Spor dünyası, her zaman beklenmedik patlamalarla dolu bir arena. Bir anda goller, slam dunk'lar ve zafer naralarıyla coşarken, bazen de politik fırtınaların ortasında sarsılır. Özellikle Avrupa'da, basketbol sahası gibi masum görünen zeminler, küresel krizlerin gölgesinde adeta bir savaş alanına dönüşebiliyor. Son günlerde İspanya'dan yükselen bir ses, bu arenayı bir kez daha titretiyor: Barcelona Kulübü'nün, bir rakip takımın antrenman talebini kibarca ama kararlı bir şekilde reddetmesi. Bu hamle, sadece lojistik bir engel mi, yoksa daha derin bir mesajın ilk adımı mı? Hayranlar ve sporcular arasında fısıltılar dolaşıyor; acaba bu, sporun sınırlarını aşan bir isyanın başlangıcı mı?
Asıl hikaye, 15 Ekim'de EuroCup'ın üçüncü haftasında patlak vermeye hazırlanıyor. Barcelona, İsrail'in köklü basketbol temsilcisi Hapoel Bank Yahav Jerusalem'in, Baxi Manresa ile Nou Congost salonunda oynayacağı maç öncesi sabah antrenmanları için Blaugrana Salonu'nu kullanma talebini net bir şekilde geri çevirdi. Katalonya'nın önde gelen radyosu RAC1'in haberine göre, kulüp bu kararı "lojistik zorluklar ve kamu düzenini koruma" gerekçelerine dayandırdı. Yani, sahne ışıkları altında sıradan bir ret gibi görünse de, arka planda Gazze'deki devam eden çatışmaların yarattığı gerilim, İspanya sokaklarında yankılanan protesto sesleri ve artan güvenlik endişeleri yatıyor. Barcelona yetkilileri, "Herhangi bir sorun istemiyoruz" derken, bu sözler sadece bir antrenman salonu için mi, yoksa daha büyük bir duruş için mi söylenmişti?
Bu ret, tesadüfi bir bürokratik engel olmaktan çok uzak. İspanya'da Spor Bakanlığı'na bağlı Sporda Şiddet, Irkçılık, Yabancı Düşmanlığı ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Devlet Komisyonu, söz konusu Baxi Manresa-Hapoel Bank Yahav Jerusalem maçını "yüksek riskli" kategorisine aldı. Komisyon, organizatör kulüp Baxi Manresa'dan "güvenlik önlemlerini acilen güçlendirmesini" talep etti. Neden mi? Çünkü Gazze'deki insani trajedinin gölgesinde, İspanya'da Filistin yanlısı grupların sesi giderek yükseliyor. Taraftar dernekleri, sosyal medya üzerinden ateş püskürerek, "Basketbol, bizi saran gerçeklikten kopuk bir balon olamaz. İsrail Devleti soykırım yaparken, kendi stadyumumuzda bir İsrail takımını ağırlamak kabul edilemez. Mesajımız net: İnsan hayatı, her spor etkinliğinden üstündür" diye haykırdı. Bu sözler, sadece bir grup taraftarın öfkesi değil; İspanya genelinde binlerce insanın paylaştığı bir manifesto gibi yayılıyor.
Peki, bu olayların kökü nerede? Hatırlayalım, Eylül ayının ortalarında İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, tam da bu ruhla bir çağrı yapmıştı. 15 Eylül'de yaptığı açıklamada, Ukrayna'yı işgal eden Rusya'ya uygulanan yaptırımlara benzer şekilde, Gazze'deki "soykırım" iddiaları nedeniyle İsrail'in tüm uluslararası spor müsabakalarından men edilmesini talep etmişti. Sanchez'in bu çıkışı, sadece diplomatik bir jest değildi; İspanya sokaklarında haftalardır süren gösterilerin, Madrid ve Barselona'da yüz binlerce kişinin katıldığı yürüyüşlerin doğrudan yansımasıydı. "İsrail ile silah ticaretini durdurun" pankartları sallanan kalabalıklar, sporu da politik bir arena haline getirmişti. Ve şimdi, Barcelona'nın bu kararı, Sanchez'in sözlerini sahaya taşıyan bir adım gibi duruyor. Sporun masumiyeti, savaşın kanlı gölgesinde eriyip gidiyor mu?
Günlere baktığımızda, bu ret kararı sadece bir başlangıç gibi. Ekim 2025'in başında, İspanya'da İsrail'e yönelik yaptırımlar hız kazandı. Hükümet, 18 Eylül'de İsrail'in 2026 FIFA Dünya Kupası'na katılması halinde turnuvayı boykot edeceğini resmi olarak duyurdu. Sosyalist Grup sözcüsü Patxi Lopez, Kongre'de "İsrail'in yarışmasına izin vermek, barbarlığa ortak olmaktır" diyerek sesini yükseltti. Aynı dönemde, Vuelta bisiklet turunun son etabında İsrail Premier Tech takımı protesto edildi; Filistin yanlısı göstericiler yolları barikatlarla kapattı. Spor gazetecileri de boş durmadı: Leyla Hamed gibi isimler, Anadolu Ajansı'na konuşurken, "İsrail'in uluslararası müsabakalardan men edilmesi için hukuki engel yok. FIFA Başkanı Gianni Infantino'nun sessizliği utanç verici" dedi. Hatta, Game Over Israel kampanyasının direktörü Ashish Prashar, UEFA'ya "Gecikmeyin, İsrail'i futboldan çıkarın" çağrısı yaptı. Bu baskılar, UEFA'nın İsrail takımlarına "torpil" yaptığı iddialarını da alevlendirdi; Times of Jerusalem bile bunu manşetine taşıdı.
Barcelona'nın hamlesi, bu dalganın en somut örneği. Hapoel Jerusalem'in antrenman talebi, Palau Blaugrana'nın kapılarında reddedildiğinde, sosyal medya adeta patladı. FC Barcelona Basket'in resmi hesaplarından sızan haberler, hayranları ikiye böldü: Bazıları "Spor siyaset üstüdür" diye veryansın ederken, diğerleri "Sonuna kadar destek!" naraları attı. Instagram ve X platformlarında, #BoykotIsrael etiketiyle binlerce paylaşım yağdı. DW Sports gibi uluslararası medya, "Barcelona, sorun istemiyor" başlığıyla olayı duyururken, News18 "Katalan devleri, Gazze gerilimiyle Jerusalem'i yasakladı" diye yazdı. AFP ajansının kulüp kaynaklarından aldığı teyit, olayın ciddiyetini pekiştirdi. Peki, bu ret, maçın ertelenmesine mi yol açacak? Yoksa Hapoel, alternatif sahalarda ter dökerken, İspanya'daki protestolar daha da mı büyüyecek?
Geleceğe dair tahminler ise ürpertici derecede heyecan verici. Eğer bu karar, domino taşlarının ilk düşüşü ise, Avrupa basketbolu ve futbolu için deprem niteliğinde sarsıntılar kapıda. İspanya hükümetinin Dünya Kupası boykotu tehdidi, FIFA'yı köşeye sıkıştırabilir. Hatırlayın, Rusya'nın Ukrayna işgali sonrası nasıl dışlandıysa, İsrail de benzer bir kaderle yüzleşebilir. UEFA'nın sessizliği, Prashar'ın dediği gibi "çok uzun sürmez"; belki de önümüzdeki aylarda, İsrail takımlarının Avrupa kupalarından elenmesi gündeme gelir. Barcelona gibi devlerin öncülüğünde, taraftar gruplarının "soykırıma yer yok" manifestosu, milyonları ayağa kaldırabilir. Spor sahaları, barış çağrılarının en gür sesi mi olacak, yoksa çatışmaların yeni cephesi mi? Bu soru, 15 Ekim maçından sonra netleşecek gibi.
Ama durun, hikaye burada bitmiyor. İspanya'daki bu hareket, sadece basketbolla sınırlı kalmayacak. Bisiklet turları, futbol ligleri ve hatta olimpiyat hazırlıkları, Gazze'nin yankılarıyla titriyor. Yüz binlerce İspanyol'un sokaklardaki öfkesi, sporu bir ayna haline getiriyor: Gerçek dünya, sahalara sızıyor. Barcelona'nın "hayır"ı, belki de bir dönüm noktası; sporun vicdanını test eden bir sınav. Hapoel'in oyuncuları, alternatif antrenmanlarda ter dökerken, dünya nefesini tutmuş bekliyor: Bu rest, bir özürle mi yumuşayacak, yoksa küresel bir fırtınayı mı tetikleyecek? Cevap, önümüzdeki haftalarda sahaya inecek. Ve biz, bu heyecanlı bekleyişin ortasındayız – sporun en vahşi, en tutkulu yüzünü izlerken.