Enflasyonun geleceğiyle ilgili tartışmalar Merkez Bankası’nın son Enflasyon Raporu açıklamalarının ardından yeniden alevlendi. Özellikle “Enflasyon 2026’da nerede takılacak?” sorusu hem ekonomi çevrelerinde hem de kamuoyunda merak konusu oldu. Piyasadaki genel kanaat, 2026’da enflasyonun yüzde 25’in altına inemeyeceği yönünde ağır basıyor.
Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan ve Yardımcısı Cevdet Akçay’ın açıklamaları, bu tartışmanın fitilini ateşledi. 2026 yılı için daha önce yüzde 16 olarak belirlenen enflasyon hedefi değiştirilmezken, Karahan’ın “faiz indirimleri oran azalsa da devam edecek” şeklindeki değerlendirmesi gündemi hareketlendirdi. Özellikle Ekim ayında beklentilerin altında açıklanan enflasyon rakamı, bundan sonrası için aylık enflasyonun hangi hızda azalabileceği sorularını beraberinde getirdi.
Karahan, “Aylık yüzde 2 oranında bir katılık görüldüğünü” belirterek, 2026 yılında yıllık enflasyonun yüzde 27-28 bandına inebileceğine işaret etti. Öte yandan Karahan, “Bir katılık görünüyor ama bunun kırılmayacağı anlamına gelmiyor” diyerek umut ve temkinli bir yaklaşım sergiledi. Yardımcısı Cevdet Akçay da “Enflasyonun nerede takılacağının belli olmadığını, bunu kimsenin bilemeyeceğini” vurguladı. Akçay, bunun için yeterli veri olmadığını söylerken, enflasyondaki düşüşün sürdürülebilmesi ve bir yerde takılmaması için politikalarda sıkılık algısının devam etmesinin çok önemli olduğunun altını çizdi. Eğer büyüme oranları tekrar hızlanır ve enflasyonu artırıcı siyasi kararlar alınırsa, bu sıkılığın bozulabileceği uyarısında bulundu. Ancak sıkılığın sürdüğü algısı hâkim olursa, beklentilerin düzelip enflasyondaki düşüşün devam edebileceğini ima etti.
Enflasyonun trendini belirleyecek ana unsurun, ekonomi yönetiminin ve siyasi iradenin alacağı kararlar olacağını belirten makalede, Merkez Bankası’nın bağımsız hareket edememesinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tercihlerinin bu süreci belirleyeceği ifade edildi. Bundan önce, 2022 sonunda yüzde 32 olarak açıklanan enflasyonun bir sonraki yıl yarı yarıya düşmesinin beklenmemesinin en önemli sebebi olarak da, “enflasyonun düşürüleceğine dair güven ve itibarın olmaması” gösterildi.
Türkiye daha önce 2002 yılının başında yüzde 73,2 olan yıllık enflasyonu kısa sürede tek haneli rakamlara indirmeyi başarmıştı. Arada kuvvetli bir ekonomik program, piyasalarda güven, liyakatli kadrolar ve dış dengelerde istikrar sağlanmıştı. O dönemle bugünkü ekonomik yapı arasındaki fark ise dikkat çekici. Artık bu olumlu faktörlerin neredeyse tamamı yok. Ekonomik yönetimin tek kişide toplandığı mevcut siyasi anlayışın sürmesi halinde, enflasyonun nerede takılacağı ve ekonominin geleceğine dair olumlu tahminlerde bulunmanın oldukça zor olduğuna dikkat çekiliyor. “Tek kişinin bütün kararları aldığı bir sistemde rasyonel kararlar alınamıyor.” yorumu, yaşanan sorunların temelinde siyasi kararların ve güven eksikliğinin yattığına işaret ediyor.
Sonuç olarak, 2026’da Türkiye’de enflasyonun hangi seviyede sabitleneceği belirsizliğini koruyor. Siyasi iradenin ve ekonomik yönetimin güçlü, rasyonel programlarla piyasada güven oluşturması gerektiği ise en yaygın beklenti olarak öne çıkıyor.




