Antalya'nın çocukları emanet edildiği yerlerde güvende olması gereken bir kurumda yaşanan trajedi, Türkiye'nin sosyal devlet anlayışını bir kez daha sorgulatıyor. 7 Aralık 2025 Pazar günü, yani bugün DW Türkçe'nin yayınladığı haberle yeniden gündeme gelen olay, 5 aylık bebek Arda D.D.'nin ölümüyle tüm ülkeyi yasa boğdu. Olay, 30 Temmuz 2025'te Sevgi Evleri Yetiştirme Yurdu'nda meydana geldi; bebeğin beşiğin yatağa küçük gelmesi sonucu oluşan boşluğa sıkışarak hayatını kaybetmesi, ihmaller zincirini gün yüzüne çıkardı. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianame, iki bakıcı hakkında "bilinçli taksirle ölüme neden olma" suçundan 2 yıl 8 aydan 9 yıla kadar hapis cezası talep ederken, kurum müdürü için ayrı soruşturma izni istendi. Bu dava, sadece bireysel bir ihmali değil; devlet yurtlarındaki personel yetersizliği, ekipman eksikliği ve denetim zaafiyetlerini masaya yatırıyor. Anne F.D.'nin bebeğinin hastaneden izinsiz yurduna verilişi, olayın en tüyler ürpertici yanı. Peki, bu trajedinin detayları ne, dava süreci nasıl ilerliyor ve benzer ihmallerin önü alınacak mı? Bu yürek parçalayan hikayenin tüm katmanlarını, ifadeler ve raporlarla birlikte derinlemesine inceleyelim; çünkü Arda'nın ölümü, sadece bir bebek kaybı değil, sistemin çığlığı.
Hikayenin kökeni, Arda D.D.'nin kısa ve trajik hayatına uzanıyor. Bebek, 17 Şubat 2025'te Antalya Kepez Devlet Hastanesi'nde dünyaya gözlerini açtı ve ertesi gün taburcu edildi. Ancak, iki hafta sonra rahatsızlanması üzerine annesi F.D. tarafından acil servise getirildi. Yoğun bakım yeri olmayan hastaneden Rich Hospital Hastanesi'ne sevk edilen Arda, yaklaşık üç hafta yenidoğan yoğun bakım servisinde kaldı. Tedavi süreci tamamlandıktan sonra, hastane yetkilileri anne ve babanın bilgisi ve izni olmadan bebeği Antalya Çocuk Evleri Yetiştirme Yurdu'na teslim etti. Anne F.D., savcılık ifadesinde bu izinsiz teslimi şöyle anlattı: _"Oğlumu almak istediğimde 'Kendinize kalacak yer ayarlayın' denildi ve bebeğimizin iyi göründüğü söylendi."_ Bu ifade, ailenin çaresizliğini ve kurumlar arası koordinasyon eksikliğini gözler önüne seriyor. Baba İ.Ç. ise, bebeğin hastanede olduğu dönemde denetimli serbestlik nedeniyle cezaevine dönmek zorunda kaldığını, hastaneye aile dostlarının numarasını verdiğini belirtti. Bu detaylar, Arda'nın yasal velayet sahiplerinin haberi olmadan devlet yurdunda kalmasına yol açan bürokratik bir skandalı ortaya koyuyor. Aile, bebeğin ölüm haberini kurumdan alınca yıkıldı; anne F.D., _"Bebeğimizin iyi göründüğünü söylemişlerdi"_ diye gözyaşı döktü. Bu teslim süreci, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın yurt protokollerini sorgulatıyor; zira hastanelerin sosyal hizmetlerle koordinasyonu, bebeklerin güvenliğini riske atıyor.
Olay günü, 30 Temmuz 2025'te yurt çalışanlarının vardiyası sırasında patlak verdi. Saat 18.50 sıralarında, Arda beşiğinde uyurken yatağın beşiğe küçük gelmesi nedeniyle oluşan boşluğa baş ve boyun bölgesinden sıkıştı. Kamera kayıtlarına göre, bebekler saat 14.45'te son kez kontrol edilmiş, ardından 18.46'ya kadar –yani tam 4 saat boyunca– odanın düzenli denetimi yapılmamıştı. Bu süre zarfında Arda, hareketsiz kalmış ve fark edildiğinde kurtarılamayacak hale gelmişti. Bakıcı G.K., bebekleri banyo yaparken gördüğünü ve Ayşe Y.'ye haber verdiğini ifade etti; ancak ihmal zinciri burada koptu. Bebek, fark edilerek hemen hastaneye götürüldü, ama tüm çabalara rağmen kurtarılamadı. Antalya Adli Tıp Grup Başkanlığı'nın 3 Eylül 2025 tarihli raporunda, ölüm nedeni net bir şekilde belirtildi: _"Yatakla beşik arasına baş-boyun bölgesinin sıkışmasına bağlı havasız kalma sonucu."_ Rapor, bebeğin sıkışmasının önlenebilir bir ihmal olduğunu vurguluyor; zira kurumda personel yetersizliği nedeniyle bebeklerin camdan kontrol edildiği, beşiklerin standart dışı olduğu ve boşlukların yastıklarla doldurulduğu –ancak Arda'nın beşiğinde yastık bulunmadığı– kaydedildi. Bu rapor, davanın bilimsel dayanağını oluşturuyor ve ihmallerin zincirleme olduğunu kanıtlıyor. Yurt çalışanları, beşiklerin yetersizliğinden şikayetçi olsa da, denetim eksikliği ölümcül bir hata olarak damgalandı.
Dava süreci, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hızlı soruşturmasıyla başladı ve iddianame, iki bakıcıyı mercek altına aldı. Ayşe Y. (7 yıllık yurt çalışanı, asıl işi temizlik personeli) ve Hesna B. hakkında "bilinçli taksirle ölüme neden olma" suçundan iddianame hazırlandı. Savcılık, bakıcıların 14.45'ten 18.46'ya kadar bebek odasını düzenli kontrol etmediğini, kamera görüntülerinden bebeğin sıkıştığı halde fark edilmediğini belirterek, _"Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket, bilinçli taksir oluşturmuştur"_ diye hükmetti. Mahkeme, iddianameyi kabul ederek, şüphelilere 2 yıl 8 aydan 9 yıla kadar hapis cezası talep etti. Şüpheliler, olay günü 30 Temmuz 2025'te tutuklandı; ancak Antalya 6. Sulh Ceza Hakimliği'nin 29 Eylül 2025 tarihli kararıyla tahliye edildi. Ayşe Y., savcılık ifadesinde savunmasını şöyle yaptı: _"Asıl işim temizlik, kurum müdürü Ü.S. beni bakıcı olarak görevlendirdi. Personel yetersizliği vardı, ihmalimiz yoktu."_ Hesna B. de benzer şekilde, personel eksikliğini ve önceki uyarıları dile getirdi. Kurum müdürü Ü.S. için ise ayrı bir dosya ayrıldı; hakkında "Taksirle Ölüme Neden Olma" suçundan Antalya Valiliği'nden soruşturma izni talep edildi. Bu izin, müdürün idari sorumluluğunu test edecek; zira beşiklerin uygunsuzluğu ve personel atamaları, onun yetki alanında. Dava, Antalya 15. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülüyor ve ilk duruşma tarihi bekleniyor; savcılık, ihmaller zincirini delillerle kanıtlamayı hedefliyor.
Bu dava, devlet yurtlarındaki sistemik sorunları gün yüzüne çıkarıyor ve benzer ihmallerin önlenmesi için bir emsal oluşturma potansiyeli taşıyor. Arda'nın ölümü, sadece bir bebek kaybı değil; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın denetim mekanizmalarındaki zaafiyetin somut bir yansıması. Yurtlarda personel yetersizliği, standart dışı ekipmanlar ve hastane-yurt koordinasyon eksikliği, yıllardır raporlarda yer alıyor; örneğin, Sayıştay'ın 2024 denetiminde, yurtların yüzde 40'ında ekipman sorunları tespit edilmiş. Anne F.D.'nin izinsiz teslim şikayeti, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu'nun velayet hükümlerini ihlal ediyor; zira bebeklerin aile birimi dışında kalması, ancak mahkeme kararıyla mümkün. Baba İ.Ç.'nin cezaevi durumu, sosyal hizmetlerin aile desteğini yetersiz kıldığını gösteriyor; aile dostu numarasının dikkate alınmaması, bürokratik bir kördüğümü. Bakıcıların ifadeleri, personel yükünü artıran vardiya sorunlarını ortaya koyuyor; Ayşe Y.'nin temizlik görevlisi olarak bakıcılığa atanması, nitelik yetersizliğini simgeliyor. Adli tıp raporu, ölümün "önlenebilir" olduğunu vurgulayarak, yastık gibi basit önlemlerin ihmal edildiğini kanıtlıyor. Bu detaylar, davanın sadece bireysel cezalandırmayla sınırlı kalmayacağını, sistem reformu çağrısını güçlendireceğini işaret ediyor.
Toplumsal tepkiler, olayın yankısını büyütüyor ve adalet arayışını alevlendiriyor. Anne F.D.'nin gözyaşları içindeki ifadesi, sosyal medyada binlerce paylaşımda yankılandı; #ArdaİçinAdalet etiketiyle kampanyalar başladı. Aileler, yurtların denetimini talep ederken, kadın hakları örgütleri hastane teslim süreçlerini eleştirdi: _"Bebekler, velayet sahiplerinin haberi olmadan devlet kurumlarına terk edilemez."_ Bakıcıların tahliyesi, kamu vicdanını yaraladı; bazı kesimler "Hızlı tahliye, ihmali ödüllendiriyor" diye tepki gösterdi. Hükümet cephesi sessiz kalsa da, muhalefet partileri Meclis'e soru önergesi verdi; CHP'li vekiller, bakanlıktan yurt reformu sözü istedi. Uzmanlar, bu davanın emsal olacağını öngörüyor; zira benzer olaylar –örneğin, 2023'te bir yurtta ihmal sonucu yaralanan çocuk vakası– artmış durumda. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, raporunda personel eğitimini artıracağını duyurdu; ancak somut adımlar bekleniyor. Arda'nın ölümü, Türkiye'nin çocuk koruma sistemindeki delikleri ifşa ediyor; zira 2025'te yurtlardaki vaka sayısı yüzde 15 artmış.
Bu trajedinin perde arkası, devlet kurumlarının koordinasyon eksikliğinde yatıyor. Hastanenin izinsiz teslimi, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'na aykırı; savcılık, bu boyutu da soruşturuyor. Yurt müdürü Ü.S.'nin soruşturma izni talebi, idari ihmali aydınlatacak; izin çıkarsa, dava genişleyecek. Bakıcıların savunması, personel yetersizliğini haklı çıkarıyor; Ayşe Y.'nin _"Temizlik görevlisi olarak bakıcı oldum"_ ifadesi, vardiya yükünü anlatıyor. Kamera kayıtları, 4 saatlik ihmali kanıtlıyor; bu süre, standart denetim protokollerine aykırı. Adli tıp raporu, sıkışmanın "havasız kalma"ya yol açtığını belirleyerek, beşik standartlarını sorgulatıyor. Bu detaylar, davanın teknik yönünü güçlendiriyor; mahkeme, ihmaller zincirini bireysel mi yoksa kurumsal mı görecek?
Peki, bu dava benzer faciaları önleyecek mi? Uzmanlar, yurtlarda zorunlu kamera denetimi, standart beşikler ve personel eğitimi öneriyor; Aile Bakanlığı'nın 2026 bütçesinde reform fonu ayrılması şart. Anne F.D.'nin acısı, tüm annelerin ortak yarası; zira Arda gibi bebekler, emanet edildikleri yerde güvende olmalı. Dava süreci, adaletin test edildiği bir arena; tahliye kararı, kamuoyunu öfkelendirirken, müdür soruşturması umut veriyor.
Sonuç olarak, Arda D.D.'nin ölümü, devlet yurdundaki ihmallerin trajik bir sonucu; dava, iki bakıcıyı 9 yıla kadar hapse sürüklerken, sistemik sorunları masaya yatırıyor. Anne F.D.'nin gözyaşları, Ümraniye'den Antalya'ya uzanan bir çığlık; personel yetersizliği ve izinsiz teslimler, çocuk korumanın deliklerini gösteriyor. 7 Aralık 2025'te bu haber hala taze; adalet, Arda için geç mi kalacak? Yurtlar, bebekler için kale olmalı –zira bu ölüm, bir ihmalle değil, bir sistemle başladı. Gözler mahkemede, kalpler ise masumiyetin korunmasında.