Türkiye'nin uzun süredir gündemini meşgul eden ve hava gücünü artırma hedefiyle atılan Eurofighter Typhoon savaş uçağı alımı, Sözcü yazarı Yılmaz Özdil ve gazeteci İpek Özbey'in katıldığı canlı yayında sert eleştirilere maruz kaldı. Özdil, bu alımın bir "müjde" olarak sunulmasının aksine, Türkiye'nin savunma sanayi tarihinde atılmış en tartışmalı adımlardan biri olduğunu iddia etti. Bu yüksek profilli alımın ardındaki maliyet, teknoloji ve stratejik zamanlama gibi kritik detaylar, ulusal güvenlik ve ekonomik açıdan derinlemesine incelenmeyi gerektiriyor.
20 Yıl Sonra Gelen Fahiş Fiyatlı Geri Dönüş
Yılmaz Özdil, Eurofighter Typhoon alımının zamanlamasına ve maliyetine ilişkin çarpıcı bir tarihsel karşılaştırma yaparak eleştirilerine başladı. Özdil'in aktardığı bilgilere göre, Türkiye'ye 2005 yılında tam 80 adet Eurofighter savaş uçağı için sadece 6 milyar dolarlık bir teklif sunulmuştu. Ancak o dönemde, uçağın F-16'dan daha pahalı olduğu ve Türkiye'nin F-35 programının kurucu ortaklarından biri olduğu gerekçesiyle bu teklif reddedilmişti. Özdil, aradan geçen 20 yılın ardından, bugün aynı uçağın sadece 20 tanesinin 10 ila 10.5 milyar dolar gibi fahiş bir bedelle alındığını belirterek, bu durumun akıl ve mantıkla açıklanamaz olduğunu vurguladı. Bu büyük fiyat farkı ve miktar düşüşü, kamuoyunda ciddi bir şaşkınlık ve tepki yarattı.
Teknoloji Cephesinde Yaşanan Acı Gerçek: 4.5 Nesil Çıkmazı
Makalenin en can alıcı noktalarından biri, Eurofighter Typhoon'un teknolojik sınıflandırması oldu. Özdil, uçağın 4.5 nesil bir platform olduğunu ve günümüz hava savaşlarının en kritik özelliği olan görünmezlik (stealth) yeteneğinin bulunmadığını özellikle vurguladı. Bu teknolojik geri kalmışlık, Türkiye'nin hava gücünü modernize etme çabaları açısından büyük bir stratejik handikap olarak değerlendiriliyor.
Yılmaz Özdil, bu alımın uluslararası arenadaki etkilerini de masaya yatırdı. Eurofighter'ın ana üretim bandının bulunduğu İngiltere'deki fabrikanın, son siparişini 2017 yılında Katar'dan aldığını ve yeni sipariş gelmemesi nedeniyle durma noktasına geldiğini ifade etti. Türkiye'nin bu alımının, kapanmak üzere olan fabrikayı ve yaklaşık 20 bin İngiliz işçisini kurtaran bir "hayat öpücüğü" olduğunu söyleyen Özdil, bu durumun alımın stratejik değil, daha çok siyasi ve ekonomik bir kurtarma operasyonu olduğunu düşündürdüğünü dile getirdi.
İpek Özbey de bu tezi destekleyen bir yorumda bulunarak, "Çok talep gören bir uçağın fabrikası kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaz," diyerek Özdil'in eleştirilerinin ne kadar yerinde olduğunu gösterdi. Bu durum, Türkiye'nin ulusal çıkarlarından çok, Avrupalı ortakların ticari kaygılarına hizmet eden bir anlaşma olduğu şüphesini güçlendiriyor.
Rakipler 5. Nesle Geçerken Türkiye'nin Tercihi
Yayında gösterilen ve iki uçağın özelliklerini karşılaştıran tablo, Türkiye'nin yaptığı tercihin stratejik sonuçlarını gözler önüne serdi:
| 
    Özellik  | 
   
    F-35 (Rakiplerin Tercihi)  | 
   
    Eurofighter Typhoon (Türkiye'nin Tercihi)  | 
  
| 
    Savaş Uçağı Nesli  | 
   
    5. Nesil  | 
   
    4.5 Nesil  | 
  
| 
    Görünmezlik (Stealth)  | 
   
    Var  | 
   
    Çok Sınırlı/Yok  | 
  
Özdil, Türkiye'nin hava gücü açısından en önemli rakipleri olan Yunanistan ve İsrail'in ya halihazırda 5. nesil F-35'lere sahip olduğunu ya da yakın gelecekte sahip olacağını hatırlattı. Bu bağlamda, Türkiye'nin rakiplerine karşı teknolojik olarak geri kalmış, nesli tükenmiş bir uçağı fahiş fiyata almasının, savunma stratejisi açısından büyük bir kayıp olduğunu savundu.
Bu alım, sadece ekonomik bir yük değil, aynı zamanda Türkiye'nin bölgesel hava üstünlüğü hedeflerini de tehlikeye atan bir karar olarak görülüyor. Uzmanlar, Türkiye'nin F-35 programından çıkarılmasının ardından oluşan boşluğu doldurma çabası olarak görülen bu hamlenin, kısa vadeli bir çözüm olsa bile, uzun vadede teknolojik uçurumu kapatmakta yetersiz kalacağını belirtiyor. Kamuoyunun ve uzmanların gözü, bu devasa maliyetli alımın Türkiye'nin savunma kapasitesine ve uluslararası konumuna nasıl yansıyacağında olacak. Bu anlaşmanın, Türkiye'nin gökyüzünde kaybettiği bir nesli temsil edip etmediği sorusu, önümüzdeki yıllarda daha çok tartışılacak gibi görünüyor.