Yargı sistemine giriş, birçok genç için hayallerin kapısı olarak görülüyor. Özellikle idari yargı hâkimliği gibi prestijli pozisyonlar, yoğun hazırlık süreçleri ve rekabetçi sınavlarla dolu. Son dönemde yaşanan bazı olaylar, bu sürecin ne kadar zorlu ve tartışmalı olabileceğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Adayların karşılaştığı engeller, sadece bilgi ve yetenekle sınırlı kalmıyor gibi görünüyor.
Emre Pişkin adlı bir aday, bu zorlu yolda inanılmaz bir performans sergilemiş. İlk sınavında on binlerce aday arasından sekizinci sıraya yükselmiş. Ardından gelen sınavlarda ise tam anlamıyla zirveye oynamış. İkinci sınavda on üç bin dört yüz bir aday arasında Türkiye birincisi olmayı başarmış. Üçüncü sınavda ise 98,5 puan gibi rekor bir skorla yine birincilik koltuğuna oturmuş. Bu başarılar, herhangi bir aday için gurur kaynağı olurken, mülakat aşamaları bambaşka bir tablo çizmiş.
Mülakat süreçleri, yargı atamalarında kritik bir rol oynuyor. Ancak Emre'nin yaşadığı deneyimler, bu aşamanın liyakat ölçmekten uzaklaştığını düşündürüyor. İlk mülakatta elenmesinin ardından ikinci ve üçüncü sınavlardaki birinciliklerine rağmen yine aynı sonuçla karşılaşmış. Özellikle kıyafet detayları dikkat çekici: Yoksul bir aileden gelen Emre, mülakat için borçla takım elbise, gömlek ve kravat temin etmiş. Komisyon, bu kiralık kıyafetleri "uygun değil" gerekçesiyle eleştirmiş ve elenmesine neden olmuş. Bu durum, mülakatların nesnel kriterlerden uzak, keyfi değerlendirmelere açık olduğunu akıllara getiriyor.
Emre'nin aile hikayesi ise olayın duygusal boyutunu artırıyor. Babası nörofibromatozis hastası bir taksi şoförü olarak gece gündüz çalışmış, annesi ev hanımı olarak oğlunu desteklemiş. Aile, Emre'nin hâkim olup düzenli bir maaşa kavuşmasını büyük bir umutla beklemiş. Sınav hazırlığı sırasında yedi buçuk ay evde yoğun bir çalışma dönemi geçirmiş. İlk elenme sonrası yaşadığı üzüntü o kadar derin ki, ayaklarında yaralar çıkmış ve bir buçuk ay yatağa mahkum olmuş. Buna rağmen pes etmemiş, müzikle uğraşarak motivasyonunu korumuş ve üst üste başarılar elde etmiş.
Mülakat sorularının içeriği de ayrı bir tartışma konusu. Hukuki bilgi ve yetkinlik yerine "Sanat nedir?" veya "Örümcek ağı teoremi nedir?" gibi alakasız sorular sorulmuş. Komisyon üyelerinin kendi aralarında bu soruları değerlendirirken dalga geçer tarzda yorumlar yaptığı belirtiliyor. Mülakatın başında Adalet Bakan Yardımcısı Ramazan Can'ın yer aldığı komisyon, bu tür yaklaşımlarla adayları değerlendirmiş. Tüm bunlar, sürecin torpil ve kişisel beğenilere dayalı olabileceğini işaret ediyor.
Siyasi arena da bu olaya sessiz kalmamış. Bütçe görüşmeleri sırasında CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Emre Pişkin'in hikayesini Meclis kürsüsünden gündeme taşımış. Bu ses getirici müdahale sonrası AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, Emre'yi Meclis'e davet etmiş. Şu an emlakçılık yaparak ve özel matematik dersleri vererek geçimini sağlayan Emre, yaşadığı haksızlığı kamuoyuyla paylaşmış. Bu davet, belki de sorunun çözümü için bir adım olabilir.
Yargı mülakatları uzun süredir eleştirilerin odağında. Liyakat yerine torpil iddiaları, keyfi eleme yöntemleri ve alakasız kriterler, genç adayların hayallerini yıkıyor. Emre gibi üstün başarılı isimlerin bile engellerle karşılaşması, sistemin ne kadar adaletsiz olabileceğini gösteriyor. Bu tür hikayeler, "günah" olarak nitelendiriliyor ve sorumluların vicdanlarında yer etmesi gerektiği vurgulanıyor.
Adalet sisteminin temeli liyakat olmalı. Mülakatların şeffaflaştırılması, nesnel kriterlere bağlanması ve torpil iddialarının önlenmesi için acil adımlar atılmalı. Emre Pişkin'in mücadelesi, birçok benzer hikayenin sesi olmuş durumda. Bu olay, yargı atama süreçlerinde köklü değişiklikler ihtiyacını bir kez daha ortaya koyuyor.
Sonuç olarak, hâkim adaylarının karşılaştığı bu tür engeller, sadece bireysel trajediler değil, toplumun adalete güvenini sarsan unsurlar. Emre'nin "bir gömlek bir kravat"la elenmesi, sistemdeki çarpıklıkların simgesi haline gelmiş. Bu hikaye, liyakatın hakim olduğu bir yargı için mücadele çağrısı yapıyor. Önümüzdeki dönemde benzer olayların önlenmesi ve adil bir sistemin kurulması için herkesin duyarlı olması gerekiyor. Bu tür gelişmeler, yargı reformu tartışmalarını yeniden alevlendirebilir ve heyecan verici değişikliklere yol açabilir. Takipte kalın, daha fazla detay ortaya çıkabilir.