Gerçek Gündem Haberleri

YSK'nın CHP Kurultayı Hakkındaki Tarihi Kararı, Erdoğan ve Bahçeli'nin Büyük Korkusunu Ortaya Çıkarırken Siyasi Dengeler

Ana muhalefette sular durulmuyor: Yüksek Seçim Kurulu'ndan gelen flaş karar, siyaset kulislerinde deprem etkisi yarattı. İktidarın gizli panik hali ve CHP'nin büyük temizlik harekatının perde arkası ortaya çıktı!

Ülke siyasetinin kilitlendiği, ekonomik krizin derinleştiği ve güç sahiplerinin koltuklarını koruma mücadelesi verdiği kritik günlerden geçiliyor. Türkiye'de siyaset, uzun süredir kayyumluk ve baskı iddialarının gölgesi altında yürütülürken, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nde (CHP) yaşanan olağanüstü kurultay süreci, iktidar blokunda beklenmedik bir paniğe neden oldu. Gerçek CHP seçmenleri ve ülkenin kurtuluşunun CHP'de olduğuna inananlar için bu haber 'iyi bir haber' olarak nitelendirilirken, CHP Genel Başkanlığına dahi kayyum olarak atanmayı bekleyenler için tam bir hayal kırıklığı yaşandı. Bu dönüm noktası, Yüksek Seçim Kurulu’ndan (YSK) geldi. Siyasi gözlemcilere göre, bu karar sadece bir kurultay onayı değil, aynı zamanda iktidarın siyasi manevralarına vurulmuş ağır bir darbedir.

Yüksek Seçim Kurulu, ana muhalefetin kayyum ihtimaline karşı 21 Eylül’de düzenlemeye karar verdiği olağanüstü kurultayın iptali istemiyle yapılan başvuruyu değerlendirdi ve kurultayın yapılması kararlaştırıldı. Konuyu yakından takip eden uzmanlar, pek çok kişinin YSK’nın bu olağanüstü kurultaya izin vermeyeceğini düşündüğünü ifade ediyordu. Uzmanlar, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki 15 Eylül’deki görüşmede, mahkemenin CHP lehine bir karar vermeyeceğini, ancak en azından erteleyerek bir süre sonra CHP lehine karar vereceğini söylemişlerdi ve bu öngörülerinde haklı çıktılar. Bu gelişme, kötümserlerin aksine gerçekleşti. Kötümserler, AKP'den, Erdoğan'dan, MHP'den ve Bahçeli'den bıkmış olmalarına rağmen, mahkeme kararının siyasi irade tarafından etkileneceğini ve kurultayın iptal edileceğini düşünüyorlardı. Ancak Ankara’daki mahkeme, YSK'nın verdiği iznin aksine bir karar verse bile, YSK'nın izni ve denetimiyle yapılacak olan kurultayın YSK tarafından onaylanacağı için bir problem görülmeyeceği ifade ediliyor. Nihayetinde Ankara 43. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 24 Ekim'de Cumhuriyet Halk Partisi'nin 28. Olağan Kurultayı'nda hiçbir sorun olmadığına hükmedeceğine kesin gözüyle bakılıyor.

Bu hukuki süreç, siyasi arenada daha büyük bir temizlik sürecinin habercisi olarak yorumlanıyor. Yorumculara göre, yaşanan bu şer durumundan dahi bir hayır doğuyor. Bu durum, Cumhuriyet Halk Partisi'nin bağırsaklarını temizlemesine büyük bir fırsat sunuyor. Parti içindeki ne kadar pislik, kötü niyetli, hırsız niyetli ve partisini satan hain varsa, hepsi ayrılıp Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) geçiyor. Bu, CHP'nin iktidara giderken temizlenmesi gereken bu bağırsak temizliğini yapmasına en büyük yardımı bizzat AKP'nin yapıyor olması anlamına geliyor.

Asıl dikkat çekici nokta ise, bu gelişmelerin, iktidarın iki ana figürü olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli'de yarattığı paniktir. Uzmanlara göre, her iki lider de panik halindedir. Güç sahibi olmuş birinin gücünü kaybetmesi, hayatını kaybetmiş gibi hissetmesine neden olacağı için bu panik son derece normal karşılanmaktadır. Erdoğan'ın asıl korkusu, ilk seçimde kim olursa olsun defosuz bir CHP adayının (Ekrem, Mansur, Özgür veya bir başkası) cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacak olmasından kaynaklanıyor. Ancak daha büyük korkusu, CHP'nin önümüzdeki dönemde milliyetçileri birleştirmesi ihtimalidir. AKP yönetimi, MHP'yi, İyi Parti'yi ve Zafer Partisi'ni bile tek bir çatı altında toplama ihtimalinden korkmaya başlamıştır. Eğer milliyetçiler birleşir ve düşünceleri, ilkeleri, felsefeleri ve hedefleri aynı olan genel başkanlar (Ümit Özdağ, Yavuz Ağıralioğlu, Müsavat Dervişoğlu, ve yeni MHP genel başkanı) kapris yapmadan bir araya gelirse, AKP balon gibi sönecektir. Bu durum, siyasal İslam’ın sonunu getirecek potansiyeli taşımaktadır.

Devlet Bahçeli'nin yaşadığı panik ise sadece siyasi değil, daha kişisel ve organizasyonel bir sebebe dayanmaktadır. Bahçeli, MHP, İyi Parti ve Zafer Partisi'nin birleşmesine sıcak bakıyor olabilir ve Hikmet Çetin gibi kendisiyle görüşenlere bu konuda olumlu sinyaller vermiştir. Ancak uzmanların tahmini, Bahçeli'nin aşırı konsantre ettiği genç yardımcılarının kendisine ters bir hareket yapıp, bazı ifşaatlarda bulunmaları paniğini yaşıyor olmasıdır.

Siyasetçilerin çıkar odaklı hareketleri sadece parti içi meselelerle sınırlı kalmıyor. Dış politikada da ahlaki çifte standartlar yaşanıyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Filistin devletini tanımayı planlayan İngiltere, Fransa ve Kanada gibi ülkelerin aksine, Japonya Filistin'i tanımayacağını açıkladı. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin yıllardır Filistin'in devlet olarak tanınmasını istemesine rağmen, 23 yıldır Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bir devlet olması için yeterli çabayı göstermemesi, uzmanlar tarafından "iki yüzlülük" olarak nitelendiriliyor. Hatta sözde en yakın dost olarak gösterilen Aliyevlerin yönettiği Azerbaycan'ın dahi Filistin devletini tanımaması ve İsrail'in yanında durması, uluslararası siyasette çıkar ilişkilerinin kara kaşa kara göze göre değil, tamamen menfaatlere göre yürüdüğünü kanıtlıyor.

Bu siyasi karmaşa, devletin temel kurumlarına dahi sızmış olan etik çöküşle destekleniyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'ndaki görev devir teslim töreninde yaşananlar, bu durumu gözler önüne serdi. Görevi devreden Ali Erbaş’ın cübbesini giydiren İstanbul Müftüsü Profesör Doktor Safi Arpaguş’un, selefinin elini öpmesi sert eleştirilere neden oldu. Bu durum, akademisyen kimliğinin çıkar, siyaset veya mezhep girmez bilim yuvası olması gerektiği fikriyle çelişmektedir. Bir profesörün, bir akademisyenin, bürokratın elini öpmemesi gerektiği vurgulanırken, normal demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ilkesine göre ne yürütmenin, ne yasamanın ne de yargının birbirinin elini öpmeyeceği, aksi takdirde bunun bir "rezillik" olduğu belirtiliyor.

Öte yandan, iktidar partisine katılanlar da büyük bir tartışma konusudur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partiye gelenlere "neden geliyorsunuz" diye sorulmayacağını söylemesi, gerçeği yansıtmıyor. Siyasi gözlemcilere göre, AKP’ye koşunun temelinde sevgi, saygı gibi duygular bulunmuyor. Aksine, CHP'den ayrılıp AKP'ye gidenler, zorla bir ahıra ("ıstırga") sokulan, zorla itilen koyunlara benzetiliyor ve onların orada "sağılmayı" beklediği yorumu yapılıyor.

Tüm bu siyasi çalkantılar sürerken, ekonomi de alarm vermeye devam ediyor. Ekonomi tıkırında diyenlere rağmen, 2025'in Ocak-Ağustos döneminde kapanan şirket sayısı %11,1 artarak 18.482'ye yükselmiş, aynı dönemde kurulan şirket sayısı ise gerilemiştir. Sanayi kapasite kullanım oranı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şekilde %70-71 seviyesine kadar gerilemiştir. Bu veriler, insanların iş yerlerini ve ekmek kapılarını kapatıp gittiğini ve ekonominin yerlerde süründüğünü gözler önüne seriyor. Bu ekonomik krize ek olarak, sivil toplum örgütlerinin de siyasi iradenin kontrolü altına alınması, ülkedeki erken uyarı mekanizmalarını devre dışı bırakmış ve demokrasiyi bitirmiştir. Tarım ve hayvancılık sektöründeki sistematik çöküş, çiğ süt fiyatlarına tepki gösteren çiftçi iş insanı Sencer Solakoğlu tarafından da dile getirilmiş ve sivil toplum kuruluşlarının kontrol altına alınmasıyla ülkede demokrasiden söz edilemeyeceği vurgulanmıştır.

Sonuç olarak, mevcut iktidarın son döneminde olduğu, seçimlerde iktidarı kaybedeceği öngörülürken, Erdoğan’ın paniği ve Bahçeli’nin iç korkuları, Türkiye'nin siyasi haritasının milliyetçi oyların birleşmesiyle tamamen değişeceğine işaret ediyor. Tüm bu şer gibi görünen olaylar, uzmanların deyişiyle, gelecekte çok güzel günlerin görüleceği ve ülkenin çok güzel yerlere varacağı umudunu taşıyan bir hayra dönüşme potansiyeli taşımaktadır.