Asgari ücret, milyonlarca ailenin sofrasındaki ekmek kadar hayati bir konu, değil mi? Her yıl aralıkta başlayan o görüşmeler, sadece rakamlarla değil, hayallerle, umutlarla dolu bir mücadele. Ama son dönemde işler iyice kızıştı; sendikalar isyan bayrağını çekti, hükümet ise sessizce hamlelerini planlıyor. Ben bu karmaşanın içinden sıyrılıp, detaylara daldım ve gördüm ki, ufukta bir fırtına var. Eğer asgari ücretle geçiniyorsanız veya sevdiklerinizden biri öyleyse, bu haber tam sizin için, çünkü işin ucu günlük hayata, faturalara, market sepetine dokunuyor ve heyecan dorukta.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 9 Ekim'de "Sendikal Örgütlenmenin Yaygınlaştırılması" başlığı altında Üçlü Danışma Kurulu'nu toplamıştı. O toplantı, sadece bir başlangıçtı; şimdi ise asıl mesele devreye giriyor. Bakanlık, 21 Ekim'de tarafları bir kez daha bir araya getiriyor. Bu buluşma, aralık ayında başlayacak asgari ücret görüşmeleri öncesi kritik bir adım. İşçi, işveren ve hükümet temsilcileri, Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun yapısı ve işleyişi hakkında fikir alışverişi yapacak. Düşünün, komisyonun o tartışmalı yapısı masaya yatırılacak; sendikaların öfkesi, hükümetin savunması, işverenlerin hesapları – hepsi bir potada eriyecek. Bu, sadece bir toplantı değil; 2026'nın ücret zamlarının temelini atacak bir satranç oyunu.
İşçi tarafı, bu komisyona adeta kırmızı kart göstermiş durumda. Hatırlayın, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, 25 Aralık 2024'te düzenlediği basın toplantısında patlamıştı. 2025 yılı için belirlenen asgari ücret rakamını eleştirirken, "Adil olmayan bir komisyonda maalesef 50 sene durduk. Bu saatten sonra adil bir düzenleme yapılmadığı müddetçe bir daha biz TÜRK-İŞ olarak Asgari Ücret Tespit Komisyonuna katılmayacağız" demişti. Atalay'ın bu sözleri, yılların birikmiş öfkesini yansıtıyordu; komisyonun dengesiz yapısı, işçilerin sesini boğuyordu. Bu karar, sadece bir tehdit değil; sendikanın onur meselesi haline gelmişti. Milyonlarca üye, bu duruşu alkışladı, çünkü asgari ücretli bir işçinin sesi, o masada yeterince duyulmuyordu.
HAK-İŞ cephesinden de aynı yankı yükseldi. Genel Başkan Mahmut Arslan, 27 Ekim 2025'te net bir şekilde konuştu: Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun yapısının değişmesi şart. 2026 asgari ücret belirleme sürecinde, TÜRK-İŞ ile görüşmüş ve onların katılmama kararını teyit etmişti. Arslan, "Biz de katılmayacağımızı kendilerine tekrar ifade ettim" diyerek, işçi blokunun birleşik bir cephe oluşturduğunu ilan etti. Bu, sendikaların ortak iradesi; komisyonun 15 üyeli yapısında –işçi, işveren ve hükümetten beşer temsilci– dengesizliğin işçileri ezdiğini söylüyorlar. Arslan'ın bu çıkışı, 21 Ekim toplantısını daha da kritik kılıyor; eğer sendikalar masadan kalkarsa, hükümet ve işverenler nasıl bir ücret belirleyecek?
Peki, bu komisyon nasıl çalışıyor da bu kadar tepki çekiyor? Yasa gereği, Asgari Ücret Tespit Komisyonu 15 kişiden oluşuyor: İşçi, işveren ve hükümetten her bir tarafa beş temsilci. Aralık ayında belirlenen tarihlerde toplanıyorlar; Bakanlık'tan bir üye başkanlık yapıyor. En az 10 üyenin katılımıyla, oy çokluğuyla karar alıyorlar. Oylar eşit çıkarsa, başkanın tarafı –yani hükümet– çoğunluk sağlamış sayılıyor. Bu kural, işçilerin en büyük itiraz noktası; çünkü eşitlikte bile hükümetin eli ağır basıyor. Sendikalar, bu yapının adil olmadığını, işçilerin sesini bastırdığını söylüyor. 21 Ekim'deki Üçlü Danışma Kurulu, işte bu yapıyı tartışacak; belki bir reform habercisi, belki de eski düzene sadık kalış.
Şu anki asgari ücret tablosu ise, bu tartışmaların neden bu kadar ateşli olduğunu açıklıyor. 2025 itibarıyla, bir işçi için aylık brüt asgari ücret 26 bin 5 lira 50 kuruş. Kesintiler düştüğünde net 22 bin 104 lira 67 kuruş cebe kalıyor. Ama işverene toplam maliyet 30 bin 621 lira 48 kuruşu buluyor: Brüt ücret 26 bin 5 lira 50 kuruş, sosyal güvenlik primi 4 bin 95 lira 87 kuruş, işveren işsizlik sigorta fonu ise 520 lira 11 kuruş. Bu rakamlar, enflasyon karşısında eriyip gidiyor; market fiyatları, kira, faturalar – hepsi asgari ücretlinin sırtında. Sendikalar, 2026 için daha yüksek bir zammı savunurken, işverenler maliyetleri öne sürüyor. Hükümet ise dengeyi kurmaya çalışıyor, ama işçiler "yeter" diyor.
21 Ekim toplantısı, bu gerilimin düğümünü çözebilir mi? Üçlü Danışma Kurulu, komisyonun işleyişini masaya yatırırken, sendikaların boykot tehdidi havada asılı. Atalay ve Arslan'ın sözleri, işçilerin birleşik gücünü gösteriyor; eğer katılmama kararı kesinleşirse, komisyon fiilen tıkanacak. Hükümet, bu baskıyı nasıl karşılayacak? Belki komisyon yapısında bir yumuşama, belki ek temsilci talepleri gündeme gelecek. İşverenler, TİSK üzerinden maliyetleri vurgulayacak; ama asıl kazanan, adil bir ücret mekanizması olursa milyonlarca işçi olacak. Bu toplantı, aralık ayındaki resmi görüşmelerin tonunu belirleyecek – heyecanla bekliyoruz.
Asgari ücretin belirlenme süreci, sadece bir formalite değil; bir ülkenin vicdan sınavı. Komisyonun oylama kuralı, başkanın hükümetten olması, işçilerin azınlıkta kalması – hepsi birikmiş bir öfke. Atalay'ın 50 yıllık eleştirisi, Arslan'ın teyit ettiği boykot, bu öfkenin patlaması. 22 bin liralık net ücret, bir ailenin ayakta kalma mücadelesi; brüt 26 binin üstüne binen primler, işvereni zorluyor. Ama asıl soru: 2026'da bu tablo değişecek mi? 21 Ekim, belki bir dönüm noktası.
Sendikaların duruşu, işçilerin gücünü hatırlatıyor. TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ'in birleşik sesi, komisyonun adil olmasını talep ediyor. Hükümet, bu talebi duyarsa, belki oy eşitliğinde tarafsız bir kural getirir; belki temsilci sayısını artırır. İşverenler ise, rekabet gücünü koruma derdinde. Ama unutmayalım, asgari ücret bir lüks değil; temel bir hak. 30 bin liralık toplam maliyet, ekonomiyi etkiliyor; ama işçinin net 22 bini, hayatta kalma çizgisi.
Bu süreç, sadece rakamlarla bitmeyecek. Aralık görüşmeleri öncesi 21 Ekim, bir ön hazırlık; ama sendikaların boykotu, her şeyi değiştirebilir. Atalay'ın basın toplantısındaki öfkesi, Arslan'ın net duruşu, milyonların sesi. Komisyonun 15 üyeli yapısı, oyların eşitliğinde hükümetin lehine dönmesi – hepsi tartışma konusu. Net ücretin 22 bin 104 lira olduğu bir yılda, 2026 için ne bekliyoruz? Belki 30 binleri aşan bir zam, belki daha adil bir komisyon.
Sonuçta, asgari ücret maratonu başlıyor ve 21 Ekim ilk adım. İşçilerin boykotu, hükümetin reform vaadi, işverenlerin hesapları – hepsi bir arada. Bu toplantı, sadece bir görüşme değil; milyonlarca ailenin geleceğini şekillendirecek. Sendikalar masadan kalkmazsa, belki adalet kazanır. Ama kalkarsa, öfke büyür. Heyecanla bekliyoruz, çünkü bu, sadece ücret değil; bir ülkenin emeğini nasıl değer verdiğinin hikayesi.