Gebze'de yaşanan trajik bina çöküşü, bir ailenin hayatına mal olurken, bu olay megakent İstanbul'un yapı stoğundaki derin sorunları bir kez daha gündeme taşıdı. Vatandaşlar artık evlerinde huzur içinde uyuyamıyor, çünkü uzmanlar şehrin dört bir yanında benzer faciaların kapıda olduğunu işaret ediyor. Bu endişe verici durum, yıllardır biriken ihmallerin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor ve önlem alınmazsa daha büyük kayıplara yol açabilir.
Uzmanlara göre, İstanbul genelinde tam 600 bin bina çürük durumda ve bu yapıların büyük bir kısmı deprem gibi doğal afetlere karşı savunmasız. Özellikle 39 ilçede yoğunlaşan risk, şehrin her köşesini etkileyecek potansiyele sahip. Bu binaların bir kısmı o kadar eski ve bakımsız ki, herhangi bir tetikleyici olmadan bile kendiliğinden yerle bir olma tehlikesi taşıyor. Gebze'deki olay, bu gerçeğin acı bir hatırlatıcısı oldu ve şimdi gözler İstanbul'un benzer yapılarına çevrildi.
Daha da çarpıcı olan, uzmanların yaptığı uyarıda belirtilen rakam: Tam 50 bin yapı, her an çökme riskiyle karşı karşıya. Bu binalar, şehrin dokusuna işlemiş eski yapılar ve birçoğu 1999 Marmara depreminden önce inşa edilmiş. O depremin yaraları hala taze iken, benzer bir felaketin tekrarlanması durumunda kayıpların katlanarak artacağı öngörülüyor. Uzmanlar, bu yapıların acilen incelenmesi gerektiğini vurguluyor, çünkü zaman aleyhimize işliyor.
1999 Marmara depremi, Türkiye'nin hafızasında derin izler bıraktı ve o dönemden kalan binalar hala en büyük tehdit unsuru. Uzmanlar net bir şekilde ifade ediyor: Özellikle 30 yılın üzerindeki binalar için vakit daralıyor. Bu yapılar acilen boşaltılmalı, yıkılmalı veya güçlendirilmeli. Aksi takdirde, sıradan bir günde bile beklenmedik çökmeler yaşanabilir, aileler evsiz kalabilir ve can kayıpları kaçınılmaz hale gelebilir. İstanbul'un nüfusu göz önüne alındığında, bu risk milyonlarca insanı doğrudan etkiliyor.
Şehrin 39 ilçesinde dağılan bu 50 bin riskli yapı, özellikle eski yerleşim bölgelerinde yoğunlaşıyor. Avcılar'dan Bağcılar'a, Fatih'ten Esenyurt'a kadar uzanan bu tehlike ağı, deprem fay hatlarının yakınlığıyla birleşince daha da korkutucu bir hal alıyor. Uzmanlar, belediyelerin ve hükümetin hızlı müdahale etmesi gerektiğini belirtiyor, çünkü her geçen gün bu binaların dayanıklılığı azalıyor. Gebze'deki çöküş, sadece bir uyarı fişeği; asıl fırtına İstanbul'un üzerinde dolaşıyor.
Çürük binaların sayısı olan 600 bin, İstanbul'un yapı stoğunun önemli bir kısmını kapsıyor ve bu durum kentsel dönüşüm projelerinin yetersizliğini gözler önüne seriyor. Yıllardır konuşulan güçlendirme çalışmaları, yeterince hızlı ilerlemiyor ve bu da vatandaşlarda tedirginlik yaratıyor. Uzmanlar, 1999 öncesi inşa edilen yapıların malzeme kalitesinin düşük olduğunu, deprem yönetmeliklerine uymadığını hatırlatıyor. Bu binalarda yaşayanlar, her sarsıntıda kalplerinin durduğunu hissediyor.
Acil boşaltma çağrısı, sadece bir öneri değil; hayati bir zorunluluk. Uzmanlar, "1999 Marmara depremi öncesi yapılmış yapılar, özellikle 30 senenin üzerindeki binalar acilen boşaltılmalı, yıkılmalı veya güçlendirilmeli" diyerek durumu özetliyor. Bu ifade, durumun ciddiyetini yansıtıyor ve ertelemenin bedelinin ağır olabileceğini işaret ediyor. İstanbul'un geleceği, bu adımların atılıp atılmamasına bağlı.
Megakentin sokaklarında gezerken, bu binaların arasında yürümek bile artık bir risk taşıyor. 50 bin yapının her an çökme potansiyeli, günlük hayatı gölgeliyor ve aileleri alternatif arayışlara itiyor. Uzman uyarıları kulak ardı edilirse, Gebze'deki gibi trajediler çoğalabilir. Zaman, önlem almak için en değerli varlık ve İstanbul bu fırsatı kaçırmamalı.
Sonuç olarak, 600 bin çürük bina ve 50 bin acil riskli yapı gerçeği, İstanbul'u bir saatli bomba haline getiriyor. 39 ilçedeki bu tehlike, 1999 öncesi binaların kaderini belirleyecek. Acilen boşaltma, yıkım veya güçlendirme işlemleri yapılmazsa, gelecek nesiller bu ihmalleri affetmeyebilir. Şehir, bu uyarılarla yüzleşmeli ve harekete geçmeli ki, yarınlar daha güvenli olsun.