Yerel

Atatürk’ün Hastalığına Rağmen Hatay’ı Kurtarma Mücadelesi ve Son Yolculuğu

Atatürk'ün ölümcül hastalığının pençesinde, karaciğerindeki fırtınaya rağmen Hatay'ı vatan toprağına katan o destansı azim... Diplomatik satrançta Fransa'ya kafa tutan liderin sırrı neydi? Bu unutulmaz hikaye, Türk tarihinin en gurur verici zaferini yeniden canlandırıyor – okuyun ve ilham alın!

Mustafa Kemal Atatürk’ün Hatay konusundaki kararlılığı, onun liderliğinin ve vatan sevgisinin en güçlü göstergelerinden biridir. Ölümüne doğru ilerlerken dahi ülkesinin bütünlüğü için mücadeleyi bırakmaması, tarihe altın harflerle kazınan bir kahramanlık öyküsüdür.

Tren, uçsuz bucaksız bozkırda ilerlerken Atatürk, yanındakilere şu sözleriyle yolculuğa anlam kattı: “Tren yolculuğunda okunacak en güzel kitaplardan biri Tolstoy’un Anna Karenina romanıdır. Vronsky ile Moskova Tren İstasyonu’nda karşılaşan ve yine yaşamına bir tren istasyonunda son veren Anna Karenina...”. Bozkırı seyrederken, trenin onun için hayatının bir parçası olduğunu şu sözlerle anlattı: “Tren, fark etmeseniz de size bir hikaye anlatır. Belki gençliğinizi, belki ailenizden miras anıları; yoksulluğu, memleketi, cumhuriyeti... Bu kadar güçlü bir simgenin böyle güzel bir rotayla kesişmesinin sonucudur Doğu Ekspresi”.

Doktorların tüm uyarılarına rağmen Atatürk, Hatay için mücadelede bir an bile geri adım atmadı. Karaciğer hastalığı şiddetlendikçe karnı şişiyor, ağrıları dayanılmaz hale geliyordu. Fakat o, içinde yanan Hatay umuduyla Çukurova bölgesine doğru yol aldı, yorucu geziler yaparak askeri birlikleri denetledi, Adana ve Mersin’deki geçit törenlerini ayakta izledi.

Sivas Kongresi'ndeki “30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasındaki hududumuz içinde kalan vatan parçası bir bütündür” kararıyla başlayan Hatay davası, Atatürk için her zaman birinci öncelikti. Lozan Konferansı’nda Hatay milli sınırların dışında kalınca, bölgenin Türkiye’ye katılması için diplomatik ve askeri girişimlerine hız verdi. Atatürk, Hatay’ı kastederek “Benim şahsi davamdır” diyor ve “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz” diyerek kararlılığını ortaya koyuyordu.

1 Kasım 1936’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açış konuşmasında ise “Milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, gerçek sahibi öz Türk olan İskenderun ve Antakya çevresinin geleceğidir. Bunun üzerinde ciddiyet ve kesinlikle duruyoruz” diyerek Hatay’ın Türk toprağı olması için gece gündüz çalışılacağını vurguladı.

Hatay, o dönemde Fransız işgali altındaydı ve konu Milletler Cemiyeti’ne taşınmıştı. Atatürk, Fransa Büyükelçisi’ne net bir mesaj gönderiyordu: “Hatay benim şahsi davamdır. Şakaya gelmeyeceğini bilmelisiniz...”. Bu açıklamalar, Hatay’ın hangi yolla olursa olsun ana vatana katılacağı kararlılığını tüm dünyaya duyurdu.

1938’in başlarında Atatürk’e karaciğer hastalığı teşhisi kondu. Yalova’da Prof. Dr. Nihat Reşat Belger ve Ankara’dan gelen Dr. Neşet Ömer İrdelp, hastalığın ciddiyetini doğruladı. Tüm bu sağlık sorunlarına rağmen Atatürk, Hatay sorununun çözümünde aktif rol almaya devam etti. 30 Mart 1938’de hastalığına dair ilk resmi bildiri yayınlandı. Yine de 19 Mayıs 1938’de doktorların karşı çıkmasına aldırmadan trenle Adana’ya giderek askeri birlikleri denetledi ve geçit törenlerine katıldı.

Beş günlük yorucu gezisinin sonunda, askerlere “Marş-marş ile geçsinler” diyerek ayakta izleme kararlılığını gösterdi. Bu dönemde burnu sık sık kanamaya başlamıştı. Atatürk, tüm dünyaya ayakta olduğunu ve Hatay davasından vazgeçmediğini göstermek istiyordu.

Bu kararlılığın sonucunda, Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki Türk birlikleri Hatay’a girdi. 13 Ağustos’ta yapılan seçimlerle Hatay Cumhuriyeti kuruldu ve Tayfur Sökmen Cumhurbaşkanı oldu. Atatürk, son yolculuğunda bu gelişmeleri görmek ve tecrübe etmek mutluluğuna erişti.

Hatay Cumhuriyeti, 30 Haziran 1939’da Türkiye’ye iltihak kararı aldı ve böylece Hatay, Türk topraklarının ayrılmaz bir parçası oldu. Bu gelişme, Atatürk’ün askeri ve siyasi dehasının zirvesini temsil ediyor.

Atatürk, “Geldikleri gibi giderler” nidalarıyla milletine dirilişin yolunu açtı; hayatının son döneminde Hatay’ı ana vatana katarak modern Türkiye'nin temellerini daha da güçlendirdi. Vefatının 87. yılında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgi, saygı ve minnetle anıyoruz. Onun liderliği ve inancı, bugün hala milletin yolunu aydınlatıyor.