Son günlerde ülke gündemini meşgul eden toplumsal gerilimler, yaşam tarzlarına müdahale tartışmaları ve siyasi atmosfer, sanat dünyasından ekonomiye kadar her alanı etkisi altına almış durumda. İnsanların birbirinin hayatına, giyimine veya inancına karışma hakkını kendinde bulduğu, hoşgörünün azaldığı bu dönemde, perde arkasında yaşananlar ve konuşulmayan gerçekler, tecrübeli isimlerin analizleriyle gün yüzüne çıkıyor. Özellikle toplumsal ahlak bekçiliği yapan bazı kesimlerin, stadyumlarda binlerce kişiyle birlikte koro halinde en ağır küfürleri ederken, bir filmdeki mizahi argoyu eleştirmesi büyük bir ikiyüzlülük olarak nitelendiriliyor. Bu tezatlık, toplumun içinde bulunduğu ruh halini ve samimiyet testini geçemediğini acı bir şekilde ortaya koyuyor.

Geçmişten günümüze ülkenin geçirdiği dönüşüm incelendiğinde, şaşırtıcı bir tablo ile karşılaşılıyor. Dünyanın en muhafazakar olarak bilinen ülkeleri, hatta komşu coğrafyadaki şeriatla yönetilen devletler bile hızla sekülerleşip modernleşme adımları atarken, bu topraklarda tam tersi bir rüzgarın estiği gözlemleniyor. 1970'li yılların koalisyon hükümetleri döneminde yaşanan "Milliyetçi Cephe" tecrübesi, o günlerde sinema sektörünün düştüğü içler acısı durum ve ahlaki yozlaşma örnekleri hatırlatılarak, bugünkü muhafazakarlaşma iddiasının altındaki tehlikelere dikkat çekiliyor. O dönemde ailelerin sinema önünden bile geçemediği, kalitenin yerle bir olduğu atmosferin, aslında baskıcı zihniyetlerin bir ürünü olduğu ve tarihin tekerrür etmemesi gerektiği vurgulanıyor.

11. Yargı Paketi Kabul Edildi: 50 Bin Mahkuma Erken Tahliye ve Denetimli Serbestlik Yolu
11. Yargı Paketi Kabul Edildi: 50 Bin Mahkuma Erken Tahliye ve Denetimli Serbestlik Yolu
İçeriği Görüntüle

Siyaset arenasında ise liderlere kurulan tuzaklar ve sahte belge oyunları, gündemin en sıcak başlıklarından birini oluşturuyor. Muhalefet liderlerinin önüne sürülen ve doğruluğu şüpheli olan belge veya videoların, aslında birer siyasi komplo olabileceği belirtiliyor. Bu noktada, kaynağı belirsiz bilgilere itibar etmeyerek, "Belge sahteyse bunu açıklarsam inandırıcılığımı yitiririm, savcılık gereğini yapsın" duruşunu sergileyen siyasi liderlerin, bu uyanık tavırlarıyla büyük bir oyunu bozduğu ifade ediliyor. Siyasetin kirli dehlizlerinde dolaşmak yerine, temkinli ve akılcı davranmanın önemi bir kez daha anlaşılıyor.

Ancak asıl yürek burkan ve düşündüren tespitler, sanat dünyasının dev isimleri üzerinden yapılıyor. Ülkenin en ünlü komedyenlerinden birinin geçtiğimiz günlerde sergilediği performans, kahkahaların ardındaki hüzünlü gerçeği gözler önüne serdi. Saatlerce sahnede kalarak binlerce kişiyi gülmekten kırıp geçiren bu ismin, gösterisi boyunca siyasete tek bir kelime bile değinmemesi, aslında bir tercihten ziyade bir zorunluluğun sonucu olarak yorumlanıyor. Geçmişte siyasi mizahın krallarının, başbakanları bile güldüren hiciv ustalarının yerini, bugün "sudan sabuna dokunmayan" ama yine de zekasıyla hayran bırakan bir mizah anlayışının aldığı belirtiliyor.

İşte bu noktada, geçmişin efsanevi tiyatrocusu ve komedi ustası hakkında ortaya atılan iddia, duyanların boğazını düğümlüyor. Yıllarca televizyonlarda yaptığı siyasi parodilerle halkın sesi olan o büyük usta sanatçının, değişen siyasi iklim ve artan baskılar nedeniyle sahnelerden ve ekranlardan uzaklaştırıldığı, sanatını icra edemediği için hayata küstüğü ve ölümünün asıl sebebinin bu olduğu haykırıldı. "O, siyasetten ve mizahtan besleniyordu, korkutuldu, susturuldu ve öldü gitti" sözleri, sanatın üzerindeki baskının ne denli ağır sonuçlar doğurabileceğini tokat gibi yüzlere çarpıyor. Bugünün yıldızının ise bu akıbeti yaşamamak, sanatını sürdürebilmek için siyasi toplara hiç girmeden, sadece toplumsal tespitlerle gemisini yürüttüğü, ancak bu durumun bile ülkenin mizah kültüründeki büyük kaybı gizleyemediği ifade ediliyor.