılmış eşe veya beden/rûh bakımından kendini koruyamayacak kişilere yönelik kasten öldürme suçları ve cinsel saldırı/çocuk istismarı gibi suçlar dışarıda bırakılmış. İstisna dışı kalan "cebir, tehdit ve hile olmaksızın, 15 yaşını bitirmiş çocukla cinsel ilişkide bulunma" suçu ise indirim alacak.
Kapsamın genişliği, paketin adli suçlara odaklandığını gösteriyor. TCK'da yer alan diğer bütün adli suçlar –kadın ve çocuklar dışında kalan kasten öldürme, yaralama, uyuşturucu ticareti, dolandırıcılık, hırsızlık, yağma, hakaret, tehdit, kara para aklama, yasadışı bahis, sahtecilik, rüşvet ve zimmet gibi suçlar– 31 Temmuz 2023 öncesi işlenmişse indirimden faydalanacak. Bu, toplumu doğrudan etkileyen suç gruplarının hükümlülerini kapsıyor; örneğin, uyuşturucu ticareti davalarından yargılananlar veya Sinan Ateş cinayetine karışan şüpheliler tahliye olabilecek. Paket, deprem davalarını da önemli bir şekilde etkiliyor: 2 bin 380 deprem davası sanığı indirim alacak. TCK'da "olası kastla insan öldürme" ve "taksirle ölüme sebebiyet verme" maddelerinden yargılananlar yararlanacak. Adıyaman'daki İsias Otel davası, Hatay'daki Rönesans Rezidans, Kahramanmaraş'taki Ebrar Sitesi, Saitbey Apartmanı ve Ezgi Apartmanı, Adana'daki Alpargün davaları gibi dosyalar infaz indirimi alacak. Benzer şekilde, Soma maden faciası, Amasra maden kazası, Çorlu Tren Kazası ve Hendek havai fişek fabrikası patlaması davası sanıkları ile trafik kazalarında ölüme neden olanlar da kapsamda. Bu kapsama, depremzedelerin adalet arayışını hafifletme umudu taşıyor; zira binlerce sanık, erken tahliye ile ailelerine kavuşabilecek.
Paketin genel amacı, cezaevlerindeki aşırı doluluğu azaltmak olsa da, istisnalar tartışmaları alevlendirmiş durumda. Gezi ve Kobani gibi siyasi davaların kapsam dışı bırakılması, muhalefet cephesinde "seçici adalet" eleştirilerini tetiklemiş; zira bu davalar, toplumsal yankısı büyük siyasi süreçleri temsil ediyor. Aile içi cinayet ve cinsel suçların son anda çıkarılması, kadın ve çocuk hakları örgütlerini memnun etse de, paketin ilk halindeki kapsayıcılığın daraltılması soru işaretleri yaratmış. Deprem ve maden kazası davalarının indirim alması ise, afetzedelerin ve mağdurların aileleri arasında umut yeşertmiş; ancak, bu tahliyelerin mağdur yakınlarını nasıl etkileyeceği belirsiz. Paket, TBMM Genel Kurulu'na sunulduktan sonra yasalaşması bekleniyor; yasalaşması halinde, tahliyeler 2026 başında başlayabilir. Adalet Bakanlığı, bu süreci koordine ederken, infaz savcılarının yükü artacak; zira her dosya bireysel olarak değerlendirilecek.
Bu reformun yankıları, hukuk camiasında ve kamuoyunda hızla yayılıyor. Muhalefet partileri, paketin siyasi davaları dışlamasını "adaletsizlik" diye nitelendirirken, hükümet kanadı "güvenlik önceliği" diye savunuyor. Kadın örgütleri, cinsel suç istisnasını alkışlarken, deprem mağdurları tahliyelerden endişe duyuyor. Sosyal medyada, #11YargiPaketi etiketiyle tartışmalar alevlenmiş; kullanıcılar, "Tahliyeler adalet mi yoksa affı mı?" diye sorguluyor. Paket, cezaevlerindeki doluluğu azaltma potansiyeli taşısa da, istisnaların yarattığı dengesizlik, reformun ruhunu gölgeliyor.
Geniş bir perspektiften bakıldığında, 11. Yargı Paketi Türkiye'nin infaz rejimindeki kronik sorunlarını aydınlatıyor. Aşırı doluluk, insan hakları ihlallerini tetikleyirken, indirimler bir nefes alma fırsatı sunsa da, siyasi ve toplumsal suçlardaki istisnalar adalet tartışmalarını körüklüyor. Deprem ve maden davalarının kapsanması, afet yönetiminin bir parçası olarak umut verse de, mağdur hakları dengelenmeli. Bu paket, sadece bir yasa değil, toplumun vicdan muhasebesi; zira tahliyeler, yaraları sararken yeni yaralar açmamalı.
Sonuç olarak, 11. Yargı Paketi'nin infaz indirimi, 55 bin hükümlüyü özgürlüğe kavuşturma umudu taşırken, terör, cinsel suçlar ve siyasi davaları dışlayarak dengeleri zorluyor. Deprem ve adli suç sanıklarının tahliyesi, cezaevlerindeki yükü hafifletse de, Gezi ve Kobani gibi davaların kapsam dışı kalması tartışmaları alevlendiriyor. Bu reform, adaletin terazisini yeniden kurma fırsatı; zira tahliyeler, sadece kapıları açmak değil, yaraları sarmak demek. Kamuoyu, yasalaşma sürecini izlerken, vicdan sesi yükseliyor: Adalet, herkese eşit olmalı.