Magazin

Adli Tıp Uzmanından kritik açıklama: "Bu seviyede ayakta duramaz"

Sanatçı Güllü'nün toksikoloji raporu sonuçları açıklandı. Adli tıp uzmanı 353 mg/dL seviyesinin ölümcül olduğunu belirtti. Soruşturmadaki eksiklikler ve delillerin korunması tartışılıyor.

Sanatçı Güllü'nün ölümüyle ilgili toksikoloji raporu sonuçları, adli tıp uzmanı tarafından detaylı bir şekilde açıklandı. Lale Ozan Arslan'ın sunuculuğunu yaptığı programda konuğu bulunan Prof. Dr. Halis Dokgoz'un yaptığı açıklamalar, hem tıbbi bulguları hem de adli süreçteki eksiklikleri gözler önüne serdi. Uzmanın verdiği bilgiler, olayın boyutlarını net bir şekilde ortaya koyarken, Türkiye'deki adli soruşturma süreçleriyle ilgili ciddi eleştirileri de beraberinde getirdi.

Prof. Dr. Halis Dokgoz, toksikoloji raporunun bulgularını açıklarken, öncelikle daha önceki tartışmalarda gündeme gelen madde kullanımı iddialarıyla ilgili net bir açıklama yaptı. Güllü'nün otopsisinde yapılan analizlerde herhangi bir uyuşturucu, uyuşturucu veya uyarıcı madde bulunmadığını kesin olarak belirtti. Bu bulgu, olayla ilgili sosyal medyada dolaşan bazı spekülasyonları çürütürken, gerçek durumu net bir şekilde ortaya koydu.

Toksikoloji raporunda tespit edilen en dikkat çekici bulgu, Güllü'nün kanındaki etil alkol seviyesiydi. Raporda 3.53 promil, yani 353 miligram/desilitre düzeyinde alkol tespit edildiği açıklandı. Bu rakamın yanı sıra, göz içi sıvısında da 343 mg/dL alkol çıktığı belirtildi. Prof. Dokgoz, göz içi sıvısı örneğinin kan örneğindeki olası bozulmaları engellemek için daha güvenilir bir gösterge olduğunu özellikle vurguladı.

Bu alkol seviyesinin anlamını açıklayan Prof. Dokgoz, 350 mg/dL'nin üzerindeki alkol dozlarının "toksik, öldürücü doz" olduğunu ve normal bir kişinin bu seviyede bilincini, iradesini, koordinasyonunu kaybedeceğini belirtti. "Bu seviyede bir insan ayakta duramaz, konuşamaz, hatta ölebilir" şeklindeki açıklaması, durumun ciddiyetini gözler önüne serdi. Vücutta alkol konsantrasyonunun artmasıyla görülen etkileri hafif fizyolojik bozukluktan başlayarak motor koordinasyon bozukluğu, konuşma güçlüğü, bulantı-kusma ve en sonunda koma-ölüme kadar uzanan bir spektrumda açıkladı.

Ancak Prof. Dokgoz, Güllü'nün kaza anında yürüdüğü ve konuştuğu yönündeki ifadeleri açıklamak için önemli bir ihtimale dikkat çekti. Kronik alkol kullanımı durumunda, karaciğer enzimlerinin alkole adaptasyonu sayesinde bu tür yüksek dozların ölümcül olmayabileceğini ve kişinin kendini bir şekilde idare edebileceğini belirtti. Bu açıklama, olayın anlaşılması açısından kritik bir noktayı aydınlatırken, Güllü'nün yaşam tarzıyla ilgili bazı ipuçları da veriyordu.

Toksikoloji raporunda alkol dışında tespit edilen diğer maddeler de Prof. Dokgoz tarafından detaylandırıldı. Güllü'nün anksiyolitik (yatıştırıcı/antidepresan) ve mide/ağrı kesici ilaçlar kullandığına dair bulgular olduğu açıklandı. Uzman, alkolle birlikte anksiyolitik ilaçların kullanılmasının sinerjik etki yaparak alkolün etkilerini daha da artıracağını özellikle vurguladı. Bu kombinasyonun kişinin fiziksel ve zihinsel durumunu nasıl etkileyebileceği konusunda önemli ipuçları verdi.

Prof. Dokgoz'un açıklamalarında en dikkat çeken nokta, toksikoloji raporunun tek başına olayın tam olarak aydınlatılması için yeterli olmadığı vurgusuydu. Güllü'nün düşmesinin kendi dengesini kaybetme sonucu mu yoksa biri tarafından itilmesi sonucu mu olduğunun sadece toksikoloji raporuyla belirlenemeyeceğini net bir şekilde ifade etti. Bu ayrımın yapılabilmesi için olay yeri incelemesi, tanık ifadeleri, cesedin bulunma şekli, düşme pozisyonu ve otopsi bulgularının bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

Bu noktada Prof. Dokgoz, Türkiye'deki adli soruşturma süreçleriyle ilgili ciddi eleştiriler yöneltti. Soruşturmadaki gecikmeleri şiddetle eleştirirken, savcılığın olay yerine keşif için ancak yakın zamanda gittiğini, oysa olay yeri incelenmesinin deliller bozulmadan çok daha erken bir aşamada yapılması gerektiğini vurguladı. Bu gecikmenin, kritik delillerin kaybolmasına veya bozulmasına yol açabileceğini belirtti.

Olay anında Güllü ile birlikte olan kızı ve arkadaşının hemen adli tıp muayenesinden geçirilmemiş olmasını da büyük bir eksiklik olarak değerlendiren Prof. Dokgoz, bu muayenelerin kişilerin lehine veya aleyhine olabilecek önemli bulguları ortaya çıkarabileceğini açıkladı. Boğuşma izleri, tırnak altı deliller gibi kritik bulguların zamanında tespit edilememesinin soruşturmayı olumsuz etkileyebileceğini vurguladı.

Geçmişteki Narin davası gibi olaylardan ders çıkarılmadığını belirten uzman, olay yeri incelemelerinin kriminolojinin temel unsurları olmasına rağmen gereği gibi yapılmadığını ve delillerin kaybolmasına yol açıldığını savundu. Bu durum, Türkiye'deki adli sistem açısından sistemik bir soruna işaret ediyordu.

Prof. Dokgoz'un eleştirilerinden biri de medyanın olay yerine müdahalesiydi. Bazı magazin programlarının olay yerine girip çekim yapmasını ve bunu "ilk kez bizde" diye sunmasını şiddetle eleştiren uzman, olay yerlerinin "sinek bile giremeyecek" kadar korunması gerektiğini belirtti. Bu tür müdahalelerin delilleri bozabileceği ve soruşturmayı olumsuz etkileyebileceği konusunda uyardı.

Alkol seviyesiyle ilgili bir başka önemli değerlendirme de intihar ihtimaliyle ilgiliydi. Prof. Dokgoz, tespit edilen yüksek alkol seviyesinin intihar ihtimalini ortadan kaldırdığını, çünkü kişinin iradesinin yerinde olamayacağını vurguladı. Bu değerlendirme, olayın yorumlanmasında önemli bir kriter oluştururken, diğer senaryoları da gözden geçirmeyi gerektiriyordu.

Otopsi bulgularıyla ilgili olarak Prof. Dokgoz, Güllü'nün vücudunda düşmeye bağlı bulgular olduğunu, ancak kesici veya ateşli silah yarası gibi dış etkenlere bağlı izler bulunmadığını belirtti. Bu bulgular, ölümün dış etkenlerle değil, düşme sonucu meydana geldiğini gösteriyordu. Ancak düşmenin nasıl ve neden gerçekleştiğinin aydınlatılması için diğer delillerin de değerlendirilmesi gerekiyordu.

Programda gösterilen alkol etkilerini gösteren tablo, bu konudaki bilimsel verileri net bir şekilde ortaya koyuyordu. Alkol konsantrasyonunun artmasıyla birlikte ortaya çıkan fizyolojik ve psikolojik etkilerin aşamalı olarak geliştiği, belirli seviyelerde hayati fonksiyonları tehdit edebileceği gösteriliyordu. Güllü'nün kanında tespit edilen seviyenin bu tablodaki hangi aşamaya karşılık geldiği, durumun ciddiyetini anlamak açısından önemliydi.

Prof. Dokgoz'un açıklamaları, Sanatçı Güllü'nün ölümüyle ilgili toksikoloji raporunu aydınlatırken, aynı zamanda Türkiye'deki adli soruşturma süreçlerindeki eksikliklere ve delil karartma potansiyeline de dikkat çekiyordu. Bilimsel bulguların doğru yorumlanması ve tüm adli süreçlerin titizlikle yürütülmesinin önemini vurguladı.

Kronik alkol kullanımı konusundaki açıklamalar, Güllü'nün yaşam tarzıyla ilgili bazı sorulara da işaret ediyordu. Uzmanın belirttiği gibi, normal bir kişinin bu seviyede alkolla ayakta duramayacağı, ancak kronik kullanıcılarda tolerans gelişimi nedeniyle farklı bir durum söz konusu olabileceği görüşü, olayın anlaşılmasında önemli bir faktördü.

Anksiyolitik ilaçlarla alkolün kombinasyonunun yarattığı sinerjik etkinin açıklanması da kritik bir noktaydı. Bu kombinasyonun kişinin fiziksel koordinasyonunu ve zihinsel kapasitesini nasıl etkileyebileceği, düşme olayının mekanizmasını anlamak açısından önemliydi. Prof. Dokgoz'un bu konudaki uyarıları, benzer durumlarla karşılaşabilecek diğer kişiler için de değerli bilgiler içeriyordu.

Olay yeri incelemesindeki gecikmelerin eleştirilmesi, sadece bu vaka için değil, genel olarak Türkiye'deki adli sistem için de önemli sorular doğuruyordu. Prof. Dokgoz'un Narin davası örneğini vermesi, bu tür eksikliklerin tekrar eden bir sorun olduğunu gösteriyordu. Delillerin zamanında ve doğru şekilde toplanmamasının sadece bu vaka değil, genel olarak adalet sisteminin işleyişini olumsuz etkileyebileceği vurgulanıyordu.

Medyanın olay yerine müdahalesinin eleştirilmesi de günümüz Türkiye'sinde sıkça karşılaşılan bir sorundu. Haber alma özgürlüğü ile adli süreçlerin korunması arasındaki dengenin kurulmasının ne kadar önemli olduğu bir kez daha gündeme geliyordu. Prof. Dokgoz'un bu konudaki sert eleştirileri, mesleğin etik kuralları ve adaletin tecelli etmesi açısından dikkat çekiciydi.

Sonuç olarak, Sanatçı Güllü'nün toksikoloji raporu sonuçları ve Prof. Dr. Halis Dokgoz'un açıklamaları, olayın sadece tıbbi boyutunu değil, aynı zamanda Türkiye'deki adli sistem ve medya yaklaşımının sorunlu yanlarını da gözler önüne serdi. Ölüm nedeninin tam olarak aydınlatılması için bütüncül bir adli yaklaşımın gerekliliği, uzmanın vurguladığı temel mesajlardan biriydi. Bu vakanın, gelecekteki benzer durumlarda daha dikkatli ve sistematik bir yaklaşımın benimsenmesi için bir dönüm noktası olması umut ediliyordu.