Türkiye'nin siyasi labirentlerinde, umutlar ve vaatler adeta birer ipek ağı gibi örülüyor. Pandemi sonrası toparlanan ekonomi, enflasyon dalgaları ve jeopolitik fırtınalarla boğuşurken, her köşe başında bir hikaye fısıldanıyor; ailelerden gençlere, kırsaldan metropollere uzanan bu döngü, günlük hayatın ritmini belirliyor. Konut sektörü, yıllardır bir barınma ihtiyacından öte, statü ve güvenlik simgesi olarak parıldarken, bu altın madeni gibi görünen alanın gölgesinde yatan gerçekler yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor. Halkın ev sahibi olma tutkusu, bir kültürel miras gibi nesilden nesile aktarılırken, bu zaafın siyasi bir silaha dönüşmesi sessiz bir devrim yaratıyor. Peki, bu oyunun en derin katmanları neler; ev hayali, nasıl bir iktidar mimarisine dönüştü?
Asıl entrika burada başlıyor: AKP'nin iktidar stratejisinin temel taşlarından biri, Türk toplumunun konut zaafını ustalıkla manipüle etmek oldu. "Dünyada mekân, ahirette iman" atasözüyle yoğrulmuş bir kültürde, ev sahibi olmak açlık sınırını bile gölgede bırakıyor; halk, "Evim olsun da kuru soğan ekmek yerim" diyecek kadar bu hayale teslim. AKP, 2002'den beri bu psikolojik bağı en iyi bilen parti olarak, konut meselesini seçim malzemesi haline getirdi. TOKİ projeleri, düşük faizli krediler ve "10 bin konut" vaatleri, sadece barınma değil, bir umut tacirliğiydi; amacı, halkı borçlandırarak iktidara zincirlemek. 2008 seçimlerinde oy oranları erirken, "Biz gidersek kredileriniz biter, yeni iktidar faizleri patlatır" korkusuyla seçmeni sindirdi; binlerce aile, ev taksitlerini kaybetme paniğiyle oyunu iktidara yazdı. Bu, bireysel kredilerden tatil ve araç borçlarına uzanan bir zincir yarattı; toplum, krediyle nefes alan bir yaşam biçimine hapsedildi.
Bu manipülasyonun en çarpıcı örneği, 2008'in o dramatik dönüm noktasıydı. Ekonomik krizin eşiğinde AKP'nin düşüşü kaçınılmaz görünürken, konut kredileri bir kalkan gibi devreye girdi. Seçmenlere "Düzeniniz bozulur, evleriniz elden gider" diye fısıldayan parti, korkuyu bir silah haline getirdi; sonuç, sürpriz bir zaferdi. Konut, sadece bir mülk değil, bir bağımlılık aracı oldu; düşük faizler halkı krediye boğarken, bu borçlar siyasi sadakati pekiştirdi. AKP, bu formülü yıllarca tekrarladı: TOKİ'nin devasa projeleri, seçim öncesi "ucuz ev" vaadiyle parladı, ama gerçeği ekonomik gerçeklikten kopuk bir masaldı. Halk, umutla beklerken, projeler gecikti, fiyatlar şişti; bugün bile "devlet ev yapacak, kiraya verecek" önerisi, aynı oyunun yeni bir perdesi. Sağlıklı ekonomilerde gayrimenkul yatırım ortaklıkları bu yükü taşırken, bütçeyi berber vergileriyle döndüren bir iktidar, milyonlara konut mu sağlayacak? Bu, beklenti yaratarak oyları toplama taktiği; gerçekleşme oranı sıfıra yakın.
Güncel tablo ise tam bir çöküş sinyali veriyor. AKP'nin son kozu, faizleri sıfırlayıp enflasyonu patlatmak oldu; NAS dönemiyle seçimi kazandılar, ama bedeli ağır: Ekonomi dibe vurdu, oylar eridi. Konut vaatleri hâlâ masada –TOKİ'nin 10 bin konut masalları, düşük kira projeleri– ama tutarsızlık ortada. Halk, krediyle umut satın almanın bedelini ödüyor; taksitler maaşı yutarken, ev hayali bir kabusa dönüşüyor. AKP, 2008'deki korku taktiğini yeniden canlandırmaya çalışıyor: "Yeni iktidar gelirse düzen bozulur" diye fısıldıyor, ama halk uyanıyor. Berberden vergi toplayan bir sistem, konut finansmanını nasıl taşıyacak? Bu vaadler, seçim öncesi sis perdesi; gerçekte, rantı koruma aracı. Konut sektörü, iktidarın en büyük rant kalelerinden biri; yandaş müteahhitler şişirilmiş ihalelerle zenginleşirken, halk borç batağında çırpınıyor.
Geçmişe dönersek, bu rant mimarisinin temelleri 2000'lerin başında atıldı. AKP, konut zaafını fark edince, TOKİ'yi bir makineye çevirdi; ucuz kredi kampanyaları, halkı ev hayaliyle kandırdı, ama arkasında borç tuzağı yatıyordu. 2008 krizi, bu oyunun zirvesiydi: Kredilerle oy toplayan parti, faizleri manipüle ederek iktidarı kurtardı. O dönemden beri, bireysel borçlar patladı; tatil kredisi, araç taksiti derken, toplumun her alanı krediye boyun eğdi. Bu, bir yaşam biçimi değil, bir esaret zinciriydi; halk, "Yeni gelenler krediyi keser" korkusuyla sadık kaldı. Ama şimdi, enflasyonun pençesinde bu zincir paslanıyor; TOKİ projeleri gecikirken, fiyatlar uçuyor, umutlar söndü. AKP'nin "devlet kiraya verecek" vaadi, 2008'in kopyası; o zaman da sözler verildi, ama gerçekler ertesi gün unutuldu.
Heyecan dorukta: Bu rant oyunu, halkın uyanışıyla çökmeye başladı. Artık "Evim olsun da ne olursa olsun" diyenler azalıyor; kredi batağından bıkmış aileler, imeceye ve faizsiz dayanışmaya dönüyor. AKP'nin son masalları –10 bin konut, düşük kira– tutarsız; bütçe berber vergileriyle dönerken, milyonlara ev mi yapacaklar? Bu, umut tacirliğinin son perdesi; halk, oyunu görüyor, korkuyu yutuyor. Gelecekte, konut meselesi siyasi rant olmaktan çıkmalı; dürüst ekonomiyle, kooperatiflerle, imeceyle çözülmeli. Yoksa, krediyle satılan umutlar, yeni nesilleri de esir alır. AKP'nin bu zaafı sömürmesi, iktidarını kurtardı ama bedeli ağır: Ekonomi çöktü, oylar eridi, halk borçlu bir sadakatle kaldı. Şimdi, uyanış dalgası büyüyor; bir sonraki seçimde, konut hayali mi yoksa gerçekler mi kazanacak?
Sektördeki fırtına cabası: Konut rantı, yandaş müteahhitleri beslerken, halkı ezer; TOKİ'nin geciken projeleri, enflasyonla şişen fiyatlar, hepsi bir döngü. AKP'nin faizi sıfırlama hamlesi, seçimi kazandırdı ama ekonomiyi mahvetti; şimdi, "devlet ev yapacak" vaadi aynı tuzağın tekrarı. Halk, berber vergilerinden konut finansmanına inanmıyor; imeceye, dost dayanışmaya dönüyor. Bu uyanış, siyasi depremi tetikleyebilir; konut, rant aracı olmaktan çıkıp, gerçek bir hakka dönüşürse, yeni bir çağ başlar. Peki, AKP bu oyunu kaybederse ne olur; umut tacirliği biter mi yoksa yeni maskelerle mi devam eder? Veliler ve gençler, bu zaafı sorgularken, gelecek parlaklaşıyor; kredi zincirleri kırılırsa, ev hayali özgürleşir.
Bu rant mimarisi, AKP'nin en büyük sırrıydı; konut zaafı üzerinden örülen iktidar, şimdi çatlaklarla doluyor. 2008'in korku taktiği, bugünün umut masallarıyla aynı; halk uyanıyor, borçlar ağırlaşıyor. Erdoğan'ın masalları, TOKİ gecikmeleriyle soluyor; gelecekte, imeceyle, faizsiz yöntemlerle gerçek evler yükselecek. Yoksa, krediyle satılan umutlar, yeni nesilleri ezer. Halkın "Evim olsun" feryadı, siyasi oyuna dönüşmemeli; bu uyanış, değişimin anahtarı. Kim bilir, bir sonraki vaat, son perdesi mi olur; yoksa rant ağı, sonsuza dek mi örülür? Kalpler hızlanıyor, çünkü konut, sadece bir ev değil; bir ulusun kaderi.