Antalya, turizmin ve günlük hayatın huzurlu ritmiyle bilinen bir şehir; ancak bazen sıradan anlar, beklenmedik trajedilere dönüşebiliyor. Özellikle yaşlı nüfusun yoğunlaştığı bölgelerde, sağlık sorunları ve ev kazaları, ailelerin en büyük korkularını su yüzüne çıkarıyor. Bu tür olaylar, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde farkındalık yaratırken, önleme stratejilerinin önemini bir kez daha hatırlatıyor. Peki, bu olaylar nasıl yaşanıyor ve ardında yatan nedenler neler? Detaylara inmek, hem üzücü hem de öğretici bir yolculuk vaat ediyor.
2 Aralık 2025 sabahı, Muratpaşa ilçesinde, Alzheimer hastası Suzan Demir'in 8'inci kattaki evinin balkonundan düşmesi, tüm mahalleyi yasa boğdu. 70'li yaşlarında olduğu tahmin edilen Demir, balkonda dolaşırken dengesini kaybederek aşağıya yuvarlandı. Bu ani olay, saatler içinde acil servisleri harekete geçirirken, komşuların duyarlılığı hayat kurtarıcı bir rol oynadı. Gürültüyü ilk fark edenler, hemen 112 Acil Çağrı Merkezi'ni arayarak yardım istedi; bu hızlı müdahale, olayın boyutunu belirlemede kritik öneme sahipti. Sağlık ekipleri, olay yerine vardıklarında ne yazık ki Suzan Demir'in hayatını kaybettiğini tespit etti ve bu haber, aileyi derinden sarstı.
Polis ekipleri, olayın hemen ardından bina çevresinde geniş güvenlik önlemleri aldı. Olay yeri inceleme grupları, düşme noktasını titizlikle tararken, parmak izleri, olası tıkanıklıklar veya balkon korkuluklarındaki kusurları araştırdı. Bu incelemeler, kazanın mı yoksa başka bir faktörün mü etkili olduğunu aydınlatmak için şart; zira Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklar, hastaların yönelimini bozarak benzer riskleri artırıyor. Savcılığın talimatıyla başlatılan soruşturma, her detayı masaya yatırıyor ve olası ihmalleri gözden kaçırmamayı hedefliyor. Bu süreç, sadece adalet arayışını değil, aynı zamanda benzer vakaların önlenmesine dair ipuçlarını da barındırıyor.
En yürek burkan kısım ise, Suzan Demir'in eşiyle ilgiliydi. Eşi, evde olduğu halde olayı polis ve sağlık ekiplerinden öğrendi; bu durum, ailenin yaşadığı şoku ikiye katladı. Kapıya dayanan yetkililerin soğuk bir ifadeyle "Eşiniz hayatını kaybetti" demesi, adeta bir kabusun başlangıcıydı. Eşinin balkonda olduğunu bilse de, Alzheimer'ın getirdiği unutkanlık ve bağımsızlık ihtiyacı, onu yalnız bırakmıştı. Bu haber, evin sessizliğini yırtarken, akrabalar ve komşular hemen destek için koştu. Ailenin acısı, sosyal medyada hızla yayıldı ve binlerce kişi taziye mesajlarıyla kenetlendi; bu dayanışma, Türk toplumunun zor günlerindeki sıcaklığını bir kez daha gösterdi.
Suzan Demir'in hayatı, Alzheimer'la mücadele eden milyonlarca kişinin hikayesine benziyordu. Bu hastalık, hafızayı yavaş yavaş eritirken, hastaları günlük rutinlerde bile tehlikeye atıyor. Antalya gibi nemli ve sıcak bir iklimde, balkonlar dinlenme alanı olarak tercih edilse de, güvenlik önlemleri yetersiz kalabiliyor. Uzmanlara göre, Alzheimer hastalarının ev ortamı, özel uyarlamalarla donatılmalı: Korkuluklara ek tel örgüler, kapı kilitleri ve sensörlü alarm sistemleri gibi basit müdahaleler, birçok kazayı önleyebilir. Türkiye'de, Sağlık Bakanlığı'nın yaşlı bakımı programları bu yönde teşvikler sunsa da, farkındalık çalışmaları yetersiz kalıyor. Suzan'ın kaybı, bu programların acilen genişletilmesi için bir uyarı niteliğinde.
Olayın ardından, cansız beden Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı. Otopsi raporu, düşmenin ölümcül olduğunu doğrularken, iç organlardaki hasar ve kırıklar detaylıca incelendi. Bu rapor, soruşturmanın seyrini belirleyecek; eğer balkon yapısal bir kusur taşıyorsa, bina yönetimi sorumlu tutulabilir. Komşuların ifadeleri de önemli: Bazıları, Suzan'ın son günlerde daha huzursuz göründüğünü, diğerleri ise balkonun rüzgarlı havasından bahsetti. Bu tanıklıklar, olayın rekonstrüksiyonunda kilit rol oynuyor ve ailenin sorularına yanıt arıyor.
Alzheimer hastalarının bakım yükü, Türkiye'de giderek artan bir sorun. Yaklaşık 700 bin hasta ve bakıcıları, bu yükü sırtlanırken, devlet destekli huzurevleri ve evde bakım hizmetleri talebi karşılama kapasitesini aşıyor. Suzan Demir'in eşi gibi yalnız kalan bakıcılar, psikolojik destek ihtiyacı duyuyor; zira bu kayıp, hem yas hem de suçluluk duygusuyla başa çıkmayı gerektiriyor. Uzmanlar, erken teşhisin önemini vurguluyor: Beyin taramaları ve genetik testler, hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir. Ayrıca, aile içi eğitim programları, balkon gibi riskli alanları güvenli hale getirmeyi öğretiyor.
Bu trajedi, Antalya'nın sakin sokaklarında bir iz bıraktı. Mahalle sakinleri, anma için spontane bir toplanma düzenlerken, yerel yönetimlerden güvenlik denetimleri talep etti. Bina sahipleri, acil bakım sözü verdi; bu da olayın olumlu bir değişime kapı araladığını gösteriyor. Suzan Demir'in anısı, sadece bir kayıp değil, önlem alma çağrısı olarak yaşayacak. Ailesi, defin işlemlerini tamamlarken, topluma "Sevdiklerinizi koruyun" mesajı verdi; bu sözler, binlerce kalbe dokundu.
Gelecekte, benzer olayları azaltmak için ulusal bir kampanya şart. Sağlık Bakanlığı ve yerel idareler, Alzheimer farkındalığını artırmak üzere seminerler düzenleyebilir. Balkon güvenliği standartları, yasal zorunluluk haline getirilmeli; zira her yıl yüzlerce kaza, ihmallerden kaynaklanıyor. Suzan'ın hikayesi, bu değişimin katalizörü olabilir. Ailelerin acısı, toplumun vicdanını harekete geçirirken, önlenebilir kayıplara karşı kolektif bir sorumluluk bilinci oluşuyor.
Sonuçta, bu olay Antalya'nın güzel bir sabahını gölgeledi ama aynı zamanda umut ışığı yaktı. Suzan Demir'in gidişi, sevdiklerine sonsuz bir özlem bıraksa da, onun anısına alınan önlemler binlerce hayat kurtarabilir. Trajedilerden ders çıkarmak, en büyük teselli; zira her farkındalık adımı, yeni bir hayatı güvenceye alır. Bu hikaye, hem hüzün hem de direnç dolu bir hatırlatma olarak kalacak.