Bölgesel ve küresel dinamiklerdeki sürekli değişim, uluslararası sistemin karmaşıklığı ve çok boyutlu tehditler, Türkiye'nin güvenlik politikalarında tarihi bir dönemece işaret ediyor. Ülke, 2025 ve sonrasında evrilecek güvenlik mimarisi için kapsamlı bir yeniden yapılanma sürecine girmiş durumda. Gelişen bölgesel manzaraya yanıt olarak ilerleyen bu politikaların potansiyel gelişim yönleri derinlemesine analiz edilirken, geçmişten bugüne gelen zorlu miras, geleceğin teknoloji ve jeopolitik meydan okumalarıyla birleşiyor. Bu büyük dönüşümün arkasındaki itici güç ise sadece geleneksel askeri kapasite değil, aynı zamanda savunma sanayiindeki benzersiz teknolojik sıçramalar ve stratejik bağımsızlık arayışıdır.
Tarihin Yükünden Teknolojinin Doruklarına
Türkiye'nin güvenlik politikaları, Osmanlı İmparatorluğu'nun yükseliş dönemindeki stratejik askeri üstünlük anlayışından (sınırların korunması ve genişletilmesi) ve 19. yüzyıldaki savunmacı anlayıştan, Cumhuriyet'in "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle belirlenen barışçıl dış politikasına kadar uzanan uzun bir tarihi evrime sahiptir. Soğuk Savaş döneminde NATO üyeliği ile Batı bloğunun bir parçası haline gelinmiş, 1990'larda ise PKK terör örgütünün faaliyetleri ve Körfez Savaşı sonrası Irak'taki istikrarsızlık nedeniyle iç güvenlik öncelikleri öne çıkmıştır. 2000'li yıllar ise küresel terörizm tehdidi (11 Eylül sonrası) ve Orta Doğu'daki siyasi istikrarsızlık (Suriye ve Irak iç savaşları, IŞİD ve PKK faaliyetleri) nedeniyle politikaları daha karmaşık bir hale getirmiştir. Rusya ile ilişkilerdeki dalgalanmalar (2015 uçak krizi) ve Doğu Akdeniz ile Kafkasya'daki gelişmeler, Türkiye’nin politikalarını daha geniş bir coğrafyada etkili olacak şekilde dönüştürmüş, uluslararası arenada bağımsız bir güç olma arayışını pekiştirmiştir.
2025 ve sonrası dönem, küresel güvenlik ortamının çok daha karmaşık ve belirsiz bir hal alacağı bir dönemi işaret etmektedir. Küresel güç merkezlerinin artmasıyla rekabet yoğunlaşmakta, güvenlik tehditleri çeşitlenmektedir. Bu yeni ortamda, siber saldırılar, otonom silah sistemleri ve yapay zekâ destekli savaş teknolojileri ulusal güvenlik politikalarının temel unsurları haline gelmektedir. Siber saldırıların kritik altyapıları hedef alması, veri güvenliğini birincil öncelik yaparken, iklim değişikliğinin tetiklediği doğal afetler, su krizleri ve kitlesel göç hareketleri de ulusal güvenlik önceliklerini doğrudan etkilemektedir. Bölgesel düzeyde ise Suriye ve Irak'taki istikrarsızlık, Doğu Akdeniz'deki enerji rekabeti ve Kafkasya gerilimleri Türkiye'nin stratejilerini doğrudan şekillendirmeye devam edecektir.
Savunma Sanayii: Kritik Güç Çarpanı
Türkiye'nin güvenlik stratejileri, savunma sanayiindeki yenilikler ve teknolojik gelişmelerin dönüştürücü etkileriyle yeniden şekillenmektedir. Eskiden dışa bağımlı olan savunma sanayii, bugün milli sistemlerini tasarlayan, üreten ve ihraç eden bir yapıya dönüşerek stratejik bağımsızlığı güçlendirmiştir. Özellikle İnsansız Hava Araçları (İHA ve SİHA), Türkiye'nin güvenlik politikalarında merkezi bir rol oynamaktadır. Bayraktar TB2 ve Akıncı gibi yapay zeka destekli sistemler, sınır güvenliğinin artırılmasında ve terörle mücadele operasyonlarında önemli başarılar kaydetmiş, yalnızca iç operasyonlarda değil; Libya, Suriye ve Karabağ gibi uluslararası çatışma bölgelerinde de etkinliklerini kanıtlamıştır. Bu başarılar, savunma sanayii ihracatını artırarak Polonya, Ukrayna ve Katar gibi ülkelere satış yapılmasını sağlamış, Türkiye'nin uluslararası arenadaki diplomatik etkisini artırmıştır.
Bu dönüşümün bir diğer temel taşı ise Yapay Zekâ (YZ) teknolojileridir. YZ, sınır güvenliğinden terörle mücadeleye, istihbarat analizlerinden askeri operasyonların planlanmasına kadar birçok alanda yenilikçi çözümler sunmaktadır. YZ tabanlı sistemler, büyük veri analitiği ile birleştiğinde güvenlik tehditlerini önceden belirleme ve hızlı çözüm üretme süreçlerinde stratejik üstünlük sağlamaktadır. Türkiye, bu teknolojilerin güvenlik stratejilerinde daha etkin kullanılabilmesi için ulusal bir plan geliştirmeli, etik standartları korumalı ve uluslararası normlara uyum sağlamalıdır. YZ algoritmaları kullanılarak siber saldırılara anında müdahale eden sistemlerin geliştirilmesi (Siber Güvenlikte Stratejik Adımlar) ve Göktürk serisi uydular gibi yerli uzay teknolojileri, Türkiye’nin bölgesel ve küresel ölçekte gücünü artırmada kritik rol oynamaktadır.
Stratejik Hedefler ve Jeopolitik Gerilimler
Türkiye’nin güvenlik politikaları, ulusal egemenliğin ve toprak bütünlüğünün korunması, bölgesel istikrarın desteklenmesi ve ulusal savunma kapasitesinin artırılması gibi temel stratejik hedefler üzerine kuruludur. Terörizmle mücadele (PKK, IŞİD) ve sınır güvenliği temel öncelikler olmaya devam etmektedir.
Jeopolitik konum, özellikle enerji koridorları üzerindeki kritik etkisi nedeniyle politikaları şekillendiren en önemli faktördür. Deniz güvenliği, Doğu Akdeniz ve Ege'de yaşanan gelişmeler ışığında zorunlu hale gelmiştir. Örneğin, Türkiye'nin Libya ile yaptığı Deniz Yetki Alanları Anlaşması, Doğu Akdeniz'deki stratejik çıkarlarını koruma çabalarının somut bir yansımasıdır. Enerji güvenliği, 2025 sonrası dönemin en önemli başlıklarından biri olmaya devam edecek.
Küresel düzeyde ise NATO ile kritik müttefiklik korunurken, Rusya (S-400 işbirliği) ve ABD (YPG desteği, F-35 programından çıkarma) ile ilişkiler hem iş birliği hem de gerilim noktalarını içermektedir. Ayrıca Türkiye-AB ilişkileri, göç yönetimi ve terörle mücadele gibi konularda zorunlu iş birliğini sürdürmektedir. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş gibi ortak tehditler, AB'nin jeopolitik öneminin altını çizmiş ve aday ülke Türkiye'nin rolünü daha da kritik hale getirmiştir. Türkiye, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi gibi konularda somut adımlar atmayı hedeflemektedir.
Geleceğin Güvenlik Vizyonu: İnovasyon ve Risk Yönetimi
Türkiye, geleceğe yönelik güvenlik politikalarında, hızla gelişen teknolojileri entegre ederek ulusal güvenliğini güçlendirme fırsatına sahiptir. Bu, sadece askeri güce dayalı bir yapı değil, aynı zamanda diplomatik ilişkiler ve teknolojik inovasyonlarla desteklenen çok boyutlu bir yapıdır. Yapay zekâ, otomasyon ve siber güvenlik alanlarında Ar-Ge yatırımlarının artırılması ve nitelikli insan kaynağı yetiştirilmesi hayati önem taşımaktadır.
Bu kapsamda, politika yapıcıların, değişen güvenlik ortamına uyum sağlayabilecek yenilikçi stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. Teknolojinin etkin kullanımı ve savunma sanayiindeki yerli hamleler, Türkiye’nin uluslararası alanda daha güçlü ve bağımsız bir aktör olmasına zemin hazırlamaktadır. Ancak teknolojik ilerlemeler sırasında, özellikle otonom sistemlerin kullanımıyla ilgili etik ve hukuki düzenlemelerin (insan haklarının korunması dahil) sıkı denetim mekanizmalarıyla belirlenmesi de kritik öneme sahiptir. Türkiye, teknoloji odaklı, esnek ve geleceğe uyumlu güvenlik politikalarıyla, yalnızca ulusal güvenliğini sağlamayı değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel barışa olan katkısını da artırmayı hedeflemektedir. Bu yeni vizyon, ülkenin sadece savunma mekanizmalarını değil, aynı zamanda uluslararası alandaki konumunu da kökten değiştirecektir.