Türkiye siyasetinin son dönemdeki sertleşen atmosferinde bir soru tekrar ediliyor: iktidar içinden ya da arka plandaki güçlerden kimler “üzerinden geçilecek” isimler olarak seçiliyor? Bu videoda açılan tartışma, sadece tek bir figüre (Mehmet Ağar) odaklanmıyor; Susurluk, Sedat Peker’in itirafları, devlet-mafya ilişkilerine dair hafızamız ve 2024–2025’teki siyasi dalgaların nasıl yönlendirildiğine dair daha geniş bir hikâye sunuyor. İlk paragrafta sonucu vermiyorum; önce neden sorunun yeniden önem kazandığını göstereceğim.

Programın ikinci paragrafında çıkan ana fikir şu: Erdoğan merkezli iktidar, hem muhalefeti zayıflatmak hem de kendi tabanını tahkim etmek için “temizleme” ya da yeniden dizayn adımları atıyor; bu logiğe göre, geçmişin “şüpheli unsurları”ndan biri olan Mehmet Ağar da potansiyel hedefler arasına girebilir. Bu iddianın mantığı iki eksende ilerliyor: 1) siyasi maliyetleri azaltma — “kirli geçmiş”i ve ilişki ağlarını görünür kılan figürleri yalnızlaştırma; 2) iktidar içindeki yeni dengeleri oluşturma — kimi koruyup kimi yalıtacağına dair güç gösterisi. İkinci paragrafta ana sonucu ve argümanı verdim; bundan sonra ayrıntıya giriyorum.

Mehmet Ağar’ın geçmişi, Türkiye’de “derin devlet” tartışmalarının en ikonik simalarından biridir. Emniyet kökenli yükselişi, bakanlık dönemi ve Susurluk olayı sonrası halkın zihninde kalan soru işaretleri, Ağar’ı yalnızca bir siyasetçi değil aynı zamanda devlet ile suç dünyası arasındaki karmaşık ağın sembolü haline getirdi. Sedat Peker ve benzerlerinin 2020’lerin başında yaptığı açıklamalar, bu ağların nasıl çalıştığına dair kamuoyuna yeni ipuçları sundu; bugünkü tartışma da tam olarak bu hafızanın yeniden açılması üzerine kuruluyor.

11. Yargı Paketi: İnfaz İndirimi Kimleri Özgür Kılacak?
11. Yargı Paketi: İnfaz İndirimi Kimleri Özgür Kılacak?
İçeriği Görüntüle

Son iki yılda yaşanan siyasi operasyonlar ve muhalefete yönelik baskılar (örneğin yerel siyasetçilerin ve bazı muhalif isimlerin hedef alınması), “tasfiye” söylemini mantıksal hale getiriyor: iktidar, seçim öncesi riskleri azaltmak, muhalefetin kazanma potansiyelini kırmak ve medyada kendi kontrolünü güçlendirmek için farklı araçlar kullanabiliyor. Eğer Ağar gibi geçmişi tartışmalı bir figür hedef alınırsa bu, ya siyasi bir mesaj (herkese aynı kurallar uygulanıyor görüntüsü) ya da iç dengeleri güçlendirme hamlesi olarak okunabilir. Ekonomik dalga etkileri ve sokak tepkileri ise bu tür hamlelerin kaçınılmaz takipçileri olacaktır.

Videoda (Can Dündar’ın yürüttüğü program formatında) tartışmayı Can Dündar’ın yönlendirdiğini, konunun uzmanlarından ve eski güvenlik çevrelerini bilen yorumcuların—örneğin Erk Acarer benzeri isimlerin—ağların nasıl örüldüğüne dair tahliller yaptığını görüyoruz. Sunucu, önce geçmişteki örnekleri masaya yatırıyor; ardından konuk yorumcular Ağar’ın yakın çevresi, kamusal imajı ve olası “hesaplaşma” yöntemleri (hukuki soruşturmalar, medya baskısı, kamu ihalelerinin ve atamaların el değiştirmesi gibi) üzerinde somut senaryoları tartışıyor. Programda konuşmalar esas olarak bu üç eksende ilerliyor: geçmişin kayıtları, bugünün siyasi hesapları ve yarının olası etkileri.

Olası senaryoları üçe ayırmak mümkün: 1) Koruma ve kullanım: Ağar, iktidar için hâlâ kullanılabilecek bir müttefik olarak korunur; 2) Yalıtma ve itibar kırma: Önce medya ve idari adımlarla itibarı yıpratılır, ardından daha stratejik tasarruflarla devre dışı bırakılır; 3) Hukuki-operasyonel hesablaşma: Gerçek ya da kurgusal suç dosyaları üzerinden resmi soruşturmalarla kamu önünde hedef haline getirilir. Hangi yol seçilirse seçilsin, sonuç Türkiye siyasetinde yeni dengelere yol açar ve muhtemelen kamuoyunda sert tartışmalar doğurur.

Bütün bunların somut politik ve ekonomik etkileri var: bir büyük isim hedef alındığında hem seçmen davranışı hem de piyasa tepkileri kısa vadede dalgalanır. Ayrıca uluslararası gözlemciler ve Avrupa kurumları böyle adımları demokrasi-standardı üzerinden sıkça yorumlayacağından, Ankara’nın dış politika hamleleri ve yatırımcı güveni de paralel bir testten geçer. Seçimler yaklaşırken bu tür hamleler, iktidarın risk algısına göre artabilir veya geri çekilebilir.

Sonuç olarak (makalenin sonuna doğru verdiğim nihai değerlendirme): Can Dündar’ın açtığı tartışma, tek başına bir kanıt sunmuyor; ancak geçmiş kayıtlar, Sedat Peker benzeri itiraflar ve 2024–2025’te görülen siyasi hamleler bir araya getirildiğinde “Ağar’ın da hedef olması” olasılığı makul bir bölüme taşınıyor. İktidar bu adımı atarsa tarihsel bir kırılma olacak; atmazsa bile bu soru kamuoyunun vicdanında uzun süre canlı kalacak. Okuyucuya düşen, gelişmeleri yakından izlemek ve hukuki süreçlerin şeffaflığı konusunda ısrar etmek olacaktır.