Yaşam

Bir Kartın Ardındaki Karanlık Ağ, Hayalleri Nasıl Yuttu?

Günlük hayatta en güvendiğimiz insanlar, bazen en beklenmedik yaraları açar. Bir dost eli uzatılırken, o elin avucunda gizlenen zehir, hayatı altüst eder. Peki, bir kredi kartı paylaşımı nasıl bir kâbusa dönüşür? Bu hikaye, sadece bir genç kadının çilesi değil; sistemin derin çatlaklarında kaybolan umutların sessiz çığlığı gibi.

Ankara'nın kalabalık sokaklarında, sıradan bir gün gibi başlayan bir macera, Buse Nur Dikicier'in hayatını paramparça etti. 24 yaşındaki genç kadın, çocukluk arkadaşı O.Ç.'yi gördüğünde, eski günlerin sıcaklığını hissetmiş olmalı. "Birlikte e-ticaret yapacağız, hızlıca para kazanalım," demiş arkadaşının sesi, kulağına cazip gelmiş. Dizüstü bilgisayar almak için kredi kartını ve banka hesap bilgilerini uzatmış eline, ne de olsa yılların dostluğu var aralarında. Ama o kart, sadece birkaç gün elinde kaldı; mobil bildirimler de dahil her şey, O.Ç.'nin avucundaydı. Kısa süre sonra, Buse'nin telefonuna yağan mesajlar, bir felaketin habercisiydi. Hesaplar donmuş, ekranlar kilitli, ve en kötüsü: Hakkında "bilişim sistemleri, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık" suçundan tam 54 ayrı soruşturma dosyası açılmıştı. Bu, bir arkadaş tuzağının ötesinde, organize bir suç şebekesinin ilk ipucu muydu?

Olayın perde arkası, Buse'nin masumiyetini daha da acımasız kılıyordu. Arkadaşı O.Ç., kartı aldıktan hemen sonra ortadan kaybolmuş, hiçbir iz bırakmadan. Buse, defalarca aramış, mesajlar atmış, ama cevap yerine sessizlik gelmiş. Oysa o kartla, sahte ilanlarla dolu bir dolandırıcılık ağı örülmüş: Airfryer gibi popüler ürünlerin "sınırlı stok" vaadiyle aldanmış yüzlerce mağdur, paralarını boşluğa yatırmış. Buse'nin bilgileri, bu saadet zincirinin bir halkası haline gelmiş; kartı kullanan o değil, ama suç dosyaları onun adıyla dolup taşmış. Balıkesir 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen bir dava, bu kabustan ilk darbe gibi vurmuş: Airfryer dolandırıcılığı iddiasıyla 4 yıl hapis ve 10 bin TL adli para cezası kesilmiş. Buse, o anı hatırladıkça elleri titriyor olmalı; mahkeme salonunun soğuk havası, masum bir hayatı zincire vurmuş. Avukatı aracılığıyla hemen itiraz etmiş, dosyayı istinaf mahkemesine taşımış, ama bu sadece buzdağının görünen yüzü.

Buse'nin çilesi, mahkeme kapılarında bitmemiş; tam tersine, daha büyük bir savaşa dönüşmüş. Hakkındaki 54 dosyadan 10'u istinafta sürünürken, toplamda 30 yıla varan bir ceza tehdidi kapıda bekliyor. Üniversite hayalleri, o ilk kart paylaşımından beri toz duman olmuş; sicili lekelenmiş, iş başvurularında kapılar yüzüne kapanmış. "Çok zorlanıyorum," diyor sesi titreyerek, sanki her kelime bir yükü daha indiriyor omuzlarından. Bu sözler, sadece bir şikayet değil; genç bir kadının haykırışı, sistemin mağduru suçlu yapan tuhaf döngüsünün kanıtı. Arkadaşı O.Ç. hâlâ ortada yok, ama Buse her sabah uyanıp o 54 dosyayı düşünüyor. E-ticaret vaadi, nasıl bu kadar karanlık bir yola sapmış? O.Ç.'nin arkasında, belki bir şebeke mi var, yoksa tek başına bir vicdansız mı? Sorular, geceleri uykusunu kaçırıyor, gündüzleri gölgesini büyütüyor.

Umutsuzluğa kapılmak yerine, Buse harekete geçmiş; yalnız olmadığını kanıtlamak için kolları sıvamış. Aynı suçtan mağdur olan 30 kişiyle birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yolunu tutmuş. Siyasi partilerin temsilcileriyle görüşmelerde, yaşadıklarını bir bir dökmüş ortaya. "Kartlarım maksimum 4-5 gün onlarda kaldı ve mobil bilgim de onlardaydı. Kendilerine hiçbir şekilde ulaşamadım," diye anlatmış, gözlerinde yılların dostuna duyduğu ihanetin acısı. Bu toplantılar, sadece bir yardım çağrısı değil; benzer kaderleri paylaşanların birleştiği bir dayanışma zinciri. Meclis koridorlarında yankılanan hikayeler, belki bir yasa değişikliğinin fitilini ateşleyecek. Buse ve arkadaşları, ellerinde dosyalarla, "Biz mağduruz, suçlu değiliz," diye seslerini duyurmaya çalışıyor. Peki, bu sesler, bürokrasinin kalın duvarlarını delip geçecek mi? Veya o 30 kişi, Buse gibi tek tek ezilecek mi?

Avukat İsmail Özdemir, Buse'nin yanında dimdik duran bir kale gibi. Yılların deneyimiyle, bu davaların anatomisini çözmüş: "Para akışını yönetenler dışarıdayken, hesap sahipleri ömür boyu hapisle karşı karşıya kalabiliyor." Bu cümle, adalet sisteminin en çıplak gerçeğini yüzümüze çarpıyor. Asıl failler, gölgelerde saklanırken, kartı emanet eden masumlar hedef tahtasına konuyor. Özdemir, amacın kimseyi aklamak olmadığını vurguluyor; "Fail ile mağduru ayırmak ve adaleti doğru kişiye yönlendirmek." Bu ayrım, o kadar ince bir çizgi ki, çoğu zaman bulanıklaşıyor. Buse'nin durumunda, O.Ç. gibi isimler izini kaybettirirken, banka kayıtları ve mobil veriler tek umut ışığı. Ama bu veriler, şebekenin büyüklüğünü de ortaya seriyor: Yüzlerce dolandırıcılık, sahte siteler üzerinden dönen bir ekonomi, ve arkasında belki yurtdışına uzanan bağlantılar. Özdemir'in sözleri, sadece bir savunma değil; benzer mağdurlara bir yol haritası gibi.

Bu olay, Buse Nur Dikicier'le sınırlı kalmıyor; Türkiye'nin dijital gölgelerinde saklı binlerce benzer hikayenin bir yansıması. E-ticaretin parlak vaatleri, her gün yeni tuzaklar kuruyor: Bir arkadaş mesajı, bir "hızlı kazanç" teklifi, ve hoop, hayat altüst. Airfryer gibi sıradan bir ürünün arkasına gizlenen dolandırıcılıklar, sosyal medyanın güvenilmez labirentinde çoğalıyor. Buse'nin 4 yıl hapis cezası, sadece bir ceza değil; sistemin mağduru suçlu yapan ironisinin simgesi. İstinaf süreci uzadıkça, onun üniversite hayali daha da soluyor; işsizlik, faturalar, ailenin endişeli bakışları – hepsi birikiyor. Ama Buse pes etmiyor; Meclis ziyaretleri, avukatının kararlılığı, ve o 30 kişinin dayanışması, bir umut kıvılcımı yakıyor.

Peki, bu tuzaklar nasıl önlenecek? Bankalar, kart paylaşım uyarılarını artırmalı mı? Veya polis, O.Ç. gibi kaçakların peşine daha hızlı mı düşmeli? Buse'nin anlattıkları, "Kendilerine ulaşamadım" derkenki çaresizliği, hepimizi düşündürüyor. Çocukluk arkadaşlığı, nasıl bu kadar zehirli bir oyuna dönüşmüş? O.Ç., belki bir yerlerde gülüyor bu karmaşaya, ama Buse'nin gözlerindeki kararlılık, intikamdan öte bir şey: Adalet arayışı. 54 dosya, 30 yıl ceza tehdidi – rakamlar soğuk, ama arkasındaki insan sıcak. Sicilin lekesi, iş kapılarının kapanması, hayallerin çöküşü; hepsi, bir kartın bedeli olarak ağır basıyor.

Meclis'teki o görüşmeler, belki bir yasanın doğuşuna öncülük edecek. Siyasi temsilciler, Buse'nin sözlerini not alırken, benzer mağdurların sesini duymuş olmalı. Avukat Özdemir'in "fail ile mağduru ayırmak" çağrısı, mahkemelerin pusulasını değiştirebilir. Ama şimdilik, Buse bekliyor: İstinafın kararını, yeni bir iş fırsatını, ve belki bir gün O.Ç.'nin yüzleşmesini. Bu hikaye, uyarıcı bir masal gibi; dost sandığın gölgede ne saklıyor, dikkat et. Dijital dünyanın ışıltısı, bazen en karanlık tuzakları gizler. Buse'nin mücadelesi, yalnız bir çığlık değil; hepimizin uyanık kalması için bir zil sesi. Ve bu zil, çalmaya devam edecek, ta ki adalet gerçekten tecelli edene dek.