Türkiye'nin emeklilik koridorlarında, sonbahar rüzgarları eserken, bir sessizlik çöktü – ama o sessizlik, yılların birikmiş endişelerini, eriyen maaşları ve dua eden emeklileri taşıyor. Ofisler, emekli evleri, kahvehaneler... Her yerde aynı fısıltı dolaşıyor: "Sandık ne olacak?" Vatandaşlar, maaş bordrolarını açarken homurdanıyor, emekliler faturaları sayarken iç çekiyor, sosyal medyada "Emeklilik hayali bitti" paylaşımları uçuşuyor. Bu sadece bir ekonomik dalgalanma mı, yoksa ücretli çalışanların ve emeklilerin geleceğini tehdit eden bir fırtına mı? Herkes merakla ekranlara kilitleniyor; gazeteler manşet atıyor, forumlar alev alıyor. Peki, bu fırtınanın ilk bulutları nereden toplandı? Kimin eliyle dua sesleri yükseldi? Merak edenler için, hikaye burada başlıyor; sabırlı olun, çünkü her prim bir umut, her maaş erimesi bir uyarı, her reform önerisi geleceği aydınlatıyor.
Emeklilik sistemi, Türkiye'nin sosyal güvenlik mimarisinin kalbi gibi – BES'ten SGK'ya, bireysel emeklilikten kamu sandıklarına kadar uzanan bir ağ. Ama son yıllarda, o ağ delik deşik oldu; enflasyonun pençesinde primler eridi, maaşlar yetmez hale geldi, fonlar küçüldü. Ücretli çalışanlar, her ay kesilen primleri dua gibi bekliyor – "Yeter mi emekliliğe?" diye soruyorlar. Emekliler ise, sandık duasını ediyor; aylıklar, sepet sepet enflasyonla yarışıyor, ama hep geride kalıyor. Hatırlayın, 2025'in ilk yarısında enflasyon yüzde 70'leri aştı; emekli maaş zamları ise, o rakamı yakalayamadı. Bu dengesizlik, sadece bir rakam meselesi değil; bir neslin geleceğini ipotek altına alan bir kriz gibi. Yazar, bu tabloyu "sandık duası" diye betimliyor – ücretliler primleri yatırmak için dua ediyor, emekliler zam için yalvarıyor. Peki, bu dua neden bu kadar acıklı? Sistem, kökünden mi çürüyor, yoksa geçici bir fırtına mı? Detaylara inelim, çünkü her veri bir hikaye, her istatistik bir çığlık.
Ücretli çalışanların yükü, adeta bir dağ gibi ağırlaşıyor – asgari ücretin altında ezilen milyonlar, her ay BES kesintilerini dişinden tırnakından artırıyor. SGK primleri, yüzde 15 işçi payı, yüzde 20,5 işveren yükü... Toplamda, brüt maaşın yarısı devlet kasasına akıyor. Ama o primler, enflasyonun eritici ateşinde buharlaşıyor; getiriler, enflasyonun gerisinde kalıyor. Yazar, örnek veriyor: Bir asgari ücretli, aylık 17 bin liralık maaşından 2 bin 500 lira prim kesiyor; ama 30 yıl sonra, o birikim enflasyonla eriyip 100 bin liraya iniyor. Bu, bir hayalin küle dönüşmesi gibi – ev hayali, araba planı, çocuk eğitimi... Hepsi, prim erimesinde kayboluyor. Emekliler cephesi ise, daha da karanlık: 15 milyondan fazla emekli, aylık 12 bin lirayı zor görüyor; zamlar, TÜFE'ye endeksli ama gerçek enflasyonun yarısını bile karşılamıyor. Temmuz 2025 zamları, yüzde 25'i buldu; ama eylül enflasyonu yüzde 8'i aştı. Bu dengesizlik, emeklileri sandık duasını ettiriyor – "Allah'ım, zam ver" diye yalvaranlar, market raflarında hesap yapıyor.
Ama sistemin yaraları derin; BES, gönüllü bir yapı ama katılım düşük – sadece yüzde 10'larda seyrediyor, çünkü getiriler cazip değil. Kamu sandıkları ise, SGK bütçesini deliyor; açıklar, Hazine'den kapanıyor, vergi yükü artıyor. Yazar, bu tabloyu "dua meclisi" diye ironize ediyor – ücretliler prim için dua, emekliler maaş için yalvarıyor, devlet ise reform için bekliyor. Örnekler çarpıcı: Bir memur emeklisi, aylık 18 bin lirayla geçinmeye çalışıyor; ama İstanbul'un kirası 15 bin, faturalar 3 bin... Kalanla mı yaşayacak? Bir özel sektör işçisi, 25 yıl prim yatırmış, ama fon getirisi enflasyonun yarısı – emeklilikte sefalet mi bekliyor? Bu hikayeler, milyonların gerçeği; yazar, "Sandık duası, artık milli dua" diye vurguluyor. Peki, neden bu kadar çaresiz? Enflasyonun yapısal sorunu mu, prim tabanının darlığı mı? Sistem, 1999'dan beri aynı; ama dünya değişti – İsveç'te emeklilik getirisi enflasyonun iki katı, bizde ise yarısı.
Reform önerileri ise, yazarın kaleminde bir umut ışığı gibi parlıyor – öncelikle, BES'i zorunlu kılmak; yeni girenlerin otomatik katılımı, çıkmak isteyenlere esneklik. Prim oranlarını artırmak, ama karşılığında vergi teşvikleri yağdırmak – BES katkılarında yüzde 25 devlet desteği, fon getirilerinde stopaj indirimi. Emekliler için, maaş endekslemesini gerçek enflasyona bağlamak; TÜİK değil, bağımsız bir sepet... Yazar, örnek veriyor: Norveç modeli gibi, emeklilik fonlarını yeşil yatırıma yönlendirmek – hem getiri artsın, hem çevre korunsun. Kamu sandıklarında, birleşme ve konsolidasyon; SGK ile BES'i entegre etmek, kayıpları azaltmak. Teşvikler cabası: Emeklilik şirketlerine vergi muafiyeti, bireysel tasarruflara bonus... Bu öneriler, sadece kağıt üzerinde değil; uygulanabilir, adım adım bir yol haritası gibi. Yazar, "Dua etmek yerine, reform yapalım" diye haykırıyor; ama bürokrasinin yavaşlığı, umudu gölgeliyor.
Düşünün, bir emekli evinde, akşam sofrasında dua okunurken, televizyonda zam haberi geçiyor – ama o zam, yetmiyor. Bir ücretli, maaş günü banka dekontunu açarken, prim kesintisini görüyor; "Bu para nereye gidiyor?" diye soruyor. Bu sahneler, milyonların gerçeği; yazarın kalemi, o gerçekleri didikliyor. Sistem, dua meclisine döndü – ama reformlar, o meclisi dağıtabilecek mi? Sosyal medyada, #EmeklilikDuası etiketiyle paylaşımlar yağıyor; emekliler hikayelerini anlatıyor, gençler "Biz ne yapacağız?" diye panikliyor. Hükümet, 2026 bütçesinde BES teşviklerini artırabilir mi? Yazarın önerileri, bir manifesto gibi; ama uygulama, asıl zafer.
Peki, bu duanın sonu ne olacak? Reformlar mı gelecek, yoksa enflasyon mu galip gelecek? Emekliler, maaşlarını mı koruyacak, ücretliler primlerini mi çoğaltacak? Kulislerde, "Yeni yasa tasarısı" fısıltıları dönüyor; ama gecikme, yaraları derinleştiriyor. Vatandaşlar, sandık duasını bırakıp, oy pusulasını mı bekleyecek? Bu kriz, sadece bireysel mi, yoksa toplumsal bir sınav mı?
Sonuçta, ücretli ve emekli sandık duasındaki bu tablo, Türkiye'nin sosyal güvenlik aynası – primler eriyor, maaşlar yetmiyor, ama reform umudu var. Yazarın haykırışı, bir çağrı gibi; dua yerine eylem zamanı. Eğer siz de bu fırtınanın içindeyseniz, takip edin – çünkü her zam, yeni bir hikaye. Sandıklar dolarken, umutlar yeşersin; izleyin bordroları, dinleyin duaları. Emeklilik konuşuyor, Türkiye dinliyor. Ve kim bilir, belki bu dua, bir zaferle biter – maaşlar yükselir, hayaller gerçek olur.